36 Yıl Sonra Urfa ve Kısas



36 Yıl Sonra Urfa ve Kısas

Merhaba...

1972 yazında Urfa’ya ilk atandığımda Gürgür Emmim, “Kısas köyü var yeğen, orada da bizim Garipler var” demişti. Kısas’a 1975 yılı baharında Çiftehan’da taksicilik yapan Dudu Memet ARAN ile gelmiştim Kısas’a. Hatta o zaman ortaokulun önünde muhtar Mustafa Demir ve Kardeşi Haçim ile fotoğraf bile çektirmiştik. Aynı yılın Eylülünde Kısas’ta öğretmenliğe başladım. Dudu Mehmet Aran kayınpederinin bir gözlük evini tutmuştu. Taşınmadan önce tuvalet yaptırdık. Bir kış burada oturduk, çamuru boylayarak okula gidip geldim. Kırklı olan oğlum Ozan’ın kirveliğini de Dudu Memet yapmıştı.

Öğretim yılı sonunda okulu işbirliği ile boya-badana yaptık. Sonbaharda lojmana taşındım. 1977 Şubatında ortaokul da binamıza eğitim öğretim yapmaya başladı. İkili öğretime geçildi. Bugün Kısas’ta 35-40 yaşlarında olanların bir kısmının öğrencimiz olduğunu anlatmak istiyorum. Aynı yılın sonunda okul müdürü Mehmet Filizoğlu’nun tayini çıkınca Tahir Kaya arkadaşımız okul müdürlüğüne vekâlet etti. 1978 Temmuzunda ise ben devraldım.
Her yaz okulun 15-20 camı kırılırdı. Camları kendim takar, tel örgüleri, kapıları, pencereleri onarırdım. Tuvalet tıkandığında elimle açtığımı aranızda kaç kişi biliyor acaba? Kısaslılara iş istemek için Urfa Belediyesi ve Sağlık Müdürlüğüne baskın yaptığımızı anımsayanlarınız olacaktır.
Nakı’nın açtığı kahvenin önündeki çamurlu gölü, “Çınarlıgöl” yapmıştık. Çınarlar tutmamıştı ama bugün burasının bir çocuk parkı olması sevindirici. Nakı’nın düşleri vardı. Yaşamının film yapılması! Senaryoyu kendisi yazacak, kendisi oynayacak, kendisi yönetecekti…
1978 yılında İşçi Bayramı kutlanmıştı burada. Aynı yıl acılı olaylar da yaşandı. Muhtar ve iki kızı ile kardeşlerinin öldürülüşü acılarını da yaşamıştık.
1979 yılı yazında okuma çağındaki çocukların sayımını yaptığımda ilk ve ortaokula gelen 300 dolayında öğrenciye karşın 300’den çok çocuk da okula gelmiyordu. 1929 yılında okul açılan bir köyde çocukların yüzde ellisinin okula gelmemesi ise ayrı üzücü bir durumdu. Bunların çoğunluğunu da 13-14 yaş ve üzeri kızlar oluşturuyordu. Bugünkü durumun o günkü duruma benzememesini diliyorum.
700 yıl öncesinde Hacıbektaş Veli, “Kadınlarınızı okutunuz” derken, Osmanlı döneminde kadınlarımızın ne kadar geri plana atıldığını biliyoruz. Cumhuriyet Anayasası ile birlikte Atatürk ilke ve devrimleri ile kadınlarımız, “Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” konumundan kurtarılmaya çalışılmış; bu çaba hala sürmektedir. Özellikle kadınların okutulması gelecek kuşakların teminatımız olması açısından önemlidir.
