Neyzen, Şahhüseyinoğlu, Hekimhanlı, Basın ve Yurttaşlık

Neyzen, Şahhüseyinoğlu, Hekimhanlı, Basın ve Yurttaşlık

Süleyman ÖZEROL

Babam Hasan Özerol, 31 Ocak 2019 tarihinde Malatya'da aramızdan ayrıldı, 2 Şubat 2019 tarihinde köyümüz Ballıkaya'da karlı fırtınalı bir ortamda toprağa verdik.
Aramızdan ayrılmışsın üzerinden beş yıl geçti ve bugün onun anısına bir şeyler yazmak istedim. Ancak gündemde olan basına baskı konusunda bir şeyler yazmayı daha uygun buldum.

Neyzen Tevfik

1973 yılında Urfa'da Hilmi Yücebaş'ın ‘Bütün Cepheleriyle’ serisinden Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı ile Neyden Tevfik kitaplarını almıştım. Neyzen Tevfik’in Mustafa Kemal Atatürk tarafından çağırması ile ilgili bir konu vardı.
Neyzen çağrıya uyar ve Atatürk'ün sofrasında yerini alır. Atatürk Neyzen’e seslenir; “Eee Neyzen! Durumu nasıl görüyorsun?” der Osmanlı döneminde pek çok ceza alan, sürülen Neyzen, Atatürk'ün padişahlık dönemi ile yeni dönemi karşılaştırmasını istediğini anlar. Yine de sözünü esirgemez.
“Vallahi Gazi Hazretleri, oyun aynı oyun artistler değişti, yumruk aynı yumruk bir var ki el değişti” der.
Sofradakilerin neredeyse tamamına yakını Neyzen’in yine sürgün ya da hapis ile cezalandırılacağını düşünür. Mustafa Kemal Atatürk ise gülümsemekle yetinir.
Aradan bir hafta kadar bir zaman geçer, Neyzen yine köşke çağrılır. Atatürk yine aynı soruyu sorar. Neyzen “ne olur ne olmaz” düşüncesi ile kendince önlemli olarak yanıt verir.
“Vallahi Gazi Hazretleri, eskiden sormadan asıyorlardı, şimdi soruyorlar öyle asıyorlar” der.
Atatürk, Neyzen’in bu kıvrak zekâsı karşısında yine gülümser…

Özürlü Demokrasi

Başka bir kitaptan daha söz edeyim… 2009 yılında hakkında Dirençli Eğitimci Örgütçü ve Araştırmacı Hasan Nedim Şahhüseyinoğlu adıyla kitap yazdığım Köy Enstitüsü eğitimci yazar öğretmenimiz, Özürlü Demokrasi adıyla bir kitap yayınlamıştı. Demokrasiyi özümsemeyen, içine sindiremeyen, özürlü duruma getiren kişilerin ve grupların marifetlerini anlatan bir kitaptı. Çamur atma, sürgün, baskı, işkence ve daha pek çok olumsuz durumlarla demokrasiyi özürlü duruma getirildiğinden örnekler vardı. Bazı milletvekillerine sıkıyönetim zindanlarında bok yedirildiğini okuduğunuzda insanlığınızdan tiksinmez misiniz?

Sansür

Şahhüseyinoğlu, Sansür adlı kitabında da Tazimattan bu yana geçen süreçte basına uygulanan sansür konusunu işlemişti. Yani Osmanlı dönemi olsun Cumhuriyet dönemi olsun sansür hep basının tepesinde olmuştu. Günümüze baktığımızda bunun iki yüzyıl öncesindeki yöntemlerin hala uygulandığını görmemek olası değil.
Her ne kadar Anayasada ‘basın hürdür, sansür edilemez’, Mustafa Kemal Atatürk, “Basın halkın ortak sesidir” dese de basının hep iktidarların sesi olması için baskı ve sindirime politikaları var olmuştur, olmaktadır. Yasa da başka bir yasayla ya da uygulamayla bu ‘hür’lük ortadan kaldırılabildiği gibi sansür de uygulanabiliyor. Konuyla ilgili örnek sayısızdır.

“Ben de Milletim”

23-25 Aralık 2000 tarihlerinde üç gün süren İsmet İnönü’yü anma etkinliklerinin tümüne katılmıştım. Tuttuğum notlardan Yeşilyurt CHP İlçe Merkezinde Yusuf Durhan’ın bir anlatımını aktarmak istiyorum.
Bir milletvekili Malatya’ya gelmiş, işlerini tamamladıktan sonra Ankara’ya dönerken kendisine bir kompartıman ayrılmış. Yolculuk sürerken Hekimhan’da heybesi ile yaşlı bir adam binmiş, dolaşmış dolaşmış oturacak yer bulamamış. Bakmış ki bir kompartımanda tek başına biri oturuyor, hemen içeri dalmış, geçip oturmuş.
Milletvekili, “Sen de kimsin?” diye sormuş.
Hekimhanlı, “Ya sen kimsin ki böyle tek başına kompartımanda yolculuk ediyorsun?” demiş.
Milletvekili, “Ben milletvekiliyim” demiş. Hekimhanlı da hemen adama yanıtı vermiş.
“Sen milletvekili isen, ben de milletim!”
Milletvekili bu anısını Ankara’da anlatınca İnönü “Artık halk uyanmış” demiş. Ardından da çok partili yaşama geçmenin zamanı olduğunu söylemiş ve kararını vermiş.
Yusuf Amca bunu, çok partili yaşama geçişte geç kalındığını değinen birisine, “Hayır, tam zamanında yaptı bu işi” dedikten sonra anlatmıştı.
Bugün çok partili (hem de çok partili) yaşamın içindeyiz. Ancak demokrasi kültürünü hala özümseyemedik. Çağdaş uygarlık hedefine ulaşmada sıkıntılarımız var ve aydınlanma meşalesi karartılmak istenmekte. 85 yıl önce topuyla-tüfeğiyle ülkemizden attığımız emperyalizm şimdi yeniden içimizde!”
Galiba, “Sizi ben bile kurtaramam” diyen İnönü ve silah arkadaşı ulu önder Atatürk’ü hep arayacağız. *

Yurttaşlık Bilinci

Yusuf amcanın anlatımı ne kadar tamamen doğru idi, acaba İnönü tüm ülkenin halkını Hekimhanlı gibi mi düşünmüştü? Elbette bu bir anlatımdı.
Hani hep “Basın halktan yana olmalı” denir ya; bence basın o zamanın Hekimhanlısı gibi yurttaşlardan oluşan halktan yana olmalı. Hala kul gibi yaşamaya razı, hakkını aramayan, sinmiş, yurttaş bilincine sahip olamamış, yurttaşlık görevlerini yerine getirmeyen, sürü psikolojisine uyanların sesi de olmalı elbette. Ancak onlar nedense demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını gerçek anlamda kabul etmek istemiyor. 
Halk karanlıkta kalmayı neden seviyor acaba?
Yurttaşlık birincinin bu olumsuz durumunu yeniden sorgulamakta yarar var. 

Ankara, 31 Ocak 2025

* Malatya Yorum Gazetesi, 23 Aralık 2004

Yorumlar

Popüler Yayınlar