24 Kasım 2016 Perşembe

Aha Tösmecik!

AHA TÖSMECİK!

Süleyman ÖZEROL

1970’lerin başlarında Hattey Bibim (Zehra Oktay) Ankara’ya gelmiş. Bir süre kaldıktan sonra köye döndüğünde komşuları yanına gelip Ankara’yı sormuşlar. Nasıl bir yer, nereleri gördün gibi… O da Tösmecik tepesini göstermiş, “Angara Angara deysiğiz, aha bizim Tösmecik” demiş. Ankara’yı Ballıkaya’daki Tösmecik Tepesine benzetmiş yani…
Kırk yıl öncesine gidelim ve o zamanın Ankara’sını ve de İncirlisini düşünelim…
Kadıncağız İncirliye gitmiş, başka bir yer görmemiş. Bırakın başka semtleri Ankara demek olan Ulus ve Kızılay’dan hele hele hiç haberi yok. Bu nedenle Ankara’yı Ballıkaya köyündeki Tösmecik Tepesi gibi algılamış. Onun gözünde İncirli Ankara’dır ve Tösmecik’ten farksızdır…
Aradan geçen kırk yıl içinde Ankara’yı yeni gören ve eskiden beri Ankara’da yaşayan köylülerimiz için çok şey değişmiş midir acaba? Acaba köylülerimiz için İncirli’nin dışındaki Ankara bir şey ifade ediyor mu? Ulus ya da Kızılay’da iş kuran olmuş mu, oralarda çalışan var mı? Devlet memuru olup da evinden işine, işinden evine gidip gelmenin dışında kentin toplumsal yaşamına katılan köylülerimiz var mı? Sinemaya, tiyatroya, şiir ve müzik dinletilerine, konserlere ve daha başka etkinliklere katılan ve burada görev üstlenen Ballıkayalılar var mı? Yarım yüzyıldan fazla bir zaman önce Ankara’ya gelmiş olan ve bugün 170 hanenin üzerinde halkın yaşadığı bu kentte Ballıkayalılardan gazeteci, yazar, ressam, ses-saz sanatçısı, yontucu gibi sanatçılar yetişmiş mi? Yarım yüzyıldan fazla bir süredir bu kentte yaşayanlardan Ballıkaya’nın adını kazıyan olabilmiş mi?
Konu ile ilgili kadar çok soru üretebiliriz ki; çünkü yaşamın her alanı kültürün belirleyicisi olan davranışları kapsar. Yalnızca sanatsal etkinlikler değil, kültürel etkinlikleri de düşünelim. Ballıkaya’nın eğlence, düğün, yemek gibi kültürleri Ankara’ya ne kadar yansımış ve ne kadar yaşatılabiliyor?
Çok önemli olan bir başka konu eğitim… Yarım yüzyılı aşan sürede eğitim alanında Ballıkayalı kimler yol kat etmiş, akademik başarı göstermiş, nerelerdeler? Devletin yüksek kademelerinde yer alanlar olmuş mu?
Siyaset, kültürün bir başka boyutu… Ballıkayalılardan kimler siyasetle uğraşmış, siyasetin hangi kademelerinde uğraş vermiş ve hala uğraş verenler var mı? Milletvekili, bakan, parti başkanı, parti yöneticisi olanlar olmuş mu?
Evet… Yarım yüzyılı aşan süredir başkentte yaşayan Ballıkayalılardan işsiz kalanlar olmadı mı? İşsizliğe karşı nasıl mücadele ettiler?
Demokratik yaşamın gereklerinden olan örgütlenme özgürlüğünü nasıl kullandılar? Dernekleşebildiler mi, vakıflarda görev alabildiler mi? Bu alanda seslerini ne kadar duyurabildiler?
Bütün bu ve daha başka doğacak sorulara yanıt bulabilmek için kişileri bulmak gerek önce…