1980 nüfus sayımında Kısas’ın nüfusunun 2000’i aşması için o zamanın muhtarı Aziz Demir ile üç gün uğraşmıştık. Ancak bir türlü 2000’i bulduramamıştık. 1915’de kalmıştı. Belediyelik olmamızı istemeyenler de vardı o zamanlar nedense! Oysa bugün belediyelik olmakla Kısas’ın yüzü değişmiş.
1981 yılında Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılında ağaçlandırma seferberliği başlatılmıştı. Biz de okulun bahçesini fidanlarla donatmıştık. Ancak, ertesi gün tek bir fidanın yerinde kalmadığını gördük. Hepsi sökülmüştü. Bunu yapanlar bugün burada belki de aramızdalar. Onlara o zaman ne kadar kızmıştım bilemezsiniz. Diğer yandan okuma yazma seferberliği de başlatılmıştı.
Yönetici olarak çalıştığım üç yıl içinde okulun onarımı için beş kez resmi yazı, onlarca kez sözlü başvurularıma karşın benim ayrılmamdan sonra bu işe el atıldığını öğrendim. Olsun, benim burada olup olmamam önemli değil, yapılması önemliydi. Yıllardır değerlendirilmeyen okulun çatısındaki güvercin gübrelerini de değerlendirmiştik muhtarla. Yöneticilik yaptığım yıllarda yanımda ve civar köylerde çalışan öğretmenlere hep yardımcı oldum. Üç köye okul açılması, öğretmen verilmesi, okul binası yapılması konularında yardımcı olmuştum. Çevre köylerin öğretmenleri sıkça uğrar, bilgi alırlardı. Müfettişler buradan geçerken konuğum olurlardı, onlarla iletişimim iyiydi.
Kısas’ta bulunduğum altı yıla yakın süre içinde çocuklarımıza ve halkımıza yararlı olabilmişsem kendimi mutlu sayacağım. “Öğretmen bir mumdur, çevresini aydınlatır” sözüne karşılık eşim, “Sanki senin için söylenmiş” der ve eklerdi; “Kendi dibine ışık vermez… Biraz da kendine ve çocuklarına baksan” derdi. Ama benim, “Başkalarını mutlu edebime mutluluğu” olarak adlandırdığım yaşa felsefem böyleydi. Bu mutluluğu yaşayamayanlar kendilerini sorgulamalıdırlar.
Yıl 1981, iki öğretmen evlenmek istiyor ve tatsız olaylar… Birileri bu olayları fırsat bilerek, “Nasıl olsa sıkıyönetim var, çamur at, izi kalsın” mantığı ile hareket ediyor ve şu suçlamalarla ihbar ediliyoruz; Örgüt kurmak, örgütsel toplantı yapmak, okula bakmamak… Sıkıyönetim, soruşturma… Dört gün sonra, “Sıkıyönetimle ilişkisi yoktur” belgesini aldığımızda açıktaydık. Bir ay açıkta kaldıktan sonra Siverek’e sürgün... Açıkta olmamıza karşın maaşımızı da tam almıştık. Siverek’te saz çalmaya, kitap okumaya, şiir yazmaya, resim yapmaya başladım yeniden. Çünkü yöneticilik yükü olmadığı gibi diğer işler de yoktu artık. Orada, Kısas’tan ayrılışımızı şöyle dile getirmiştim:

Köyünüzde

Dirlik ve düzen var idi
Bir zamanlar köyünüzde
Herkes mutlu yaşar idi
Bir zamanlar köyünüzde

Kimi çıkarcıya kandı
Kimi arsıza kapıldı
Kimisi gurbette kaldı
Tat kalmadı köyünüzde

Seksenlikler doksanlıklar
Bebeler gençler çocuklar
Kimileri yok oldular
Kimi yaşar köyünüzde

Körler sofular aptallar
Bölücüler mankafalar
Eşekler beyni karalar
Cirit atar köyünüzde

Ne güzel günler yaşadık
Hepiniz için çalıştık
Bir gün geldi havalandık
Yer kalmadı köyünüzde


2 Kasım 1981 - Malatya

Siverek’te okutmaya başladığım birinci sınıfın çoğunluğu okuma yazmaya geçmemişken, Kısas’ta birinci sınıflarımız Aralık ayında bunu başarmıştı. Takdir mi edilmiştik? Elbette ki hayır, tam tersi cezalandırılmıştık... Siverek’te iki buçuk ay gibi kısa bir sürede birçok insanla tanıştım. Özellikle ev sahibim Koço Alo (Ali Dağlı), yaşanan ilginç olayları anlatıyor, bana moral vermeye çalışıyordu. İlçedeki yöneticilerin ve memurların da olumlu davranışlarını belirtmeliyim.
25 Eylül 1981 tarihinde Malatya’ya taşındım. Çalıştığım okullarda herkesle iyi geçinmeye özen gösterirken, ortalığı karıştıranlara, din istismarcılarına, çağdaşlaşma ve aydınlanmaya karşı çıkanlara hep karşı oldum. Hatta soruşturmalar geçirdim, cezalandırıldım, mahkemelere başvurdum, aklandım. 27 Şubat 1998 tarihi itibariyle 25 yıl 7 ay üzerinden emekli oldum.
Malatya’ya geldiğimde değişik bir ortamda buldum kendimi. Zamanımı kültür, sanat, edebiyat uğraşıları ile değerlendirmeye, halk kültürü derlemeleri-araştırmaları-incelemeleri yapmaya başladım. 1988 yılında yerel gazetelerde yazılarım yayınlanmaya başladı.
1993 yılında Malatya Yorum gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başladım Radyo ve televizyon programları yaptım, programlara katıldım. Diğer çalışmalarımı sürdürdüm. Bana başvuran herkese bilgi birikimim ve 2000’e yaklaşan kitaplığımla yardımcı olmaya çalışıyorum.
Emekli olduğumda Malatya Yorum Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü üstlenirken 1993’te başlayan “İNCE DÜŞÜNCELER” köşemde yazılarımı sürdürdüm. Halen de sürdürüyorum. ADD Malatya Şube Yazmanlığı, TSD Malatya Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği, Emekli-Sen Malatya Şubesi Temsilciliği demokratik kitle örgütlerinde aldığım görevlerden bazıları.
Kısas’a kırklı gelen oğlum Ozan, benim buradan ayrıldığım yaşımda şimdi. 1977’de burada doğan kızım Gülde abisi gibi ODTÜ’yü bitirdi. Ozan makine, Gül endüstri mühendisi. 1983 doğumlu Yazar ise, Ankara Üniversitesi Fizik Bölümünde okuyor.
1999 yılında anılarımdan ve öykülerimden bazılarını “Televizyonu Nasıl Buldum?” adıyla kitaplaştırdım. Ayrıca kitap bütünlüğünde dört çalışmam, hala kısas’la ilgili bölümünü yazmakta olduğum “Anıya Benzer” adı-deneme notlarım sürüyor.
Kısas’ı Harran Ovası’nda kocaman bir nokta olarak kabul ediyorum. Fikret Otyam’ın yazdığı dönemlerde yazmak isterdim aslında. Onun gazeteci bakışının yanında biraz da halk kültürü yönüyle kapsamlı bir incelemenin yapılmaması büyük bir eksiklik. Bu konuda uğraş veren Aşir Kayabaşı ve Mehmet Acet’e kolay gelsin diyorum.
Kısas’ı kendi köyüm gibi görerek görev yaptığımı belirtmeliyim. Bir o kadar da önemsediğimi… Kocaman ovada Türkçe konuşan tek köy, 1929 yılında okul açılmış, sağlık evi var, Tarım Kredi kooperatifi var… Kendi köyüme geçen emeğimden onlarca fazlasını burada harcadığımı söylesem abartılı olmaz sanırım.
25 yıl önce gelip 20 yıl bir ay önce ayrıldığım Kısas’ta olmak benim için üzücü bir durum. Aslında daha önceki yıllarda gelmem gerekirdi. Ne yaparsınız? Yaşam uğraşı aman vermiyor. İnsan istediği gibi hareket edemiyor İki çocuğa üniversite bitirtmek kolay olmadı. Hastalık var, ölüm var, sıkıntılar var, var da var…
Genç yaşımda bile her yaşta insanlarla arkadaş olabilmemin, “Başkalarını mutlu edebilme mutluluğu”nu yakaladığımdan kaynaklandığını düşünüyorum. Belki de çoğunluğu aranızdan ayrılmış olan bazı arkadaşlarımı anmak istiyorum.
Debbo Hallo, Sofu Memey, Kanco Hallo, Havrik, Bakıro, Cipçi Velo, Hille Hakkı, Hille Hüseyin, İbey Dede, Memey Emmi, Kör Hallo, Loppey Memet, Kocey, Abta Kardaşlar (Hallo, İsmail, Halil, Cuma), Hakkey Mustafa, Vatha Teyze, Hillo Halley, Dudu Medine, Hacı Bekir, Cebir İbo, Hacı Ayıp, Tato Haşim, Karaca Bakır, Doksanda On, Tükancı Bakır, Hırço, Başkan Hallo, Addo Bektaş, Arfo İmam, Hamdullah Baba, Hafız, Karı Nene, Tivil, Zavurlu Hasan, Kısasın Nasrettin Hocası Nakı ve daha birçok Kısaslı… Ve zaman zaman kimini anarken üzüldüğüm, kimi zaman anarken düşündüğüm, kimini anarken gülümsediğim Kısaslılar… 
Aramızda olmayanlara Tanrıdan rahmet diliyorum.
Herkese sevgi ve saygılarımla…

27 Nisan 2002

Süleyman ÖZEROL
Emekli Öğretmen-Araştırmacı-Gazeteci
Malatya Yorum Gazetesi Yazı İşleri Müdürü


Bu yazımı yıllar önce Kısaslılar sitesinde yayınlayan Bakır Bozkurt'a (Ozan İsyani) teşekkür ederim. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder