Köy Enstitüleri İşlevini Yerine Getirmiştir

Köy Enstitüleri İşlevini Yerine Getirmiştir

Süleyman ÖZEROL

Cumhuriyet öncesinde saray ve çevresiyle bazı zenginler Arapçayı yazılı dil olarak kullanılıyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise ülkemiz halkının %90'ından fazlası okuryazar değildi.
1928 yılında Latin harflerinin kabulünden sonra okuryazar oranında artış olsa da kırsal alanında pek de değişen bir şey yoktu. Ülkemizin neredeyse tüm köyleri okulsuz ve öğretmensizdi.
John Dewey'in iş ve eğitimi birleştirme fikri çerçevesinde hareket ederek, yaparak ve yaşayarak üretim ile eğitimi kaynaştırma yöntemiyle hareket etmek üzere 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri Yasası ile köy enstitüleri açıldı. Döneminde bu işin mimarları Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç idi. Halkın çocuklarını eğitip halka hizmet etmesini amaçladılar. Tonguç, Köy Enstitülerinin temel ilkesi ve sloganı olan ‘İş İçin, İş İçinde, İşle Eğitim’ anlayışını geliştirdi. Köye hem öğretmen, hem modern üretim araçları, tarım yöntemleri sağlamak ve eğitimin mali yönünü hafifletmek de amaçlanmıştı.
Dünyada 2. Paylaşım Savaşı, ülkemizde kıtlık ve yoksulluk varken köy enstitüleri ülkemizin dört bir yanında 21 köy enstitüsü açıldı. Köy enstitüleri, Anadolu aydınlanmasında önemli bir işlev üstlendi. Öğretmenin yanında sağlık memur da yetiştirdi. Trahom, sıtma gibi hastalıklar kendiliğinden mi ortadan kalktı? Köy enstitüleri yalnızca okuma yazma ile yetinmedi. Toplumların temel öğeleri olan eğitim, sağlık ve kültür ülkemizde köy enstitüleri yoluyla canlandırıldı, geliştirildi, iyileştirildi. 
Köy enstitüleri amacına ulaşmıştı. Daha da iyiyi ve güzeli yapacaktı ki; halkın özgür iradesini kendi ellerinde tutan bu çıkarcılar, halkın yurttaşlık bilinci kazanarak aydınlanmasını istemeyen gerici özlemliler, tutucular rahatsız oldu.
Derken Köy Enstitüleri kapatıldı, İlköğretmen Okulu adını alarak işlevlerini sürdürdü. Her ne kadar iş ve eğitim azalsa da Köy Enstitüsü ruhu öğretmen okullarında yaşadı. Süreçte halkın büyük bölümü de güvençler ile ilgili çamur atmaların temelsiz olduğu gerçeğini öğrendi.
Ne var ki ‘46 ruhu’ ile övünenlerin sayesinde ikili anlaşmalarla ABD başta olmak üzere diğer güçler ülkemize yerleşti. Ulusal sanayi yerine bunlara bağımlı kalınması sonucu toplumsal yaşamımız değişti. Bütün bunlara karşın tüm insanları kucaklayan evrensel değerlerin toplumda yer etmesi demokratik yaşam açısından her zaman önemli oldu. 80'li yıllara kadar ne kadar olumsuz durumlar olsa da demokratik yaşam kendisini gösterdi.
12 Eylül ile birlikte çok şey değişti, devamında Özal ile Amerikanvari bir yaşam biçimiyle birlikte gerici yapılanmalar yaşamı etkilemeye başladı. Günümüze kadar gelen kırk yıl aşkın süre içerisinde çok şey yaşandı ve yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da gerici yapılanma etkili oldu.
Dini siyaset ve ticaret için kullananlar iktidar olduktan sonra sanki her sorun çözülmüş gibi tesettür modası ülke konusu durumuna sokuldu. Okullar İmam Hatip yapılarak toplumun düzeleceği sanıldı. Oysa imam hatiplerde imam ve hatip bile yetiştirilmiyor. Hele de kızların İmam Hatip Okullarında okuması tamamen anlamsız bir durum. Çünkü hiçbir kız ne imam ne de hatip olmuştur. Durum böyleyken bu hukuksuzluk karşısında kayıtsız kalınması acaba neyin göstergesidir?
Kadınları ikinci, hatta üçüncü sınıf görenlerin onları dışlaması nedendir? “Analardır adam eder adamı.” Onları cehalete esir ederseniz, gelecek kuşaklar da sizin esiriniz olacaktır. Yani bu bir kul yetiştirme düzenidir.

"Köy enstitüleri açılmalı mı?"

"Köy enstitüleri açılmalı mı?" sorusuna elbette ki çok yanıt verilebilir.  Bence bunun tartışmasına gerek bile yok. Çünkü köy enstitüleri işlevini yerine getirmiştir. 
Onlar sürer, eker ve biçerlerdi. Seksen yıl öncesinde bozkırda çekirdeği yetiştirmişlerdi... 
Ülkemizin okuryazarlık oranı tersine çevrilmiş, bu okullar sayesinde pek çok bilim adamı yetişmiş, ülkemizin aydınlanmasında önemli işlevleri yerine getirmiştir. Bunu öğrenmek isteyenler ilgili kaynaklara başvurabilir. Tartışması gereken Anayasada ve eğitim öğretim yasalarında yer alan demokratik, laik, toplumsal eğitim ilkelerinin uygulanmasıdır.
Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma yolunda; “Gerçek yol göstericisinin bilim”, “Bilimden gidilmeye yolun sonunun karanlık” olduğunun bilincinde olmak ve uygulamak temel alınmalıdır.

Ankara, 20 Nisan 2025

Yorumlar

Popüler Yayınlar