27 Mayıs 2024 Pazartesi

Bir Zamanlar 27 Mayıs Bayramdı

Bir Zamanlar 27 Mayıs Bayramdı

Bir zamanlar 27 Mayıs bayramdı; Hürriyet ve Anayasa Bayramı...
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 1961 yılında yeni anayasa hazırlanmış, Milli Birlik Komitesince 27 Mayıs 1963 tarihinden itibaren de Hürriyet ve Anayasa Bayramı kabul edilmiştir. 9 Kasım 1982 tarihli 12 Eylül Anayasası ile kaldırılan bu bayramda, devlet erkanı Anayasa Mahkemesi başkanını kutluyordu.

Köyümüzün üzerinden geçen hava hattında arkasında beyaz çizgili izler bırakan uçakların çokluğu o çocuk yaşımda dikkatimi çekmişti. Meğer o gün darbe günüymüş...
1940'lı yıllarda yapılan köyümüzdeki okul binası yeniden yapılıncaya kadar köydeki birkaç evde eğitim öğretim yapıldı. Bunlardan biri de Polis İsmail’in (Uçar) eviydi. O zaman okul müdürü İpşir Güner, 27 Mayıs darbesinden sonra muhtar olarak görevlendirilmişti.
1961 yılında hazırlanan yeni anayasayla daha demokratik haklar ve özgürlükler getirilmişti. Dernekler, sendikalar, odalar demokratik toplum kuruluşları olarak ülke yaşamında daha da etkin kılınmıştı.
1969 yılında eğitim öğretim çalışanları bilimsel eğitim, özlük ve demokratik haklar verilmesi için büyük öğretmen boykotunda okulumuzda öğrenciler olarak derse girmeyip Adana asfaltına gitmiştik. Ertesi gün ana binanın ikinci katında karşılaştığım Müdür Başyardımcısı Nevzat Kaktay gülerek gelip karşıma durmuş, “Aferin be Özerol! Öğretmenleriniz olarak haklarımız için boykota katılamadık ama siz öğrenciler katıldınız. Aferin, aferin!” demişti.

Aslına bakarsanız 1961 anayasası birilerine göre bize yaramazdı. Çünkü bizim halkımıza bu kadar hak ve özgürlükler tanımak bol gelirdi. Evet evet! En iyisi cuntaydı, öyle de oldu. Ve 12 Mart 1971 yine bir darbe...
11 yıl aradan sonra ‘iktidarı ülkeyi iyi yönetemediğinden’ ordu yönetime el koydu. Ne de sağ göstererek sol vurdu.
Halka o kadar hak ve özgürlükleri tanırsanız sizi tanımaz. ‘Sürü’ saydığınız halkın sırtından sopayı eksik etmeyeceksiniz! Gözlerinin yaşına bakmayacaksınız birer ikişer sallandıracaksınız. Yaşı küçükse bile bir gecede büyütüp asacaksınız. Besleyecek haliniz yok ya!
Halka öyle davranmalısınız ki sizin devranınız dönsün tekerinize taş değmesin…
Dernek sendika oda onlar da ne hepsinin kapısına kilit vuracaksınız!

Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Anayasası

Konunun mizahı bir yana, size çok kısa olarak 1961 Anayasası ile ilgili bir kitaptan kısaca söz etmek istiyorum.
Bülent Tanör, 1969 yılında Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Anayasası adlı tez çalışmasını gerçekleştirir ve de aynı adla, aynı yıl kitap olarak yayınlar.
1972 yılında Urfa'da öğretmenliğe başladığım zamanlarda on dokuz yaşında bir gençtim ve iyi bir okurdum. Okuma alışkanlığını Akçadağ İlköğretmen Okulunda kazanmıştım ve burada öğretmenlikte de devam ettim. Orhan Hançerlioğlu'nun Düşünce Tarihi, Cemil Sena'nın Hz. Muhammed'in Felsefesi, Hilmi Yücebaş’ın Neyzen Tevfik, Kemallerin (Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir), Fakir Baykurt’un ve pek çok yazarın romanları, dünya klasikleri bu sıralarda okuduğum kitaplardı. Kendimce şiirler de yazıyordum.
Öncü Yayınlardan da birkaç kitap istemiştim. Bunlar arasında “Sanat yaşantının izdüşümüdür” diyen ressam yazar İbrahim Balaban'ın İzdüşümü kitabı, Bülent Tanör'in sözünü ettiğim kitabı veya birkaç kitap daha vardı.
Anımsadığım kadarıyla Tanör, birilerinin bu anayasanın halka bol geldiğini belirtmesine karşın hak ve özgürlüklerin aslında yetersiz kaldığını belirtmişti. Onun önerilerinden bazıları onlarca yıl sonra ancak gerçekleştirebildi.
T. C. Anayasası 1924 yılından günümüze pek çok kez düzenleme çalışmalarıyla biçimlendi. Eğer bugün 1961 Anayasasının gerisinde kalıyorsak toplumsal yaşamımızda bir sorun var demektir. Sorun olmasa 1982 Anayasasının baskıcı ve dayatmacılığını %92 halkoyla kabul eder miydik? % 8'in içinde yer almış bir yurttaş olarak anti demokratik uygulamaların hala varlığından rahatsızlık duyuyor, karşı çıkıyor ve düzeltilmesini istiyorsam duyarlığımdandır.
Özal dönemede kılık değiştiren, daha sonra özellikle hukuk alanındaki değişimlerle yeniden biçimlendirilen anayasa günümüzde varlığını sürdürüyor.
Uluslararası hukuk kuralları ve anayasaya göre suç oluşturan bazı konular özellikle dinsel ve ırksal yaklaşımlarla çözüm amacı gibi öne sürülerek gericiliğin dayatılmasından başka bir şey olmadığı görülmektedir.
Sorunları hukuksal yönden değil de din, ırk, dil, cinsiyet konularına bağlı feodal çözümlerle düzene koymaya çalışan tutucu yönetimin bir türlü anayasayı sağlıklı bir yapıya kavuşturamayacağı ortada. Her ne kadar yasalarda yer almasa da mahalle baskısı diye tanımlanan geleneksel gerici dayatmaların bir ülkeyi yönetmek mantıklı değil…
Yurttaşlık bilincinin gelişmediği ülkemizde sorunlu yöneticilerin ortaya çıkması elbette ki olacaktır. 60 yıl sonra da olsa hak ve özgürlüklerin bir kenara bırakıp özürlü demokrasi ile yetinmek zorunda değiliz…


Ankara, 27 Mayıs 2024