Hasan Özerol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hasan Özerol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2024 Çarşamba

Babamın Aramızdan Ayrılışının Beşinci Yılı

Babamın Aramızdan Ayrılışının Beşinci Yılı

Süleyman ÖZEROL

Babamın aramızdan ayrılışının beşinci yılı nedeniyle bir şeyler yazmak ve anmak istedim.

Babam Hasan Özerol, 1934 yılında Hekimhan Ballıkaya, eski adıyla Mezirme köyünde doğmuş. Kırklı yılların zor koşullarında öğrenci olmuş. İlkokulu bitirdiğinde köy enstitüsüne girmek istemiş, bazı nedenlerden girememiş. Çocukluk ve okul arkadaşı eski adalet bakanı Seyfi Oktay babamın çalışkanlığını her görüştüğümüzde hala yineler durur.
Babasını küçük yaşta kaybettiği için aile reisi gibi çalışmaya başlamış. Çiftçilik ırgatlık derken duvar ustalığı öğrenmiş. 1959 yılında evimizin alt katını yenilediğinde Gürgür Dedenin babası Ali Çavuş Emmimin bize bıraktığı tek gözlü evde oturduğumuz sıralarda (1962) üst katın ustalığını da kendisi yaptı.
Derken 1953 yılında doğan benimle birlikte 6 çocukları oldu annem Zehra Özerol ile babam Hasan Özerol’un.Bir yandan çiftçilik bir yandan duvar ustalığı derken çocuklarını yetiştirdi, hepsi evli barklı oldu.
2012 yılında annem Çorlu'da aramızdan ayrıldığında babam, “Elmanın yarısı artık yok” demişti. Kendisini de yani elmanın diğer yarısını da 31 Ocak 2019 tarihinde Malatya'da kaybettik.
Babam yalnızca çiftçi ve duvar ustası değil aynı zamanda şair, yazar, ressam, yontucu, çeşitli zanaatlar elinden gelen birisiydi. 60'lı yılların başlarında eski yazıyı öğrenmiş, bağlama çalmayı beceren birisiydi. Ancak yaşam koşullarının zorlaması zamanla bunları unutturmuştu.
Babamın yazdıklarını Babamın Şiirleri (Malatya 2009) ve Babamın Yazdıkları (Ankara 2020) adları altında iki kitapta topladım. Ayrı yayınladığım Babamın Askerlik Günlükleri kitabını ikinci kitaba ekledim.Birinci kitabın basımını kızım Gül Özerol, ikinci kitabın basımının ederini büyük oğlum Ozan Özerol karşıladı. Kendilerine teşekkür ediyorum.Babamın bir şiirini sunuyor, onu saygı ve sevgi ile anıyorum.

İnsansız Köy

Bu mübarek bayram günü
İnsansız bir köye vardım
Dua edip selam verdim
Penceresi kapısı yok

Düşündüm hayal eyledim
Sordum ve sual eyledim
Kendi kendime söylendim
Hiç birinin tapusu yok

Kimisi genç kimi yaşlı
Kimileri ağırbaşlı
Kimileri sırma saçlı
Kimisinin banisi yok

Bu yerin adı mezarlık
Ölümde olmaz ayrılık
Kimi sarhoş kimi ayık
Hiç birinin sanısı yok

Özerol’um sonu ölüm
Orda yatar emmim dayım
O köy en son benim köyüm
Emir haktan çaresi yok

Ballıkaya, 14 Kasım 2004

Ankara, 26 Ocak 2024

5 Şubat 2019 Salı

Elmanın Diğer Yarısı Da Yok…

Elmanın Diğer Yarısı da Yok


Hasan Özerol (1934-31.01.2019), Süleyman Özerol, Zehra Özerol (1933-05.02.2012)

