ÖĞRENCİLİK ŞİİRLERİMDEN

ÖĞRENCİLİK ŞİİRLERİMDEN (1966-1972)










EKMEĞİN HİKÂYESİ

“Ho babam ho!”
Çiftçi tarlayı sürüyor
Karısı otları topluyor
Ekime hazırlık için

Çiftçi yine tarlada
Karısı çocukları da yanında
Tokum torbası atın sırtında
Tohumları ekmek için

Çiftçi biraz buğday ekti
Öküzü önüne kattı
Tarladan evine gitti
Birazcık dinlenmek için

Çiftçi yine yola düştü
Tohumu ekti bitirdi
Sabanı eve getirdi
Öküzün dinlenmesi için

Zamanla tohum filizlendi
Gitgide uzadı boy verdi
Sonra sararıp dikildi
Tarladan biçilmek için

Eline aldı orağı
Biçmeye başladı çiftçi
Sonra harmana taşıdı
Döven ile sürmek için

Çiftçi buğdayı sürüyor
Sonradan savuruyor
Bir taraftan da taşıyor
Değirmende öğütmek için

Buğday değirmende öğünür
Eve gelir hamur olur
Ondan sonra pişirilir
Ekmek olması için

Hamur saca sürülür
Kıvamlanır ekmek olur
Ekmek olunca da yenir
İnsanı beslemek için

Akçadağ, 1966

EN BÜYÜK DÜĞÜN

Yıl 1923 ekimin yirmi dokuzu
Herkes çalıyor davulları, kopuzu
Bayrama gelmiş anası, bacısı kızı
Kutluyoruz bugün, cumhuriyettir.

Şiirler söylenir, davul çalınır
Şenlik için hemen tedbir alınır
Bugün yine büyük ata anılır
En büyük düğün, cumhuriyettir.

Düşman ile nice yıllar uğraştık
Karanlıktan aydınlığa kavuştuk
En sonunda ülkümüze ulaştık
İdaremiz bugün, cumhuriyettir.

Akçadağ, 1967

ATAM

Çocuk bayramı cumhuriyet
Sen verdin bize hürriyet
İzinde yürüyor millet
Hürriyeti seven Atam

Savaşlarda başkumandan
Millet Meclisinde başkan
Seni anıyoruz her an
Anılacak cansın Atam

Eski kıyafeti, ilmi
Yenisiyle değiştirdin
Yurdumuzu geliştirdin
Nur içinde yatan Atam

Atanın ölüm senesi
Artık çınlamıyor sesi
Madden yok oldu kendisi
Manen yaşıyorsun Atam

Sensiz yürürüz izinden
Bu millet çıkmaz sözünden
Bilgi dolu sözlerinden
İlham alıyoruz Atam

Hatırlanacak sözlerin
Yaşayacak devrimlerin
Senin en büyük ereğin
İnsancılık idi Atam

Akçadağ, 1967

KÖYLÜ

Bu yurdun efendisi
Köylüdür ta kendisi
Çalışkandır hepisi
Türk yurdunun köylüsü

Geç vakitlerde yatar
Erken zamanda kalkar
Mal ve davarına bakar
Türk yurdunun köylüsü

Durmadan gündüz gece
Çalışırlar her demde
Şehirlere hammadde
Yapar Türkün köylüsü

Salma ve vergisini
Beraberce işini
Askerlik görevini
Yapar Türkün köylüsü

Akçadağ, 1968

ÜLKÜMÜZ

Ülkümüz çalışıp ilerlemek
Bütün zorlukları yenmek
Haksızlıklara karşı gelmek
Okuyup öğrenmektir

Atamız çok güzel demiş
“Ülkümüz yükselmek
ileri gitmektir”
Bizim görevimiz bunu
Takip etmektir

Akçadağ, 1968

KARANLIK GECELER

Durmadan gidiyorum
Şu karanlık gecede
Kendi kendime sorduğum
Hayali bir bilmecede

