6 Ağustos 2024 Salı

Gürgür Dede Üzerine

'Gürgür Dede' Üzerine

Babam Hasan Özerol, kırklı yıllardan itibaren yaşantı örneklerini, bazı gelenekleri yazmıştı. Ben de 2020 yılında Babamın Yazdıkları adıyla kitap olarak yayınladım. Ayrıca soyumuzla ilgili bazı anlatımları da yazdırmış, böylelikle bir çizelge hazırlamıştık. Bu çizelgede Şah Veli Dede ve Şah Hüseyin dedemizden bugüne kadar soy ağacını düzenledik.

Hem 1991 yılında aramızdan ayrılan babaannem Satı Özerol hem de 2019 yılında aramızdan ayrılan babam Hasan Özerol yaşamlarının sonuna kadar belleklerinden hiçbir şey kaybetmeden öğretici aydınlatıcı bilgilerini aktardılar, ben de bunları kaydettim, yazdım ve yayınladım. Babamın dedesi Abbas, annemin dedesi Göğ Cafar, Alvar'a göçmüş olan Ali Çavuş ile kardeşmiş.
Babaannem sıkça Alvar’a göç eden Ali Çavuş Emmimden söz ederdi. Benim doğduğum evi, Ali Çavuş Emmi bize armağan etmiş, arazilerini de İmam Dede satın almış. Ali Çavuşun Damı dediğimiz ev, yolun kenarında Hasan Köse'nin eski damının yapışığında, önde küçük bir girişi olan tek bir odadan ibaretti. 1953 yılının son günlerinde burada doğmuşum.
Babam İmam Dededen ustalık öğrenmiş, ilk olarak 1959 yılında eski evimizin yerini, 1962 yılında da üst katı yapmıştır. Üst katı yaparken Mayıs ayında öğrencilerin diploma fotoğraflarını çekmeye gelen Yahya Alpay'a geleceğe bir anı olsun diye evin fotoğrafını çektirdi. Yahya Alpay, körüklü makinesini Ali Çavuş Emminin damıyla Hasan Köse'nin damının köşesine kurmuştu.
Gürgür Dede’nin doğum tarihi olarak çeşitli kaynaklarda 1907, 1908, 1909, 1911, 1912 yıllarını görüyoruz. Ebem Satı Özerol, Ali Çavuş’un büyük oğlu Yusuf Çalışkan ile emsal olduğunu söylerdi. “Gürgür benden bir iki yaş büyük” derdi. Ebem nüfusta 1328, yani 1912 doğumlu görünüyor. Ancak Balkan Savaşı’nı anımsayan birini daha büyük olması gerekmez mi? Gürgür Dede de 1327’li olduğunu söyler. 1912 yılında ebemin en azından dört beş yaşında olduğunu düşünürsek, doğum tarihini 1907-1908 tahmin ediyorum. Gürgür Dedenin mezar taşına yazılan 1322 tarihinin (1907) tarihinin de en uygun doğum tarihi olduğunu düşünüyorum.

‘Gürgür Dede’ Adı Nereden Geliyor?

Yusuf Çalışkan’a Gürgür Dede derlerdi. Kendisine neden Gürgür takma adının verildiğini, yazar adını belirleyemediğimiz gazete kesiğindeki yazıdan aktaralım.
“Dedeme Gürgür Ağa derlermiş. Bir zaman Kerbela'ya gitmiş. O ziyarette demiş ki; ‘Benim bir torunun olursa adını Gürgür koyacağım.’ İşte oradan kalmış.”
Baba Gürgür, dünyanın en önemli petrol üretim merkezlerinden birisi olup, Kerkük bölgesinde bulunur. Gürgür Dede’nin, “O ziyaret” dediği, Gürgür Baba, Bağdat bölgesinde bir Alevi ziyareti olan Gürgür Baba Tekkesidir. Tekke de Bağdat, Rusafa Bölgesi'ndeki Meydan Mahallesi Sug Harac (Bitpazarı) olarak bilinen bölgenin yakınında bulunur. Kalıntılarının 2000 yılına kadar kaldığı bilinir. Gürgür Baba adlı zatın da petrol yataklarıyla alakalı kerametleri olduğuna da inanılır.