Süleyman ÖZEROL

Babam Hasan Özerol, nüfus kaydına göre 1934 doğumlu ancak iki ya da üç yaş daha büyük olabileceğini söylerdi.
Babası vefat ettiğinde ancak sekiz ya da dokuz yaşındadır. Annesi Satı, kız kardeşi Fatma, kardeşleri Abbas ve Yusuf ile birlikte yaşamaya başladığında aile reisi konumundadır. İlkokulu bitirdiğinde nüfus cüzdanı olmadığından diploma alamamış dolayısıyla köye sınavına da girememiş derken delikanlı olmuş, 1953 yılında Zehra Erol ile evlenmiş, askere gitmiş, yılsonuna doğru ben de olmuşum. Amcalarım vefat ettiğinden üçe düşen nüfus yeniden beşe çıkmış.
Köyde geliri olmadığından pamuk ve portakal işçiliği için bir zaman Adana'ya gidip gelmiş, ancak bir şey anlayamamış. 1959 yılında duvar ustalığına başlamış. Gürgür Dedenin babası Ali Çavuş Emmimin tek gözlü damında otururken alt kat olan evimizi yenilenmiş, 1962'de de üst katı yapmıştı.
Duvar ustaları marangozluk demircilik ve tenekecilik gibi konularda zanaatlarına sürdürürken Ballıkaya ve çevresinde pek çok ev yaptı. Kapı, pencere, şahra, saban, soba, boru, mangal, masa, sandalye ve benzeri alet ve eşyaları da...
Bunları sürdürürken altmışlı yılların ortalarında sigortalı olmak için kaymakamlığa dilekçe vermiş. Kaymakam, “Devlete vergi verecek bir sen mi kaldın?” deyip dilekçesini işleme koymamış.
1960 yılında kız kardeşim Şehriban, 1965 yılında kardeşim Yusuf dünyaya geldi nüfus altıya çıktı.
1966 yılında Akçadağ Öğretmen Okuluna girmem, babam için hem ekonomik rahatlama hem de bir ödünleme olmuştu. 20 yıl önce onun nüfus cüzdanı olmadığından giremediği Köy Enstitüsü’nün devamı olan öğretmen okulunu ben kazanmıştım ve yatılı olarak okudum orada.
1969'da Nazlıhan 1973'te Mustafa dünyaya geldi.
1972'de okulu bitirdim ve öğretmen olarak göreve başladım. 1974 yılında evlendim. Ozan (1975), Gül (1977 ) ve yazar (1983) dünyaya geldi. 1978 yılında kız kardeşim Eylem dünyaya geldi.
Tüm kardeşlerim evlendi, çoluk çocuğa karıştı.
Babam ve annemin yaşları ilerledi, hastalıkları oldu. Babam gözündeki karasu (Glokom) nedeni ile yıllarca günlük ilaç kullandı.
Elimin iş tuttuğu ilkokul yıllarından daha yakın zamana kadar eşim ve çocuklarımla yaz aylarında köyde anne ve babamın yanında olduk evde bahçede tarlada yaylada harmanda kısacası her alanda...
Ebem Dıdının Satı, 11 yıl gözleri görmeden yaşadı ve 1991 yazında doksan yaşın üzerinde aramızdan ayrıldı.
20 yaşlarında şiir yazmaya başlayan babamın şiirlerini 2009 yılında, askerlik günlüklerini de 2017 yılında kitap olarak yayınladım.
Annem de 5 Şubat 2012 günü aramızdan ayrıldı. Babam bir süre kız kardeşim Nazlıhan’ın yanında kaldı.
Kız kardeşim Şehriban’ın eşi Arguvan Çavuş Köyü Muhtarı Vahap Genç, “Ben evde çok durmuyorum, Şehriban’a hem arkadaşlık eder hasan dede, bizde kalsın” dedi ve yanlarına aldılar.