Açlıkta sefalette
Cehennemde cennette
Ben hiç duramıyorum
Şu karanlık gecede

Bu karanlık gecenin
Sonu bir aydınlıktır
Milletin gideceği
Çok güzel bir ışıktır

Akçadağ, 1968

DAĞLAR

Sıra sıra olmuş dumanlı dağlar
Baharda ağaçlar başını bağlar
Billur gibi sular derede çağlar
Dağlar, başı dumanlı dağlar

Uzaktan görünür tepe başları
Ağlayanın akar gözün yaşları
Çok olur kayaları taşları
Tepeli, taşlı, kayalı dağlar

Dağlar gibi var mı biricik güzel?
Güz gelir bağlara düşüyor gazel
Kervanlar geçerdi yollardan ezel
Gazelli, ezelli ey güzel dağlar

Akçadağ, 1968

BİRLİK OLALIM

Dirlikten birlik doğar
Birlikten kuvvet doğar
Kuvvet güç işleri yapar
Hep beraber çalışalım

Her zaman birlik olalım
Çalışmaya hazır olalım
Zorluğa karşı koyalım
Hiç durmadan çalışalım

Millet için, devlet ,için
İnsan için, hayvan için
Çalışalım her şey için
Birleşelim, çalışalım

Her şeyden üstün çalışmak
İlim ülküsüne ulaşmak
Her zaman rahat yaşamak
Rahat rahat çalışalım

Çalışanlar ilerd(e)olur
Çalışmayan geri kalır
Çalışanlar rahat olur
Durana dek çalışalım

Yazan çalışmayı över
Çalışmayan dizin döver
Cahil olan boşta gezer
Gezene dek çalışalım

Akçadağ, 1968

ATATÜRK İÇİN

Bin dokuz yüz on dokuz
Mayısın on dokuzu
Samsun ufuklarında
Bir güneş doğuyordu

Büyüdü doğan güneş
Samsun’dan Erzurum’a
Erzurum’dan Sivas’a
Bulunmaz buna bir eş

Yurttan düşmanı kovdu
Millet Meclisini kurdu
Nice nice devrim yaptı
Fani Türkün oğluydu

Akçadağ, 1968

GURBETTEN SILAYA

Sana uzaktan yazıyorum
Derdimi anlatmak istiyorum uzaktan
Sana kavuşmak istiyorum
Özlemini çekiyorum her an

Yazmak beni avutuyor
Kalem tutan ellerim beni yaşatıyor
Yazdıkça dizdikçe beni coşturuyor
Yazacağım yazacağım her an

Avutmaya çalışıyorum kendimi
Her an kalbimde övdüm ben seni
Unutamam hiçbir an ismini
Ballıkaya seni düşünüyorum her an

Akçadağ, 1968

UZAY

Öğrendik sonsuz imişsin
Hepimiz, hepimiz öğrendik
Öğrendik ama başkalarından
Onlar çalışırken
Bizim seyirci kalmamızdan

Akçadağ, 1969

BAKIYORUM


Bakıyorum uzaklara
Kanla sulanmış topraklara
Üst üste yığılmış cesetlerin
Bulunduğu mezarlıklara

Bakıyorum evlere
Yetim kalmış çocuklar
Reissiz kalmış evler
Dul kalmış kadınlar

Bakıyorum şehirlere köylere
Sokaklar yollar ıpıssız

Köylerin tozlu yolları
Ipıssız şehirlerin caddeleri
Ve koltuk değnekleriyle
İhtiyar bir gazi

Bakıyorum Türkiye’ye
Cumhuriyet kurulmuş
Yaşam yeniden başlıyor
Ülkem özgür ve bağımsız olmuş

Akçadağ, 16 Kasım 1970

BİR DE…

Yatağımdan kalktım, kıyamet kopmuş
Kimse kalmamış dünyada, benden başka
Her yer toz duman içinde, yok olmuş.
– Ben yalnız yaşayamam, ölmeliyim!..
Bir de uyandım ki bıçak elimde
Her şey yerli yerinde…