***

Gürgür Dede hep, “Mezirme'de de doğmuşum” der. Demek ki babası Bicir’e asker arkadaşını ziyaretine gidip gelirmiş ve de sonradan Alvar'a yerleşmiş ve bu çevrede dedelik hocalık yapmış.
2012 yılında Vayloğ Dede kitabını yayınlandığımda 36 sayfa idi. Bugün beşinci düzenleme ile hazırladım ve 150-160 sayfaya ulaştı. Şah İbrahim Veli Ocağının önemli dedelerinden olan Vayloğ Dededen sonra Gürgür Dede’nin de yaşam öyküsü ile ilgili bir kitap hazırlamayı ta o zamandan düşünüyordum.
Diyanet İşleri Başmüfettişi Abdülkadir Sezgin, 80'li yılların sonlarında Malatya’ya geldiğinde müftülükten önce Gürgür Dede’ye konuk olur ve onunla sohbet edermiş. Abdülkadir Sezgin'in elinde mutlaka notları kaynakları vardır diyerek ondan bilgi alacağımı düşünüyordum. Ankara'da Malatya Günlerinde Arguvan bölümüne bir gün uğradığımda uzunca boylu, kara kaba kaşlı, bıyıklı, hafif sivri çeneli, keskin bakışlı birinin oturduğunu gördüm. Beni gören oradaki kişiler, “Hah, işte Gürgür Dede’nin en yakın akrabası geldi” dediler. Anladım ki önce dedenin sözü geçmiş ve bu kişi de tanıyan biri olmalı diye düşündüm.
“Hoş geldiniz” diyerek kendimi tanıtıp elimi uzattığımda, “Madem Gürgür Dede’nin akrabasısın, onun niyetine eline varayım” diyerek öpmek için uzandı dedi. “Beni sizin elinize varmam gerek” dedim. Eğildim, elini çekti, “Görüşelim o zaman” dedi. Görüşüp hal hatır ettik. Gürgür Dede’yi Malatya'daki ziyaretlerinden, Samanyolu televizyonda programlara katıldığından söz ederek anlattı. Daha sonra program kayıtlarını alıp yazıya geçmek istediğimde, 15 Temmuz hareketinden dolayı ulaşmamız mümkün olmadı.
Gürgür Dede ile ilgili diğer önemli bir kişi de Ayhan Aydın. Cem dergisinin her şeyiyle ilgilenen Ayhan Aydın, Cem Vakfı Malatya Şubesinde Gürgür Dede ile söyleşi yaptığında ben de oradaydım. Bu söyleşiyi hem Cem dergisinde hem de kendi sitesinde yayınladı. Çalışma için yazısını almak için konuştuğumda her türlü yazı ve yayınını kullanabileceğimi belirtti. Ayhan Aydın’a her türlü desteğinden dolayı teşekkür ediyorum.
Hamdi Çalışkan'ın oğlu Merdan Çalışkan ile eşi Zeliha Çalışkan İngiltere'den Gürgür Dede ile ilgili pek çok bilgi ve belge gönderdiler. Diğer yandan Suriye, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri'nde bulunan taliplerden iletişim kurdum, bilgi ve fotoğraf gönderenler oldu. Böylelikle 2014 yılında Gürgür Dede kitabı temeli, 2017 yılında yeni biçim kazandı, genişledi ve çatısı kuruldu.
Almanya'nın Hamburg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Dr. Janina Karolewski, doktora tezinden Gürgür Dede ile ilgili bölümler gönderdi.
Zeliha Çalışkan yakın zamanda daha önce sözünü ettiği Gürgür Dede’nin el yazısıyla yazılmış Mamo Dede destanını gönderdi. Yine Zeliha Çalışkan; Gürgür Dede, Gülcihan Ana, Mamo Dedenin oğlu Ali Temiz ve eşi ile Suriye ziyaretine gittiklerinde Gürgür Dede’nin Momo Dede Destanını bağlama ile çalıp söylediğini belirtti. Bunu oğlu Hamdi Çalışkan da anlattı. Bazı birlikteliklerimizde ve kaset kayıtlarında Gürgür Dede’nin deyişler söylediğine tanık oldum, ancak bağlama çalıp söylediğine tanık olmamıştım.
1981 yılında Urfa’dan Malatya'ya geldiğimde merkezde oturup Eskimalatya'nın Toygar ve Boran köylerinde, daha sonra merkezde görev yaptım. Malatya'da görev yaptığım 17 yıl içinde hep çift arabayla gidiş geliş yaptım. Özellikle 80'lerin başlarında Cumartesi ya da pazar günleri Kernek semtinde bulunan akrabaları ailece ziyaret ederdik. Elif Halam, İmam Dedenin Cuma, Şahin Mehmet Çelik Dede, Abidin Çakır, Gürgür Dede, Mustafa Dede bu bölgede bir sırada oturuyorlardı.
1991 yılında Cuma Şahin'in cenazesinde Gürgür Dede’ye konuk olarak gelen Hollandalı Prof. Dr. Friedrich de Jong ile tanıştım. Friederich olan adına Ferit, İncila olan eşinin adına da İnci diyordu. Alevilik felsefesini benimseyen bir Hollandalı idi. 1992 yılında yine geldiğinde bana uğramak isteyince Hamdi arabasıyla getirmişti. Bana birkaç kitabını armağan etti. Oğlum Ozan ile Gül’ün okul durumlarıyla da ilgilenen Frederick De Jong, Utreit üniversitesi İslami Diller ve Kültürler Kürsüsü başkanı idi. Dünyada nerede Müslüman varsa o ülkeleri hep gezmişti. Bana Alevileri yaşadığı tüm ülkelerde çektiği çok sayıda fotoğraf gösterdi.
Türkçeyi iyice öğrenmek istiyordu. Gürgür Dede’yle konuşurken benden dolayı, “Keşke hep yanımda olsa, Türkçeyi daha kolay öğrenirim” demişti. Onun Gürgür Dede’ye ile ilgili mutlaka notları vardı. Bir süre yazıştık, yazık ki yazılı ya da diğer bilgileri elde edemedim. Çok geçmeden de aramızdan ayrıldı.
Bu sıralarda Malatya İl Kültür Müdürlüğünde Halk Kültürü araştırmacısı olarak görev yapan Hüseyin Şahin ile yanına gittik, Hüseyin Şahin kendisiyle söyleşi yaptı. Deprem nedeniyle bu belgeleri bulamadığını öğrendim.
1991 yılında Malatya’da dayımın oğlu Mustafa'ya Asmaca’da bulunan akrabalarımızdan İbrahim Şahin'in oğlu Tahsin'in kızı Lale’yi istemeye gittik. Gürgür Dede de ‘Allah'ın Emri’ni anacaktı. Sohbet ederken, “Yeğen ne zaman emekli olacaksın?” dedi. Daha altı yedi yıl zamanım olduğunu belirttim. “Sana her şeyi anlatayım; yaz, oku, öğren. Dedeliği ancak sen sürdürürsün” dedi. Devlet memuru olduğumu, bu konuda kendi çocuklarının daha uygun olduğunu söyledim.
‘Allah'ın Emri’ni anıldı, daha sonra masa hazırlandı, yemek ve muhabbet sırasında bağlamayı alıp çalıp söyledim. Kendisi de arada deyişlere katıldı, çalıp söylememin hoşuna gittiğini de belirtti.“Yeğen ne zaman emekli oluyorsun” dedi. Aynı soruyu bir daha sormuştu. Ben de aynı yanıtı verdim. “Bu işi sana öğreteyim, bak güzel de bağlama çalıp söylüyorsun, zakirlik de yapar, dedeliği sen sürdürürsün” dedi.
Alevilikle ilgili konularda oldukça bilgili ve duyarlı bir kişiydi. Türkiye'de pek çok yerde, Suriye, Irak, Lübnan gibi ülkelere ve dedelik yapmaya gider, cemler yürütürdü. Bana 1991 yılında Malatya’da anlatmış olduğu bir anısını aktaracağım. Okuyunca, aynı zamanda pratik zekâsını da fark edeceksiniz.