2011-2012 yılına kadar anılarını yazdığı defterini bana vermişti. Buna askerlik günlüklerini de ekleyip ‘Babamın Yazdıkları’ adıyla kitap bütünlüğünde düzenledim. Kasım ayının 10'unda Ankara’ya dönerken hanımla yanına uğradığımızda bunu kendisine anlattım. 75 yıl önce ilkokulu bitirmiş bir köylü olmasına karşın, bir düşünür tavrı ile gülümseyerek, “Desene ölmeyeceğim” dedi.
15 Ocak 2011 tarihinde TRT Avaz'da yayınlanan Anadolu'nun sıcak yüzleri programına, aynı yılın Haziran'ında Türkiyem TV’de, ‘Süleyman Özerol ile Ankara Sohbetleri’ programına katıldı. Bazı şiirleri yazı işleri müdürlüğünü yaptığım Malatya Yorum gazetesinde yayınlandı.”Genç yaşımda göçtüm yalan dünyadan” ve “Neden meyve vermezsiniz kayısılar” şiirleri dikkat çekti.
Bağırsaklarında dönme olmuş, 20 Aralık 2018 günü Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Ameliyat oldu. O gün Malatya’ya hareket ettim, ertesi gün bir ameliyat daha… Op. Dr. Ekrem Tuncer ve sağlık görevlilerine ilgilerinden dolayı teşekkür ederim. Ayrıca hep yanında olan kız kardeşim Şehriban’a da…
İki hafta kalıp Ankara'ya döndüm, 4 Ocak’tan itibaren üç haftaya yakın grip ile uğraştım. Birkaç gündür dışarı çıkıyordum ki 31 Ocak 2019 günü babamı rüyamda gördüm. Sırtı dönük olarak uzanmış yatıyor ve hafiften kımıldıyordu. “Acaba kayıp mı ettik?” diye düşünerek Şehriban’ı aradım, durumunun iyi olmadığını söyledi.
Metin Özer’in ‘Bütün Güzellere Dağıttım Seni’ kitabının ve Gülizar Özgür'e yazdığım mektubun kayıtlarının çıktısını almak için Kızılay'a gittim. Kızılay’da Hekimhanlılar Derneğinde akşamüzeri 17.30 sıralarında telefona baktığımda yedi sekiz kişinin aradığını gördüm. Birlikte kahve içtiğimiz Ahmet Turan Karaca’ya “Babamı kaybetmişiz” dedim. Eve döndüm, akşam hanım ile yola çıkıp Malatya'ya geldik. Ertesi gün gelen yakınlarımız oldu. Mezarlık morguna konulan cenazeyi 2 Şubat günü alıp doğduğu yer olan Ballıkaya köyüne götürdük. Karadirek Cem Evinden kaldırılan cenaze köy mezarlığında annem ile dayımın mezarı arasında toprağa verildi.
Cenazeye ve taziyeye Hekimhan ve Arguvan belediye başkanları Hekimhan, Arguvan ve Malatya’dan gelen dostlarımız, arkadaşlarımız, köylülerimiz ve akrabalarımız katıldılar. Katılanları yemek verildikten sonra köyden ayrıldık.
5 Şubat 2012 günü annemi kaybettikten sonra yalnızlık psikolojisinin etkisine girmişti. Bir gün, “Artık yarım elma olduk, elmanın yarısı yok” demişti. Artık elmanın diğer yarısı da yok…
Hz. Ali ne demişti?
“Öldükten sonra yaşamak isterseniz ölmez bir eser bırakınız.”
Babam Hasan Usta hem çiftçiliği, hem ustalığı, hem marangozluğu, hem demirciliği, hem şairliği ve yazarlığı, hem de kültürel tanıklığı ile yaşayacak. Kendi deyimiyle ‘ölmeyecek’...

Hasan Özerol Kimdir?

Doğum 1934, Mezirme, Hekimhan-Malatya, 6-7 yaşlarında babasını yitirir. Çocukluğu, eli silah tutan yetişkin erkeklerin askere alındığı; dolayısıyla tarım, bağ, bahçe işlerinin kadınlar ve çocuklarca yürütüldüğü, İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelir.
Yokluk ve yoksulluğunun sürdüğü bu yılları, herkes gibi, ozanın ailesi de en ağır biçimde yaşamak zorunda kalır.
Çocukluğunu yoksullukla geçiren ozan, 1942-43 öğretim yılında başladığı ilkokulu, 1946-47’de bitirir. Okulu bitirinceye dek nüfus cüzdanı olmaz. Köy Enstitü’süne sınavına girmek için nüfus cüzdanı gereklidir. Hekimhan Nüfus Müdürlüğü’ne başvurur. Babası, altı çocuğu geride bırakarak ölmüştür. Nüfusa kaydı bulunamadığı için nüfus kâğıdı da alamaz. Böylece, Köy Enstitüsü sınavına giremeyen ozanın öğretmenlik hayalleri de suya düşer.
Hasan ÖZEROL, birçok işe girer çıkar. 1951’e dek köyünde hizmetkârlık, Malatya bölgesinde amelelik, Arguvan’da ırgatlık yapar, ekin biçer. Bu yılın sonbaharından başlayarak kışları Adana’ya pamuk tarlalarında çalışmaya gider. Bahar gelince de köyüne döner. 1953 yılında evlenir.
Ozan, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin köyleri yola kavuşturmasından dolayı ”Olaylarımız senin olsun Demokrat” dizelerini yazarak şiir serüveninin başladığını söyler. Şiir tutkusunun sürdüğünü anlatırken: “Trende kendi kendime maniler düzüyordum” diyecektir, 1954’te askere giderken.
Askerden sonra köyüne döner. Pamuk tarlalarında çalışmak için, 1960’a kadar Adana’ya beş kez gidip gelir. Daha sonra köyünde çiftçilik yapar, hayvan besler. Bu arada duvar utsallığına, kendi evini yaparak başladığını söyler ozan. Bu tarihten başlayarak 8 çocuğunun geçimini 1985’e değin duvar ustalığı ile karşılar. Bir yandan da 1983’e kadar kavaklık olarak kullandığı araziyi kayısı bahçesine çevirir.
1997 yalında glokom hastalığından dolayı görme yetisini yitirir. Artık görme özürlüdür. Bu olay, ozanın daha yoğun ve düzenli olarak şiire yönelmesine yol açar.
1934 yılında Mezirme’de doğan ozanın şiirleri:“Babamın Şiirleri (Hasan ÖZEROL’un Şiirleri)“ adıyla, oğlu Süleyman Özerol tarafından hazırlanıp düzenlenmiş; Hollanda Twente Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olan torunu Gül Özerol’un katkılarıyla da bastırılmıştır (Rek Tur Matbaası, Malatya Ekim 2009, 152 sayfa). (*)

(*) S. ÖZEROL: Babamın Şiirleri (Hasan Özerol’un Şiirleri ) Rek Tur Matbaası, Malatya 2009

4 Şubat 2019 Pazartesi

Çakırdikenleri Bile Mutluluğunu Gölgeleyemedi

Çakırdikenleri Bile Mutluluğunu Gölgeleyemedi


















Ali ERCAN

Nerden başlamalı? Ne yazmalı bilmem ki?
Malatya ili, Ballıkaya Mahallesi sakinlerinden Hasan Özerol'un vefatını öğrenmiş bulunuyoruz...
Güneşin doğduğu yer olan Mezirme topraklarında nice yitip gidenlerin arasına birini daha uğurluyoruz. Mekânı cennet olsun...
Her bir diktiği taş, oda oda böldüğü duvarlar dâhil yörede börtü böceğinden tutun da herkes ama herkesin bildiği usta Hasan Emmi...
Ne yazılmalı, ne söylenmeli ki? Yitip gidenlere karışan yüreği güzel bir can daha...
Anılar yaşayanı geçmişe sürükler. Ballıkaya'sından Çekibaba'ya savurur, koca ihtişamıyla yıllara meydan okumuş, başını göğe değdirecekmişcesine salınmış, Değirmenönü'nde ki ceviz ağacının dibine konduruverir sizi... 

Bize çocukluğumuzda esin kaynağı olmuş kırmızıya bezeli toprağıyla, yanı başından geçen arktaki suyun sesiyle Dıdı Bibinin, Zehre Bacının, İbrahim Erol ve Hasan Özerol’un, çocuklarının sesi koca heybetiyle ceviz ağacının yapraklarına karışarak göğe yükselirdi...
Geçen zamana inat anılar yumağı içinizi depreştirir. Yoklarsınız, zorlarsınız hafızayı. Kanatırcasına yarayı deşersiniz...
Gün ola harman ola Usta Hasan Emmi!
Daha gece güne değmeden Sarallık'ta, Ecedamı'nda, Delikbaşı'nda, Gamışlıgol'da her bir başağın elindeki orağa gelişinde bildik seni... Ellerine değen çakırdikenleri bile mutluluğunu gölgeleyemedi. Kaysıya vuran Tomuz sıcaklığı sende haşır neşir olur, yitip giderdi bütün bedeninde...
Ya maharetine, ustalığına ne demeli...
Dizi dizi dizdiğin taşlar cennetine yol olsun...
Selam olsun yitip giden yüreği güzel insanlara...

