10 Nisan 2020 Cuma

Beş Nisandan Corona’ya

BEŞ NİSANDAN CORONA’YA

Süleyman ÖZEROL

5 Nisan 2020, bugün ülkemizin ekonomik durumunu ilgilendiren 5 Nisan kararlarının 30. yıldönümü…
Ülkemiz 1950 seçimlerinden bu yana kendilerine muhafazakâr  (tutucu) diyen sağ politikacıların arenası oldu. Her iktidar dönemlerinde değişik yöntemlere başvurularak 70 yıldır ülkeyi yönetiyorlar.
Geriye dönerek 1994 yılına gidelim ve bugüne kadar gelelim.
Özal ile birlikte özelleştirme politikası başladı, Tansu Çiller ile devam etti. O da Turgut Özal gibi ABD güdümü doğrultusunda hareket ederek ekonomiyi düzeltmeye çalıştı. Dolayısıyla döviz ile ilgili kararlarda tarihe geçen kararlar alındı.
5 Nisan 1994 tarihinde alınan kararlar sonucunda kemer sıkma politikası uygulanarak ekonomi düzeltilmeye çalışıldı. Düzelmenin tersine küçük esnaf, işçiler memurlar, emekliler yine zor günler yaşadı. Türk lirasının değeri düştü, alım gücü zayıfladı. Dolar bir gecede katlandı, 8 bin liradan 42 bin liraya kadar yükseldi. Tam da ABD'nin istediği gibi oldu; dolar şampiyon!
Bütün bunlara karşın yine Özal zamanında başlatılan ürettiğimiz ürünlerin dış alımının arttırılması kendi ürünlerine rekabet ederek yok etmeyi sağladı, kazananlar yine aracılar oldu. İç üretim zayıfladı, toplumda sıkıntılar arttı.
Sonra altı milyon oy ile Necmettin Erbakan geldi. Memura, işçiye, emekliye bol keseden maaş artışı yapıldı. Nasıl olsa Demokrat Parti döneminde alınan borçların faizini ödüyorduk. Sonra, borç yiğidin kamçısıydı. Kendilerine yapılan artışlardan da hiç söz etmeyelim…
Bütün bunlar sürerken yıllardır ülkemizde var olan gerici yapılanma neredeyse tüm hücrelere girmişti. 28 Şubat’taki bildiriyle de çok şey değişmedi. Üçlü koalisyon bir şeyler yapmaya çalıştıysa da emperyalizmin uzantısı yapılanmalar, oyunlar, iç karıştırıcılar çalışmalarını sürdürdü ve sorunlar durmadı.
2002 yılında gerici yapılanmanın parasal gücü ile birleşmesi sonucu dini siyasete ve ticareti alet edenler ülkeyi yönetmeye başladı. Borçları ödedik, Avrupa'yı solladık gibi söylemlerle olumsuz durumları bastırdılar. Pek çok olumsuz durumun üstü örtüldü. Araştırma soruşturma önergeleri reddedildi. Sayıştay denetimlerinde olumsuzluklar olduğu açıklanmasına karşın neler yapıldığını bilemiyoruz.
20 yıla yaklaşan süreçte halkın ekonomik durumunun iyileştirilmesinden çok sermayenin kayırması, bütçeden 2 bin Türk lirası aylık alan varken 100.000 Türk lirası aylık alan da olması, yani düzey dedikleri kişilerin maaşlarının alabildiğine yükseltilmesi, gelir dağılımındaki dengesizliği arttırdıkça artırdı.
Altı sıfırı attık ama dolar yine 7 liraya dayandı. Dolar o zaman 8 bin Türk Lirası idi, şimdi de 8 milyon lira karşılığında (altı sıfır gizli ya…). Ama yine de ülkemiz çok zengin bir yapıya sahip  olduğumuzdan dayanıyoruz. Her sıkışık durumlarla ilgili konularda Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın 1989 yılında, “Geleneksel aile dayanışması olmasa aile kurumu çöker” sözü aklıma geliyor.
Bu böyle sürdükçe piyasa başını alıp gittikçe bizi daha zor günler bekliyor korona. Bir de sen çıktın başımıza…
Beş bakanlığa ayrılan bütçesi olan devlet dairesinin ya da afetlerde başta görev yapması gereken kurumun işe yaramadığı anlaşılırken, sağlığının ve temizliğin önemi, kısacası bilim başköşeye oturdu…
Amacımız daha mutlu ve güzel yaşanır bir yerleşim birimi, Türkiye ve dünyanın olması…Dileriz salgın atlatılır, daha sonra daha güzel bir yaşamımız olur...