Sivil toplum Örgütleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sivil toplum Örgütleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2017 Pazar

Siyasi Partilerin Önüne Geçmek...

Siyasi Partilerin Önüne Geçmek...

Süleyman ÖZEROL

Ülkemizde demokratikleşmenin önde gelen toplumsal gruplarından sivil toplum örgütleri olduğu gerçeğinden hareketle bazı konulara değinmek istiyorum.
Siyasi partiler tüzük ve programlarıyla, iktidar olduklarında da kurum ve kuruluşları işletmeleriyle ülkenin yönetiminde söz sahibi olan örgütlerdir.
Ülkemizde 2016 itibariyle 90’ın üzerinde siyasi parti olduğu bilinir. Bu ne demektir? Ülkemizin yönetiminden memnun olmayanların çok olması demektir. Çünkü var olan partiler sorunları çözemediğinden yeni partilere gereksinim duyulmuştur. Acaba öyle midir? Gerçek anlamda durum bundan kaynaklanır. Ancak başka bir durum, benliğin (ego) ortaya konulmasının göstergesidir.
Siyasi partilerin gerçek anlamda ülkedeki ulusları, ülkenin her yöresini kucaklayan bir yapıda olması, yani her kesime hitap etmesi o partinin demokratiklik göstergesidir. Ancak ülkemizdeki partilerin konumuna baktığımızda ülke sorunlarını çözmekten çok; büyük bölümünün dinsel, ırksal, bölgesel ve yöresel söylem ve tutumlar ile hareket ettiğini, dolayısıyla işlevlerini yerine getiremediğini görüyoruz. Üstelik kullandıkları tutum ve söylemlerde toplumu kucaklama yerine kin ve nefret duyguları uyandırma, ayrıştırma ve ötekileştirmeyi de görüyoruz.
Her ne kadar ülkenin yönetiminde siyasi partiler yetkili olsa da sivil toplum örgütleri demokrasilerde önemli öğelerdir. “Devletin gücünün yetmediği konularda araştırma, tesis ve hizmet sağlayarak devlet işlerindeki açığı kapatmakla görevli kuruluşlar” olarak tanımlanan sivil toplum örgütleri: gönüllü kuruluşlar olarak, bağışlar veya üyelik ödemeleriyle varlığını sürdüren, kar amacı gütmeyen, amaçları doğrultusunda üyelerini ikna etmeye çalışan, yön veren, devletin boşluklarını doldurmaya çalışan örgütlerdir. Oda, sendika, vakıf ve dernekler sivil toplum örgütleri olarak kabul edilir.
Yöre, meslek, yardımlaşma, dayanışama, eğitim, sağlık ve benzeri konularda ortak düşüncede olan gönüllü yurttaşlar sivil toplum örgütlerinde bir araya gelirler. Sivil toplum örgütlerinin siyasi partilerin yetersizliği karşısında onların önüne geçerek işlevlerini üstlenmeye çalışması ülkemizin belirgin bir gerçeğidir. Özellikle emek, yurttaşlık bilinci, insan hayvan ve doğa hakları, eşitlik, adalet ve benzeri kavramlar doğrultusunda kurulmuş olan sol siyasi düşünceyi taşıyan dernekler; okuyan, araştıran, eleştiren, aydınlanma ve bilimselliğe inanan, evrenselliğe değer veren yapılarından dolayı öne çıkmaktadırlar. Ülkemizin gidişatına ışık tutmak, hukukun üstünlüğüne, laik düşüncenin önemine, uluslar arası hak ve özgürlüklerin evrenselliğine inanarak hareket etme özelliklerinden dolayı sağ tutucu iktidarlar ve yurttaşlar tarafından hep potansiyel suçlu addedilmişlerdir.
Sağ tutucu kesim özellikle din, dil, ırk gibi konuları söylem ve tutumlarında kullanarak uluslararası sermayenin çıkarına hareket etmek konumuna düşmüşlerdir. Ülkemizde yaşayanları insan ve yurttaş olarak değil de; “benim dinimden”, “benim ulusumdan”, “benim dilimden” gibi yaklaşımları ister istemez tutucu ve gerici yapılarını ortaya koymaktadır. Bilim ve teknolojiden çok soyut kavramların üzerine bina yapmaya çalıştıkları için de okumayan, araştırmayan, eleştirmeyen, özgür iradesi ile hareket etmeyen yığınlar tarafından kabul görürler.
Akıl ve bilim yerine dogmatik düşünce ile hareket eden insanlar her zaman saldırganlık, küfür etme, linç girişimi, katliam ve benzeri olumsuz davranışlar sergilerler. Bu davranışlar kendilerine göre ise “en olumlu” davranışlardır.
Siyasilerin üst üste hatalarının, çıkmazlarının arttığı dönemlerde sivil toplum örgütlerinin eleştiri ve çözüm önerileri ile öne çıktığı gerçeği ülkemizin gerçeğidir. Bunlara tahammül edememek de bir başka gerçeğimiz.


Ankara, 25 Mart 2017