27 Aralık 2013, Perşembe
Ennepetal, Almanya

23 Kasım 2016 Çarşamba

Öğretmen Evini de Öğretmenler Günün'nü de Benimseyemedim

Öğretmen Evini de Öğretmenler Gününü de Benimseyemedim

12 Eylülün ertesinde Siverek ilçesine sürgün edilince, "Yeter arık dokuz yıl kaldığım" diyerek Urfa'dan il dışı tayin istedim ve Malatya'ya atandım.
12 Eylülün üzerinden bir yıl geçmişti ve dikta her şeyi kendisine benzetmek için "Ordu Evi" gibi "Öğretmen Evi" yaratmıştı. Öğretmen de asker gibi halktan kopmalı, kendi kabuğunda olmalı, öğretmen olmayanlar "eve" alınmamalıydı.
Toygar köyünde göreve başladığımda mutemet olan okul müdürü "Öğretmen evi aidatı keseceğiz maaşınızdan" dedi. Öğretmen evine üye olmak istemediğimi, bu nedenle ödenti de ödemek istemediğimi söyledim. Deneyimli okul müdürü İsmet İmik, "Olmaz" falan demedi, "öğreneyim, size bildireyim" dedi. Ertesi gün, "Zorunlu imiş, herkesin üye olması gerekiyormuş" dedi.
Her şey tepeden yapılıyordu ve bize danışacak değillerdi ya...
Emekli olana kadar (Mart 1998) da maaşımdan ödenti kesildi. Diğer yandan ilkokul öğretmenlerinin özgür çabası ile kurulan İLKSAN da devlet denetimine sokuldu ve süreçte içi boşaltıldı. OYAK benzeri MEYAK ile memur maaşlarının % 5'i kesildi ve emekli olanlara gülünç miktarlarda ödemeler yapıldı.
İradem dışında kurulan "ev"e zorla üye edildiğimiz gibi, M. Kemal Atatürk'ün adı kullanılarak bir de "Öğretmenler Günü" yaratıldı. Neymiş efendim, yeni harfler 24 Kasım günü halka öğretilmiş. bizimkiler hala 12 Eylül diktasının çaktığı kazıkların çıkmasını bekliyorken adamlar günümüzde elinden gelse Arapçayı resmi dil ve yazı yapacak.
Öğretmen Evi'ni benimseyemediğim gibi, dünyanın bir öğretmenler günü varken bizimkilerin biçimcilik ile uğraşmaları sonucu yarattığı Öğretmenler Günün'nü de benimseyemedim bir türlü.
Öğretmenin acınacak duruma düşürüldüğü, tüm okulların imam hatip yapılmaya çalışıldığı, eğitimde en geride kaldığımız günümüzde öğretmenlerin gününün de bir anlamı olmadığını düşünüyor; bilimsel, laik ve demokratik eğitim yolunda uğraş veren öğretmenleri kutluyorum. Harcımızda emekleri olan öğretmenlerimizi saygıyla anıyorum.

20 Kasım 2016 Pazar

Halkımız Halinden Memnun



Halkımız Halinden Memnun

Süleyman ÖZEROL 


Bir 12 Mart paşası, katıldığı bir televizyon programında 12 Martın demokrasinin önünü açtığını söylüyor ve göklere çıkarıyordu. Bazı uygulamaları ise, anayasanın ve hukuk düzenin ayıbı gibi kabul ediyordu. Ayrıca “argo” diye tanımlanan sözcükleri bolca kullandığı kitabının da reklamını yapıyordu.
12 Mart döneminde sol-demokrat insanların potansiyel suçlu ilan edildiği gerçeğini göz ardı eden paşa, “Ordu Uyanık Olmalı” yazısı nedeniyle başına gelmedik kalmayan Uğur Mumcu’nun üniversite mezunu olmasına karşın “Sakıncalı Piyade” olarak askerlik yaptığını da biliyordu mutlaka. Bunun yanı sıra potansiyel suçlu kabul edilenlerin birçoğunun yasal ya da yasal olmayan işlemlerden geçtiğini de bilmediğini söyleyemeyiz sanırım.
Aradan 10 yıl geçer ve yine ülkemizde sol düşünce 12’den vurulur. 12 Mart benzeri uygulamalar yapılır ve yine solcular potansiyel suçlu ilan edilir. Atatürk’ün kurduğu bütün kurumlar birer birer kapatılır, özerk kurumlar olmaktan çıkarılarak gerici yapılanmaların denetimine sokulur. Eğitim ve bilim siyasallaşarak din olgusu i bütünleştirilmeye çalışılır. Laiklik ve öğretim birliği ilkesi, devrim yasaları zedelenir.
Bir başka konu; yaratılan yapay değerler, demokrasi ve paylaşmanın yerine çıkar gruplarının ve bireyselliğin ön plana çıkmasını hızlandırır. Kısa yoldan zengin olma ve toplumsal değer yargılarının hızla törpülenmesi toplumsal bozulmayı getirir.
“Biz ki ustasıyız vatan sevmenin”, “Yok edin insanın insana kulluğunu” diyen şair vatan haini ilan edilirken; vatanı olmayan sermaye dolar ve mark egemenliğinin doğmasına olanak sağlar. Siyaset-tarikat-ticaret üçgeni o kadar hızla gelişir ki, feodal yapının yedeklemesiyle birlikte demokrasi ve cumhuriyet neredeyse teslim olacaktır.
“46 Ruhu”, “vatan-millet-Sakarya”, “milliyetçi ve muhafazakar”, “Küçük Amerika” gibi söylemlerle bugüne gelen ülkemiz 50 yıldır sağ düşüncenin egemen olduğu hükümetlerce yönetiliyor. Bir bakıyorsunuz 28 Şubat süreci yaşanıyor. Yaşanıyor da, bu işe halk ne diyor acaba? Yüzyıllardır Osmanlının “yurttaş” olarak bile görmediği, günümüzde de yukarıda sıraladığımız söylemlerle uyutulan halkımız, halinden memnun...

“Ne atom bombası
Ne Londra konferansı
Bir elinde cımbız
Bir elinde ayna
Umurunda mı dünya?”


Ne enflasyon, ne pahalılık, ne bilmem ne? Ne anayasanın değiştirilmesi ne de siyasal partiler ve seçim yasalarının değiştirilmesi halkımız için hiçbir önem taşımamaktadır!
Ülkemiz kaderini gerçekten de bunların değiştireceğini düşünmek, hala eskiyi yinelemek olur. Bireyin özgür iradesinin egemen olduğu zaman sorunlarımız daha da aza inecek ve bugünkü yaşadığımız olumsuzlukların birçoğunu yaşamayacağız.

Yine sözü şaire verelim:

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine”


Bu, geç de olsa gerçekleşecektir. 
*



*  Malatya Yorum Gazetesi, 12 Mart 2001

1 Kasım 2016 Salı

Bir Araya Getirmek...

Bir Araya Getirmek...

Çok dağıldım, çok...
Yirmiden çok site...
Gazeteye haftada en az bir yazı...
Kitap çalışmalarım...
Kitap tasarımlarım...
Bağlama çalmak, söylemek...
Belgeseller, televizyon programları...
Fotoğraf çekimi ve belgecilik...
Derlemeler, araştırmalar...
Tez, ödev yapan öğrencilere yardım...
Araştırma, inceleme yapanlara yardım...
Günlük yaşam...
Ev yaşamı...
Çocuklar, torunlar...
Eş, dost, akraba, arkadaşlar...
Ülke, dünya ve evren...
Daha ne olsun?
Biraz saflaşacağım...
Bir süre her şeyi buradan idare edeceğim.
Saygı, sevgi ve selamlar...

    
Süleyman ÖZEROL

Not: http://benbirsitus.webnode.com.tr/home/ sitemi kapattım ve buradan devam...