“Önce Camiyi Geri Alalım!”

70'li yıllarda Gaziantep'te de dedeliğe gittim. Karşıyaka Mahallesi'nde bir eve konuk oldum. Geldiğimi duyan talipler o eve geldiler, ev kalabalıklaştı. Kendi aralarında konuşuyorlar, her kafadan bir ses çıkıyordu. Birisinin, “Cami de namaz da oruç da bizimmiş, onlar almışlar” dediğini duydum. Taliplere, "Beni dinleyin, size önerim olacak. Gelin önce camiyi geri alalım" diye seslendim. Talipler susarak merakla ne söyleyeceğimi beklediler.
“Dediklerimi yaparsanız bu iş olur, gevşek davranırsanız olmaz. Bu nedenle mutlaka dediklerime uymanız gerek” deyince merakları iyice arttı, suspus oldular.
“Sabah ezanı kaçta okunuyorsa yarım saat önce gidip camiye doluşacağız. Namaz kılmaya girenler bakacaklar ki içeri Kızılbaş dolu zaten girmezler, cami de bizim olur…”
Daha sonra şunları söyledim.
“Bu işlerle uğraşmayı bırakın, ileriye bakın! Bunlar insanın tanrı ile arasındaki işler. Siz çocuklarınızı iyi yetiştirmeye bakın. Kendilerine, ailenize, topluma ve ülkeye, insanlığa yararlı olsunlar.”
1998 yılında emekli oldum, dedelik değil ama 1988'den beri sürdürdüğüm gazete köşe yazarlığımı Malatya Yorum Gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü ile pekiştirdim. Diğer yandan yerel televizyonlarda programlara katılıyor ve programlar yapıyordum. Bir yandan da Halk Kültürü derlemelerine devam ediyordum. Türkiye Sakatlar Derneği Malatya Şubesinin yayın organı Umudun Sesi dergisini on yıl kadar çıkardım. Dergi, Karataş Gayret Matbaasında basılıyordu. Dolayısıyla sıkça uğradığım bir yerdi matbaa. Bir gün matbaaya uğradığımda Gürgür Dede birkaç kişi ile oturuyordu. Beni görünce,“Yeğen iyi ki geldin, o arkadaşını (Arguvan Türküleri kitabı ortağım Hüseyin Şahin’den söz ediyor) da al gel, yolu yolağı size anlatam, yazın kitap yapın, üstüne de fotoğrafımı koyun, fotoğrafımı gören satın alır, para bile kazanırsınız” dedi.
Artık emekli olmuştum ve bunu elbette ki yapabileceğimi, Hüseyin’in ise hala çalıştığını belirttim. Bu görüşmemizden kısa bir süre sonra 5 Ağustos 1999 günü aramızdan ayrıldı.
Ertesi gün Alvar köyüne gittik, oraya vardığımızda Suriyeli talipler geceden yola çıkıp gelmişlerdi. Gürgür Dede’yi büyük bir kalabalık ile toprağa verdik.
Hak rahmet eylesin...

Sonuç Olarak…

En küçük oğlu Hamdi, aynı zamanda zakirlik de yaparak Şah İbrahim Veli Ocağı dedeliğini ülkemizde olduğu kadar Suriye’de de görevini sürdürüyor. Diğer yandan küçük kardeşi Şah Hüseyin Çalışkan’ın oğlu Abbas Çalışkan da dedelik yapıyor. Büyük oğlu Hasan Çalışkan ile kardeşi Mustafa Çalışkan’ın oğlu Ali Çalışkan da geleneğin gereklerini yerine getirmeye çalışıyor.
Aramızdan ayrılışından beri aradan geçen çeyrek yüzyıl içinde onun hakkında yazılanları, söylenenleri, fotoğrafları ve diğer konuları bir araya getirerek sizlere ulaştırmaya çalıştım. Son zamanlarda İzmir’de yaşayan oğlu Hasan Çalışkan, oldukça açıklayıcı konulara değinen yazılar ile fotoğraflar gönderdi, Bulabildiğim kadarıyla pek çok fotoğraf topladım. Fotoğraf konusunda ailesinin yanında yazar Ayhan Aydın, Kılavuz Bakır ve bazı talipler de katkı sundular. Belge ve bilgilerin sıralaması daha çok geliş sırasına göre yapıldı. Fotoğraflardan bazılarının yer ve tarihi belirlenemedi.
Elbette ki çocukları varken bunu benim kendi başıma yapmam uygun olmazdı. Özellikle Hamdi Çalışkan ve Hasan Çalışkan ile görüştüm ve anlatımlarıyla bilgi ve belgeleri ile destek oldular. Diğer çocuklarından ve bazı tanıyanların hakkındaki duygu ve düşüncelerini yazmalarını, belgeler ve fotoğraflar varsa iletmelerini beklerim. Yeniden baskı yapıldığında ekleneceklerimizi de kalıcı kılalım.
Tüm emeği geçenlere basımında katkı sunanlara teşekkürler...

Ankara, 5 Mayıs 2024