Akçadağ, 23 Ocak 1971

HEPİMİZİN DÜNYASI

Geliriz dünyaya
Bizim için dünya; sanki hayal
Yaşarız güle oynaya
Bazen ağlaya, sızlaya
Ah çekeriz, oh çekeriz
“Kahpe dünya“ya.
Yaşamamız sanki bir hayal
Bazı şeyler bozar neşemizi
Bazısı artırır kederimizi
Severiz, seviliriz, sevilmeyiz…
Bazımız âşık oluruz dünya malına;
Sanki götüreceğiz öbür dünyaya
Mal, mülk, hepsi hayal!..
Ecel gelir dünya da olur hayal…

Elazığ, 5 Eylül 1971

ERKEN GELDİ

Takdir-i ilahi çok erken geldi
Çaresiz dert çok erken geldi
Dertlerin en büyüğü en sonu
Çok erken geldi çok erken geldi

On Kasım bin dokuz yüz otuz sekiz
Sussun tabiat tas tutuyoruz
Ayrıldı aramızdan büyük atamız
Çaresiz ölüm çok erken geldi

Devam edecek yasımız ebediyete dek
Hatırlanacak devrimler devam edecek
Onsuz geçti otuz üç yıl ruhen ölmeyecek
Anıyoruz atayı yas günü geldi

Akçadağ, 10 Kasım 1971

ŞU DÜNYA

Kapatıyorum gözlerimi
Tüm DÜNYA
Göz kapaklarımın arkasında
Vay be !..
Ne kadar küçükmüş
Şu DÜNYA !..

Malatya, 16 Kasım 1971

YERİM


Açıyorum parmaklarımı,
Karış yapıyorum.
Tüm uzaklık,
Tüm sonsuzluk,
Bu karışın içinde.
Ben ise;
Yaklaşıldıkça uzaklaşan
Sonsuzluğun içindeyim,
Acılar içinde.

Malatya, 16 Kasım 1971

ANLADIM


Çırpınırım şu evrenin sonsuzluğunda
Denizde yalnız kalmış balık gibiyim
Bağırırım, bağırırım kimse duymaz beni
ŞU EVRENİN SONSUZLUĞUNDA

Evren durgun, evren dertli
Evrendeki her can dertli
Bunlar içinde ben de varım
SESİM ÇIKMAZ OLDU ARTIK

Evren unutmuş, tanımaz beni
Ben de unuttum artık evreni
Artık kimse beni anlamıyor
ANLADIM; DÜNYADA ÖLMÜŞ GİBİYİM

ŞU EVRENİN SONSUZLUĞUNDA
SESİM ÇIKMAZ OLDU ARTIK
ANLADIM; DÜNYADA ÖLMÜŞ GİBİYİM

Akçadağ, 6 Aralık 1971

DÜNYADA BİZ


Bizim için dünya karanlık kale
Çıkamayız bu kalenin burçlarına biz
Bazısı gülüyor bizim bu hale
Ulaşamayız gülenin seviyesine biz

Toprak altın yapar biz bilemeyiz
Yenilikler gavur icadı deriz
Affedersiniz boktan berisin yeriz
Dünya kaç bucaktır bilemeyiz biz

Haklı belli değil haksız ya kimdir?
N’oluyor dünyada; ne biçim iştir
Tefeci pençesinden kurtulmak güçtür
Bilerek bilmeyerek avlanırız biz

Fakir kimdir, zengin kimdir be adam?
Çökmez mi temeli çürük olan dam
Nerede kaldın hey ulu Mevla’m
Dara düştükçe seni hatırlarız biz

Üç günlüktür dünya; dün, bugün, yarın
Göçersin dünyadan kalır hep varın
Sönmedi Süleyman neşenle harın
Hem ağlayıp hem gülüyoruz biz

Akçadağ, 7 Ocak 1972

YOK YOK

Bacamızın dumanları tütmüyor
Ocaklar kararmış, haneler yok yok
Kümeste bir horoz bile ötmüyor
Kümeste tavuklar civcivler yok yok