Ennepetal, 2 Şubat 2019 
 



MEĞER GÖNÜL SEVDİĞİNİ ARZULARMIŞ... 


Ali Ercan
Usta Hasan Emminin anısına... 

Uzun yıllardır gidemediğim ama hasretini içten içe yüreğimin yasadığım uçsuz bucaksız yerinde Orta onu tarafı yeşil diyara bürünen köyüm; Ballıkaya Köyü...
Benim geçmişte yaşadıklarım ve yaşananlarıyla birer anılar yumağına dönüşen; su an dünyanın dört bir tarafında yaşayan canlarımızın belleklerinde de yaşıyor. Onları birer gölgeleri gibi Mezirme'nin kucağına düşünceye kadar da takip edecek.
Her metrekaresine ayak basmasak, gezmesek bile Darıderesi’ni, Alacayır Yaylası’nı, Kusbohu’nu, Eşekler Meydanı’nı, Pir Sultan Dağı'nı, Ballıkaya Yaylası’nı, şimdilerde balı akmayan Ballıkaya'sını, mağaralarını, İki Ağızlı’yı, Yusuf Ağa’nın gölünü, Sivrice Tepesi’ni, bahçesinde davula tokmak vurduğum Delikbaşı’nı, Gamışlıgol’u, Ekmekyemez’de Kapıgıran’ın gölünü… Bir zamanlar heybetiyle salınmış kavaklarıyla Garacapuğar’ı, Ecedamları’nı, Karabayır’ı, Ağtarla’ları, Catak’ın, Goğuz’ların, Degirmenöğleri’nin yeşile bürünmüş bahçelerini, Ege’nin puğarından içilen suları, rahmetli Babam Hüseyin Ercan’ın yeşerttiği ve büyük ablam Sevgi Özerol'un emek verdiği on üç kök kayısısıyla Sarallık’ları, Ağılın Önü’nü, Kireçlik’i, Öğeçe’yi, Mercen Puğarı’nı kim unutabilir ki?
Her biri kullanılabilir rengarenk taşları, mertekleri yeni köye taşınıp kullanılan; yaşanmışlıklarıyla, yitikleriyle kalan harabeye dönmüş ama eski demeye dilim varmayan Mezirme'yi… 
Okulunu, hocalarını, öğrencilik yıllarını, Jandarma Karakolunu, dertlere deva Olmuş Sah İbrahim Veli Tekkesi Karadirek’i, yolundan geçenlerin soluklanıp da su içtikleri Agpuğar’ı; keramet ehli, ermiş Vaylög Dede'yi, kaynar kazana elini daldırıp da karıştıran Divane Abidin Dede'yi ve bacısı Satı Özerol'un (Dıdı Bibi) bir arada bulunduğu eski türbeyi… Mezirme'nin kucağında yatan yitikleriyle Mezarlığı… Çukuru, Göcet Deresinin ihtişamını, çift sayfalar heybetiyle köyün karşısında duran Çeki Baba’yı, çok eskilerde yolunu Ağbayır’larda gözlediğimiz Doç minibüs ile otobüsü beklerken toplaşıp da oyunlar oynanan Kös Harmanı’nı, Sağlık Ocağını, Osmanlar’ın kuşatmasındaki Masereyi, Yazır Ovasını, Baspuğar’ı aşıp giden Agbayır’ı, Aşılık’ı, Bozarmıt’ı, Ulupuğar’ı hafızalardan silebilmek mümkün mü?
Üç tarafıyla değişik zamanlarda tozuna, sıcağına aldırmadan yolculuk ettiğimiz; bir tarafı İğdir, Bağırsak Çayı, Salıcık köyünü takiben Hekimhan yolu… 
Bir tarafı Başkavak (Mihail), Palaz, Yağca köyü boyunca giden yol. Diğeriyse Kös Harmanı’nı, modern Ballıkaya’yı, Masereyi, Yazır’ı, Baspugar’ı göz ucuyla “bir daha ne zaman geliriz” düşüncesiyle kayalıkları ve köyü süzerken Agbayır’ı aşıp giden, Aşılık’ı, Bozarmıt’ı, Ceki mezrasını, Alaçayır Yaylasını, Ulupugar’ı, Muroğlar’ı, Guşu’yu, Çavuş’u, Urunun Düzü’yle birleşen tozuyla, âmânı ile Arguvan, Yazıhan, Malatya yolu...
Ne hasretlikler, ne hüzünler, ne sevinçler yasandı doyasıya? Kimler gurbetin hançerini yüreğine saplayarak ayrıldı? Ya yoksulluklarını, dertlerini, isyanlarını, onurlu ve dirençli mücadelelerini haykırarak, yüreğinin orta yerine korlar düşmüş sevdalarını, hasretliklerini geride bırakarak gidenlere ne demeli?
Rahmetli muhabbet aşığı, açar da şarabın tıpasını durur mu? “Yıkıl Ballıkaya yıkıl, ama üstüme gelme” diye Kösharmanı’nda haykıran Sırrı Fırat ağabeyimize ne demeli?

Yazar kervanına katılan gönül
Manasız sözleri yazma ha yazma
Herkesi sev ve kendin de sevil
Sevgiden, saygıdan azma ha azma


Su an elimde bu dörtlüğün bulunduğu, “Babamın Şiirleri” adlı çok değerli bir kitap bulunuyor... Basım yeri-tarihi, Malatya 2009...
Öncelikle yüreği sevgi dolu, ikinci babam diyebileceğim Usta Hasan Özerol’u, şiirlerinin düzenlenmesi, yayımlanması için çaba sarf eden, Emek veren oğlu araştırmacı-gazeteci, yazar, fotoğrafçı, sanatçı, Emekli Öğretmen Süleyman Özerol'u; manevi ve maddi katkılarından dolayı Hollanda Twente Üniversitesi Araştırma Görevlisi, torunu Gül Özerol'u cani yürekten tebrik ediyorum...
Usta Hasan Emmi, askerlik yıllarından itibaren yazdığı şiirlerinde yasadığı amansız dertleri, yoksullukları, sıkıntıları anlatmakla Birlikte inanın ki bizlerin de yaşanmışlıklarını anlatmaktadır.
Hafızalarınızı yeniden yoklamak, anılar yumağınızı birer top çileler haline getirmek isterseniz "tozlanmamış" kitap raflarınıza ekleyin... Geçmişinizi, atalarınızı, "Umutlar Çerağı Yakan Ballıkaya"yı unutmadıysanız, "Güneş Mezirme’den Doğar" ve onun dörtlüklerindeki kelimelerde ayrı bir anlama sahipseniz inanışına, düşüncesine, apayrı bir haz duyacaksınız. Yaşanmışlıklarınız an be an birer film karesi gibi gözlerinizin önüne gelecek...
Yüreğine, emeğine, dimağına sağlık Usta Hasan Emmi! Bizleri uzun ve soluklu bir Mezirme-Ballıkaya yolunda yalnız bırakmadığın için…
Sevgi ve saygı ile bütün canlarımızı kucaklıyorum... 
Yolunuz gün yolu, aydınlık olsun...

Fani Özerol der bu dünya fani
Gün gelir toprağa düşerse teni
Kaybolur ortadan o güzel cani
San ki dersin o bir hayale Benzer


Sevgi, saygı, muhabbetle...

17 Temmuz 2010, Ennepetal
3 Ekim 2010, Ballıkaya

16 Haziran 2018 Cumartesi

Babamın Şiirleri ve İki Baba Şiiri

BABAMIN ŞİİRLERİ VE BİR BABA ŞİİRİ













Babalar Günü deyince hep aklıma babam, "Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi', babamın şiirlerini topladığım ve 2009 yılında Hollanda Twente Üniversitesi Araştırma Görevlisi kızım Gül Özerol'un katkılarıyla basılan 'Babamın Şiirleri' kitabım aklıma gelir.
Can Yücel babasına yazdığı şiirde, "Hayatta ben en çok babamı sevdim" der. Zaten şiirinin adı da böyledir. Babası Hasan Ali Yücel, 'Çağın en güzel gözlü maarif müfettişidir."Kitabımın giriş yazısından bölümleri sizinle paylaşmak istiyorum.

