12 Aralık 2007 Çarşamba

İlköğretim Okulu Öğrencilerine Yanıtlarım

 İlköğretim Okulu Öğrencilerine Yanıtlarım

Ş. Yüzbaşı Hakkı Akyüz İlköğretim Okulu Öğrencilerim








Süleyman ÖZEROL/Araştırmacı-Gazeteci

SUNU

22 Ekim 2002 tarihinde Malatya Merkez Kemal Özalper İlköğretim Okulu 5/A Sınıfına Türkçe dersine hem emekli öğretmen, hem gazeteci, hem de kitap yayınlamış birisi olarak konuk oldum. Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika”, Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” kitaplarını okuyanlar gerçekten çocukların harika fikir ve düşünceleri olduğunu görmüşlerdir. Günlük yaşamımızda da böyle çocuklara rastlamaz mıyız? Ben de burada harika çocuklara rastladım. Hemen ders anında hazırladıkları soruları aldım ve araya giren Cumartesi-Pazar günlerinde benzer soruları birleştirerek yanıtlarımı hazırlayıp pazartesi günü onlara bir ders saatine sığdırarak sundum. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı anısına çocukların sorularını ve yanıtlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

ÇOCUKLARIN SORULARI VE YANITLARIM

Özgeçmişinizden söz eder misiniz?

1953 yılında Hekimhan’ın Ballıkaya köyünde doğmuşum. Altı kardeşin en büyüğüyüm. Babam ve annem köyde yaşıyorlar. Ben de 1966’da ilkokulu bitirene kadar orada yaşadım. 1966–1972 yılları arasında okuduğum Akçadağ İlköğretmen Okulunda yaz tatillerinde de köyde ekin biçme, sap taşıma, döven sürme, harman kaldırma, bahçe sulama, oğlak-kuzu otlatma gibi işlerle bizzat köy yaşamına katıldım.

1972 yılında Urfa yetiştirme yurdunda öğretmenliğe başladım. Buradan Kısas, Siverek Türközü/Gazipaşa okullarında; 1981 yılından itibaren de Malatya/Battalgazi Toygar ve Boran, merkez Yeşiltepe Ahmet Parlak, Gazi ve Şehit Yüzbaşı Hakkı Akyüz İlköğretim Okullarında görev yaptım. Bu süre içinde dört yıl özel eğitim öğretmenliği (Alt Özel Sınıf) yaptım. 1998 Martında emekliye ayrıldım, 2 Haziran 1998’de Malatya Yorum Gazetesi yazı işleri müdürlüğünü üstlendim ve halen sürdürüyorum.

1974 yılında evlendim, eşim ev hanımı. Ozan (1975), gül (1977) ve Yazar (1983) adlı üç çocuğum var. Ozan makine, Gül endüstri mühendisi. ODTÜ’yü bitirdiler, yüksek lisans yapıyorlar ve çalışıyorlar. Yazar ise Ankara Üniversitesi Fizik bölümünde okuyor. Ozan evli ve dördü birlikte Ankara’da kalıyorlar. Eşimle ben de yanlarına gidip kalıyoruz

Öğretmenliği kendiniz mi seçtiniz?

Çocukluğumda meslek seçme düşüncem yoktu. Öğretmen okulunu kazanan bir öğrenci altı yıl sonra zaten “öğretmen” demekti. Yeter ki dersleri aksatmasın. Hatta 1966’da öğretmen okulunu kazandığımda bizim köyde Mahmut Emmi (ÖZTÜRK) vardı, bana “hoca”, yani “öğretmen” derdi…

Köy ve şehir öğretmenliğinin ne gibi farkları var?

Köy okulu öğretmenliği sorumluluk alanı yönünden şehir öğretmenliğinden ayrılıyor. Köyde köylünün her sorunu öğretmeni ilgilendiriyor, şehirde öyle değil. Olanaklar yönünden düşününce de şehirde olanaklar daha çok.

Emekli olduktan sonra yaşamınız nasıl geçiyor?

Emekli olunca her şey bitti mi? Elbette ki hayır! Bol bol okuyorum ve yazıyorum. Gazetecilik sürüyor. Bağlama çalıp türkü söylüyorum. Zaman zaman radyo-televizyon programları yaptım. ADD Malatya Şubesi, TSD Malatya Şubesi, MAKSAD gibi derneklerin üyesiyim. Ayrıca Emekli-Sen… Etkinliklere katılıyorum, görev üstleniyorum. TSD Malatya Şubesinin aylık yayın organı Umudun Sesi’ni hazırlıyorum. Kitap yazma çalışmalarım sürüyor… Kültür, edebiyat, sanat konularında isteyenlere yardımcı oluyorum…

Kitaplığınız var mı, kaç kitabınız var, hepsini okudunuz mu?

2000’e yaklaşan sayıdan oluşan kitaplığımdaki (dergiler dâhil) kitapların tamamına yakınını okudum diyebilirim. Okuduğum kitapların sayısını anımsamıyorum. Sanırım bir yerlere yazsaydım yüzlerce sayfalık bir çizelge oluştururdu. Daha çok kültürel-araştırma-inceleme kitapları ile dergileri okuyorum.

Yerli ve yabancı yazarlardan hangilerini beğeniyorsunuz?

Yazarlarımızdan yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Aziz Nesin; şairlerimizden Nazım Hikmet Ran, Orhan Veli Kanık, Ahmet Arif’i beğendiklerime örnek olarak verebilirim. Yabancılardan ise Tolstoy, Dostoyevski, Maksim Gorki, Emil Zola, Balzak, Steinbeck, Jack London…

Hangi gazete-dergi ve kitaplarda yazılarınız yayınlandı?

Emekli olmadan önce Görüş, Gayret, Malatya Olay, Malatya Yorum, Malatya Haber gibi Malatya gazetelerinde yazılarım ve şiirlerim yayınlanıyordu. Ayrıca Urfa yerel gazetelerinde (1972–74), antoloji ve dergilerde şiirlerim yayınlanmıştı. Emekli olunca kendimi gazeteciliğin içinde buldum. Gazetecilik bir yönüyle öğretmenliğe benziyor. Yalnızca çocuklara değil, her yaşta insana hitap edebiliyorsunuz.

Gazeteciliğinizde karşılaştığınız en ilginç olay nedir?

Gazetecilik yaşamımda en ilginç olayı 2000 yılında İsmet İnönü’nün babası ve oğlunun mezarlarının kırılmasında yaşadık. Hakkımızda haber uydurmaktan dava açıldı. “Kırılmamışmış” diye yazdık bir daha açıldı. Oysa kırılan mezarları CHP ile Belediye birlikte onarmışlardı. Sekiz ay süren iki davadan da beraat ettik.

Gazetede, köşenizde en çok neler yazıyorsunuz?

Daha çok geleneksel halk kültürü (Gelenekler, görenekler, türküler, söylenceler, ağıtlar…) alanında derleme, inceleme ve araştırma çalışmaları yapıyorum ve yazıyorum. Ayrıca sanat-edebiyat yazıları da yazıyorum. Bazen de güncel konular…

Yazar olabilmek için bir eğitim gerekli mi?

Yazar olabilmek için eğitimli olmak gerekir elbette. Ancak, illa da yüksekokulu bitirmek diye bir koşul yok. Uğur Mumcu’nun dediği gibi; “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.” Bu nedenle yazarlar bilgi sahibi olmalıdır. Bunun için de çok okumalı, bilimin ışığında hareket etmeli, toplumu iyi tanımalıdır…

Şimdiye kadar yazdığınız kaç kitap var, kaçı yayınlandı?

Hazırlamış olduğum kitapları yıllarına ve içeriklerine göre şöyle sıralayabilirim.

1985: Bir Gün Uyandığında (Çocuklara yönelik şiirler)
1988: Televizyonu Nasıl Buldum? (Anılar-Öyküler)
1990: Yenilenen Köy Ballıkaya (İnceleme)
2000: Âşık Yoksuli’nin Şiirleri (Derleme)
2002: Arguvan Türküleri (Hüseyin Şahin ile birlikte; Derleme-İnceleme)

Bunlardan yalnızca “Televizyonu Nasıl Buldum?” yayınlandı (1999). İkinci basımın hazırlıkları sürüyor. (2002 Kasımında ikinci basım hazırlıkları tamamlandı, ancak basılamadı) Malatya Yorum’da yayınlanan yazılarımdan bazılarını, elimde bulunan bazı yazılarla birleştirerek bir kitap hazırlamak istiyorum. (Bu çalışma da 2003 Kasımında başlatıldı) 1983’te başladığım, 1962’den 1982’ye kadar yaşamımda iz bırakan olayların yer aldığı ve “Anıya Benzer” adını verdiğim anı-deneme notlarımın yazımı ise hala sürüyor. (*)

Yayınlanan kitabınızdaki öykülerde öne çıkan kahramanlar var mı?