Sığır davar nerde, ağıl ahır boş
Şehre gitmek için koş babam sen koş
İçelim doluyu olmadan sarhoş
Boşalmış kadehler acı su yok yok

Okul-su-yol önce gerektir bize
Okul olmazsa cahillik hazırdır bize
Yol yok yorgunluk; su yok susuzluk bize
Düzgün yol, çeşmeler, yalaklar yok yok

Evlerin üzeri hep düz düz damdır
Akar tavan eşya yiyecek nemdir
Çaresizlik bizim için bir gamdır
İhtiyaçlar sıralı çareler yok yok

Herkes pahalılıktan şikâyet eder
Kendi malları ise ucuza gider
Bunun için kaç saatlik yol gider
Mallar boşa gider pazarı yok yok

Dertler biter desem bitmez inanın
Evlerinizin yanına bir helâ yapın
Sağlam olsun duvarın, penceren, kapın
Açıkta kalınca yaşamak yok yok

Akçadağ, 8 Ocak 1972

BİR TUTAM OTUZ

Dünyada biz bir tutam otuz
Kimisi koparır dallarımızı
Kimisi tomurcuklarımızı
Çiçek açmaya bırakmazlar

Acımadan düşünmeden
Koparırlar meyvelerimizi
Topraktan sökerler
Kuruturlar damarlarımızı

Bir kez doğduk
Bir kez de yok oluruz
Neyiz ki aslında
Bir tutam otuz

Akçadağ, 8 Ocak 1972

BÖLELİM DÜNYAYI

Bölelim ikiye dünyayı
Bir yanı gündüz bir yanı gece
Bir tarafı sen,
Bir tarafı ben alayım

Bana düşmeli kasvetli gece
Bağırsam duymasınlar
Bana engel olmasınlar

Bulsam tüm gizlilikleri
Benim için mühim olan
Bu saklı gerçeklerdir
Bu gerçekler
Bizim gerçeklerimizdir

Bunun için
Bölelim ikiye dünyayı

Akçadağ, 18 Ocak 1972

EY DOST


Hey dost bu dünyayı sen mi yarattın
Gamı kederi hiç bilmiyorsun
Tufanda dünyayı sen mi oynattın
Amanı korkuyu hiç bilmiyorsun

Hey dost bu dünyanın hepsi senin mi
Virane mağara hepsi benim mi
Eğlence neşe hepsi senin mi
Merhameti acıyı hiç bilmiyorsun

Ey dost bütün dünya yoksa sana mı
Senin eziyetin yalnız bana mı
Tüm cefa sefalet yalnız bana mı
Şu garip gönlümü hiç bilmiyorsun

Ey dost şu ömrün sonu da gelmiş
Cennet bizim için cehennem olmuş
Dostlar benim için bir oda bulmuş
Üzerim örtmeyi hiç bilmiyorsun

Akçadağ, Ocak 1972

VURMA BANA

Dert yükü tepeme bindi
Vurma bana vurma bana
Canım dermanım çekildi
Vurma bana vurma bana

Kader vurmuş zaten bana
Avuç açtım ona buna
Hayat zehir oldu bana
Vurma bana vurma bana

Dizim tutmaz oturayım
Elim tutmaz iş yapayım
Bırak yerimde kalayım
Vurma bana vurma bana

El kol bacak sakat oldu
Tüm belalar beni buldu
Sanki aklım baştan aldı
Vur öleyim bari bana

Akçadağ, 29 Şubat 1972

ÇİVİ YAZISI VE ÖĞRETİCİ

İcat etmiş Sümerler yazıyı
Taşları kazıyı kazıyı
Günümüze kalmış izleri

Öğreticileri yapıcıları sayesinde
Tarihte tüm ulusların
Unutulmamıştır öğretileri

Genç kuşağı yetiştiren
İnsan zekasını işleyen öğretmenin
Büyüktür toplumdaki yeri

“Bana bir harf öğretenin
Kölesi olurum” diyor
İlim ordusunun büyük neferi

Akçadağ, 7 Mart 1972

DÜŞMAN SİGARA

Çok içilir amma suya benzemez
Çok yakılır ama gaza benzemez
Geri kalan artık köze benzemez
Yakılıp içilen düşman sigara

İçen yakar bu düşmanı yok eder
Bile bile bu düşmanı şad eder
Ağzın alarak içine çeker
Ona keyif verir düşman sigara

Hammaddesi bir ot pek çok ekilir
Bunu içen pek zor kendine gelir
Sinirler uyuşur kaslar gerilir
Karıyı kocadan eden sigara

Bunu içen keyfi sefaya dalır
Evde ne var ise pazara salır
Çoluğu çocuğu arada kalır
Ailenin baş düşmanı sigara

Tekel bunun için çok emek harcar
Yurdun çok yerinde fabrika açar
Karaborsacıya çok fayda sağlar
Para pul tuzağı düşman sigara

Erkek gibi kadınlar da içerler
İçip ciğerlere duman çekerler
Gece yarısında eve dönerler
Büyüğe küçüğe düşman sigara

İçenin ciğeri bacaya döner
Bütün dünya malı gözünden düşer
Az bir zaman sonra dünyadan göçer
O zaman fatiha okur sigara

Akçadağ, 13 Mart 1972

ŞİMŞEK’TEN İLHAM

Zap suyu geçit vermemiş Şimşek’e
Baskın çıkmış doğanın değişmez kanunu
Söndürmüş devrimin genç kıvılcımını

Denetimsiz kalmış Şimşek’in köyleri
Sonra başkaları adımlamış Hakkari yollarını
Yayarak köylere Atatürk ışıklarını

“Ya bağımsızlık ya ölüm” devrim öğretisi
Bir tutulmalı vatanın her parçası
Uymalı “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine

Akçadağ, 20 Nisan 1972

EWREKA!

Arşimet sevinci ile koşuyorum
Dudaklarımda suskun bir gülümseme
Gözlerimde umutlu pırıltılar
Dudaklarımdan dökülen sesler
Arşimet’in sevinç haykırısı
“Buldum! Buldum! Buldum!”

Suskun bir acıya dönüşüyor
Dudaklarımdaki gülümseme…

Akçadağ, Mayıs 1972

BİRLİK ÜSTÜNE


Bizi bizden eden benliğimizdir
Bunu arkasından kemliğimizdir
Olmasa bu senlik benlik kavgamız
En büyük gücümüz birliğimizdir

Biz neden olalım birbirimizden
Ortak pay alalım dertlerimizden
Hep bir olsak tüm güçleri yeneriz
Hiç ayrılmamalıyız birbirimizden

Memlekete nasıl olur faydamız
Bunun yollarını aramalıyız
“Şu-Bu” diye bizi ayırsalar da
Atatürk yolundan sapmamalıyız

Akçadağ, 16 Haziran 1972

TÜRKİYE DERLER

Ayağımın biri Trakya’da
Diğeri “Uygarlık Bahçesi Anadolu’da”
Kollarım oldukça uzun
Edirne’den Van’a kadar uzanır

Çanakkale’m, zavallı İstanbul’um
Bunlar benim değerli boğazlarım
Avrasya’dayım ben
Beni çekemeyenler var

Denizlerim, ırmaklarım bol
Toprağımda azdır düzgün yol
Çok çekicidir doğal yapım her şeyiyle
Yaşayanlarım bunu bilmezler

Boldur toprağımda cevherim
Verimlidir her yerde toprağım
Yaşayanlarım işletemediklerinden
Çoğunu başkaları işletirler

Atatürk’ün kurduğu ülkeyim ben
O’ndan sonra birbirine giren
Ben tümlenmeye çalışıyorum
Bazıları parçalamak isterler

Kanım Atatürk’ün yolunda dolaşır
Kalbim Anadolu’nun bağrında çarpar
İdarem Cumhuriyet
Bana Türkiye derler

Akçadağ, 24 Haziran 1972

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder