8 Eylül 2018 Cumartesi

Dünya Bizi Kıskanıyor?

Dünya Bizi Kıskanıyor?
    
Süleyman Özerol

Okulların açılma zamanı yaklaştı, biraz da eğitimden söz edeyim dedim.
Bir zamanlar birileri hep “12 Eylül öncesi” der dururdu. Nedense o dönemde eğitim düzeyimizin oldukça ileri düzeyde olduğundan, toplumsal çözülme ve konuşmanın olmadığından söz etmezler. Daha sonra gelen iktidarların Milli Eğitim Bakanlarının 12 Eylül paşası bakanın gerisinde kaldığını da… 12 Eylül sıcağında bile yaşamadığımız antidemokratik uygulamaları da yaşamadık mı?
Bu süreçte pek çok bilim adamı, gazeteci, aydın din adamı, eğitimci katledilmedi mi? İktidarlar değişse de hedef bunlardı. Başta eğitim kurumları olmak üzere; sağlık, emniyet, askeri kurumlar sanki kabul değiştirdi. Barış ve diyalog göstermelikleri sanki tüm siyasi partileri büyülemişti. Kitlesel cahilleştirme sürüyor…
Tüm okulları imam hatip adı vermeyi eğitime çözüm sanan düşünce, eğitimi yazboz tahtası durumuna getirdi. Bunlar yapılırken halkın dinsel duygularını okşamak ve sömürmenin ötesine ne kadar geçildiği incelenebilir. Bunun ötesinde Batının bizi “kıskandığı” öne sürülür. Batının bizi neden kıskandığı da doğru dürüst kimse anlatamadı.
Aslında yalnızca Batı değil tüm dünya bizi kıskanıyor…
Neden mi kıskanıyor? Birkaç neden sıralayalım…
- Üç kıtanın ortasında merkezi bir konumdayız, bir köprüyüz…
- Dört mevsimi aynı anda yaşayabilen bir ülkeyiz…
- Bitki örtüsü bakımından Avrupa’nın kat be kat üstündeyiz…
- Yeraltı kaynaklarımız oldukça zengin…
- Her türlü sebze ve meyve yetişiyor…
Daha da sıralayacağımız nedenler var…
İki ay kadar önce Avrupa’ya gittiğimde gözlemlerimi yazmıştım. Avrupa’nın yurttaşlarına tanıdığı toplumsal hak ve özgürlüklerini bile dincilik ve ırkçılık temelinde eleştirmemiz bile hala feodal yapının etkisi olarak sırıtıyor. O da yetmiyor, dinin siyasete ve ticarete alet edilmesi sürdürülüyor…
Var olan zenginliklerinin baltalanması, kişi hak ve özgürlüklerinin, kültür ve sanatın yok sayıldığı, turizmin dibe vurduğu bir zamanda batı bizi neden kıskansın ki?
Yeni Milli Eğitim Bakanının “olumlu” adımlar atacağından söz ediliyor.
İlgili kaynaklarda eğitimin ne olduğu, “Belli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve geliştirme işi”, “Yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme” gibi tanımlamalarla açıklanır.
Daha açık bir biçimde açıklamak gerekirse; “Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantıları yoluyla, kasıtlı olarak istendik yönde davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Yani eğitim kısaca bireyi kültürleme sürecidir. Eğitim birey doğduğu andan itibaren başlar, aile, okul ve çevre etkileşimiyle yaşam boyu devam eder. Eğitim bir yandan bireyi yaşama hazırlarken bir yandan da bireyin gelişmesini sağlar. Bu gelişim içsel ya da dışsal yaşantılar sonucu oluşur. Eğitim sonucunda belli bir davranış değişikliği olmalıdır. Davranış değişikliği istendik yönde amaca uygun olmalıdır.
Eğitim ile öğretim bazen birbirine karıştırılmaktadır. Öğretim, “Eğitimin okullarda planlı programlı yapılan kısmıdır. Öğretim, belirlenmiş olan müfredatı öğrenmek ve bu aşamadan sonra da uzmanlık kazanmak anlamında kullanılır. Anaokulu ya da ilkokuldan başlayan öğretim süresi üniversiteye kadar devam eder ve bu aşamadan sonra da kişiler istedikleri öğretimi alarak hayata atılıp öğrendikleri bu öğretimleri işlerinde kullanırlar.”
Eğer gerçekten amaca uygun; çağdaş, laik, bilimsel, demokratik, özgürlükçü, akılcı ve bilimsel eğitimi kabul ediyorlarsa bunu gerçekleştirebilirler. Yoksa okulların adını imam hatip yapmakla, eğitimi dinsel bilgi ve giysi sanmakla çözüm olamaz.
İki arada bir derede kalmak yerine her kesime hitap etmek, ışık olmak, eğitimi evrensel değerler ile donatmak ve değerlendirmek gerekir.

Malatya SÖZ, 6 Eylül 2018