Yayınlanan kitabımda öğretmen okulu yıllarımda yazdığım öyküler var daha çok. Bunlardan öne çıkarılan kahramana rastlamak da zor. “Hasan Emmi”, toprağın değerini bilen, aynı zamanda eğitime önem veren bir çiftçi. “Her Sabah Her Sabah” adlı öykünün kahramanı Mustafa, sizlerle yaşıt bir öğrenci. Okul dışı zamanlarında kuzu ve oğlakları otlatıyor…

Yazar olarak hangi ders kitaplarında adınız geçiyor?

Ders kitaplarında adım henüz geçmiyor. Bu kolay bir şey değil. Ancak, bazı dergilerde (Folklor Edebiyat, Anadolu Şiir, MAKSAD, Erciyes, Arguvan Olgusu, Yorum Kültür-Sanat…), kitaplarda (Malatyalı Gönül Sultanları, Kültür Bakanlığının bazı yayınları…), gazetelerde adımdan söz edildi, yazılarım ve şiirlerim yayınlandı. “Arguvan Türküleri” kitabımız çıktığında ise adımızdan daha çok söz edileceğini umuyorum.

Kitabınızın adı, “Televizyonu Nasıl Buldum?”; Televizyonu ilk bulan siz misiniz

Gelelim televizyona!

“Televizyonu Nasıl Buldum?” anı ve öykülerimden oluşan bir kitap. Kitabıma adını verdiğim anım ise, 10–11 yaşlarında bir köy çocuğu olarak çamurdan yaptığım oyuncaklarla ilgili. Bu oyuncaklardan biri de “televizyon”! O zaman “radyo” diyordum ben. Sonradan sesin yanında görüntüyü de düşününce “televizyon” olarak adlandırdım buluşumu (!) O yaşımda böyle bir şey yapmam arkadaşlarımca da beğenilmişti. Hala kırk yıla yaklaşan bir süre önce yaptığım bu işi bazı arkadaşlarım anımsayarak anlatırlar. Elbette ki bu ilginç “buluşum” beni gururlandırmıştı.

Televizyonu, 1926 yılında John Logie Baird adlı bir İngiliz bulmuş; ülkemizde 1952 yılında deneme yayınları başlatılmış, 1968’de TRT Ankara Radyo Televizyonları yayınlara başlamış, 1982’de renkli televizyona geçilmiş, 1990’da özel kanallar açılmıştır. Yani, televizyonu ilk bulan ben değilim.

Sizce televizyonun yararlı ve zararlı yanları nelerdir? Doğup büyüdüğünüz yerde televizyona karşı olanlar var mı?

Televizyonun iyi bir şey olmadığına inananlar var. Balı da çok yerseniz sizi rahatsız eder. Her şeyin ölçülü olması, ölçülü kullanılması insanların elindedir. Ancak, televizyonun iyi bir şey olmadığını söyleyenler, bugün onu daha çok kullanan ve seyredenler. Aslında bilim ve tekniğe karşı olanlar, zamanla bu karşıcılıklarını nedense unutuyorlar. Bizim köyümüzde böyle düşünceyle hiç karşılaşmadım. Bizim köyümüzün kanalizasyonu, içme suyu, parkı, her evin telefonu var, cadde ve sokakları asfalt, okuryazar oranı yüzde yüze yakın

Televizyon olmasaydı ne olurdu?

Televizyon olmasaydı, onun yerine başka bilim-teknik araçları geliştirilirdi. Bilgisayar, Internet, film gösterici v.b… belki ülkemize biraz daha geç girseydi, okuma alışkanlığı olumlu yönde gelişebilirdi!

Okullarımızdaki eğitimin geleceği ve eğitimde özelleştirme hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Anayasamızda, “İlköğrenim zorunlu ve devlet okullarında parasızdır” hükmü bulunmasına karşın bu madde işlemiyor ve sürekli özelleştirmeye doğru adım atılıyor. Özel eğitim kurumlarının sürekli yaygınlaşması, devlet okullarındaki kalitenin düşmesi hep olumsuz gelişmeler…

Bizlere son olarak neler söylemek istersiniz?

Atatürk’ün şu sözünü anımsatmak istiyorum:

Tek bir şeye ihtiyacımız var; çalışkan olmak!”

(Malatya Kemal Özalper İlköğretim Okulu, 22 Ekim 2002, Malatya

_______________________________________

(*) Arguvan Türküleri (Hüseyin Şahin ile birlikte; Derleme-İnceleme), 2004 yılında AKEV tarafından yayınlandı. “Anıya Benzer” 2007  yılında düzenlendi.  Malatya Yorum’da yayınlanan yazılarımla ilgili düzenleme çalışmaları sürüyor.