BABAMIN ŞİİRLERİ

Can Yücel, babası Hasan Ali Yücel için yazdığı şiirinde böyle der. Bu dize aynı zamanda şiirin de adıdır. Ben de Can Yücel’e katıldığım gibi, buna babamdan oldukça etkilendiğimi eklemeliyim. Resim yapmak, şiir yazmak, not tutmak, çeşitli el becerileri; kalıtsal özellikler hep yansımış!Çiftçiliğin yanında duvar ustalığı, marangozluk, soba boru yapımı-onarımı, kap kacak onarımı ve daha birçok alanda becerisi olan babamın bir defteri vardı. Bu defterde neler yoktu ki? Askerlik dersleri, resimler, anılar şiirler... İlkokulda var olan resim yapma ve şiir yazma hevesimi, Akçadağ İlköğretmen Okulunda okurken babama özenerek sürdürdüm. Hatta bir defter (Hayır, iki defter) de ben düzenledim. Babamın eski defterindeki birkaç şiiri kendi defterime de yazmıştım. Bugünkü yazdıklarımın temelini oluşturan yazılar o defterlerle başlamıştı.II. Dünya Savaşının ülkemizi dolaylı da olsa etkilediği yıllarda yedi-sekiz yaşlarında babasız kalıp, zor yaşam koşullarında beş nüfusun geçimini annesiyle birlikte sağlamaya çalışmış, oldukça zeki olmasına karşın kimsesizliği nedeniyle ilkokuldan sonra okula gidemediğinden bizzat yaşama atılması deneyimlerinin gelişmesinde büyük etken olmuş, zamanla duygu ve düşüncelerini yazarak dile getirmiş.1954–2002 yılları arasında yazmış olduğu şiirleri birçok kez gözden geçirerek bir defterde toplayınca 70–80 sayfayı bulan bir şiir dosyası oluştu. Kendi kaleminden yaşam öyküsünü ve şiirle ilgisini anlatan bir yazı yazmasını istedim. Yazdığı yazıyı da önsöz niyetine düzenledim (2002). Daha sonra bazı şiirlerini de ekledim. Böylelikle, şiirleriyle birleştirerek yarım yüzyıllık şiir serüveninde yazmış olduklarını bir arada sunmuş oluyor ve kendisine armağan ediyorum.Babamın şairlik savı olmamasına karşın süreçte gelişen şiirlerini halk şiiri ile ilgilenenlerin değerlendirmeleri elbette ki her zaman bizim için birer ışık olacaktır.Saygılarımla... (Malatya, Ağustos 2009)

* * *
'Babamın Şiirleri' kitabımdan söz ettim, şimdi de baba ile ilgili şiir yazan Sayın Rıza Turhan'ın şiirini paylaşmak istiyorum. 
Kalemine sağlık.
Analardır adam eder adamı ama ata hakkını da unutmamak gerek.
Tüm babalara saygıyla...

O BENİM BABAMDI

O benim babamdı
Şafakla uyandırdı
Amele elleriyle
Avuç avuç su çarpar yüzüne
Ağzına bir iki lokma ekmek neyim atıp
Tozlu şapkasını vurup vurup dizine
Orağı elliği belinde
Giderdi gör kimin isine
Gög gözlerinde
Her zaman hüzün sarılığı vardı
Sesi güzeldi ama
Nedense türkülerini
Çoğunlukla ıslıkla çalardı
Hatır gönül kırmaz
Öfkesini içinde parçalardı

O benim babamdı
Amele ırgat çoban
Başkaları takvim dallarına tütün sarardı
O okur
Şapkasının zulasında saklardı
Çocukları için düşerdi yollara
Adana elleri yağmur sel
Kan sıcak
Bayır toz diken
Yorgun argın
Ağrı sızı
Okuttu bizleri teriyle
Işığı hep severdi

Rıza TURHAN