21 Mayıs 2017 Pazar

“Adı Atatürk Diye mi Böyle Bakımsız Acaba?”

“Adı Atatürk Diye mi Böyle Bakımsız Acaba?”
Resme tıkla, büyür








Süleyman ÖZEROL

3 Mayıs 2012, 27 Haziran 2013 (Milliyet Blog), 21 Mayıs 2017...
Galiba değişen bir şey yok...


2001 yılından buyana yaşadığım Ankara’da Atatürk Kültür Merkezinde her men her yıl Kütüphaneler Haftasında düzenlenen kitap fuarına ve bazı sergilere giderim. Orada tanıdıklarım olduğundan dolayı da çok kez gitmişimdir. On yılı aşkın bir süredir buradaki fiziksel görünümün gitgide kötü bir durum aldığını da görüyorum elbette her gidişimde. Bun bağlı olarak, “Ankara’da Malatya Günlerinin İkincisinden Notlar” başlığı altında 3 Mayıs 2012 tarihli Malatya Hâkimiyet gazetesinde yayınlanan yazımı anımsadım ve bir bölümünü buna bağlı olarak paylaşmak istiyorum.


“Adı Atatürk diye mi böyle bakımsız acaba?”


16 Nisan 2012 günü Yaşar Karaaslan ile AKM'deki Ankara’da Malatya günleri çadırına giderken merdivenleri çıktık. Çıkarken gördüğümüz durum karşısında tartıştık. Merdivenlerin mermerleri kırık dökük, her yan pislik içinde, çöpler oraya buraya saçılmış… Başkentte bir sanat merkezi böyle mi olmalı? Bu düzensizlik, pislik Malatya'da olsa kıyamet kopar!

Ertesi gün gittiğimde Malatya'dan gelenlerle karşılaştım. Genç birisi, "Hocam, buranın Adı Atatürk diye mi böyle bakımsız acaba?" diye sordu. Ben de dün düşündüklerimizi anlattım.
Ne yazık ki bir başkentte böylesi bir ortamdayız.
Öğlen sırası AKM'nin kafeteryasına gittik. Çünkü çadırın yanında tuvalet yok. Geçici de olsa tuvaletler kurulabilir düşüncesini dile getiriyorlar daha çok.
Ana binada 7 Ege ilinin etkinliği de var. Bakandan milletvekiline, valisinden kaymakamına kadar birçok idari amirin gözü önünde durum… Acaba 8 ilin yetkililerinden hangisi buranın durumunu dile getirdi dersiniz?
Son gün, yemek yerken bazı konuları konuştuk. Özellikle Malatya mutfağı örneklerinin bulunmayışı ve buraya seçilen yemek işletmecilerinin nasıl seçildiği konusu... Çadır kurulmuş olan alanın toz-toprak olan bir yerde oluşu ve yine tozun toprağın içinde yemek yeri...

Değişen ne oldu acaba?


Bir yıl geçti aradan ve değişen ne oldu acaba?

Yakın zamanda 7. Kitap Fuarına, 7. Belediye ve Çevre Fuarına, yine 6. Ege İlleri Fuarına gittim. Metro çıkışından itibaren binaya kadarki düzensizlik hiç değişmemiş durumda. Merdivenlere geldiğinizde daha da kötü görünümlerle karşılaşıyorsunuz. Duvarlarda yıkılmalar, basamak taşlarında kırıklar, doğru dürüst bir düzenleme olmadığı gibi ışıklandırma da yok. Ayakları takılan takılana ve kim bilir içlerinden neler söylüyorlar?
Ülkemizin başkentinde ve de Atatürk Kültür Merkezi gibi kültür sanatın merkezi konumunda olan bir yerde bu görüntüleri görmek hiç de hoş değil.

8 Mayıs 2017 Pazartesi

SİTÜS İNVERSUS: TERS SİTE

SİTÜS İNVERSUS: TERS SİTE
TERS SİTE/Kalbi Sağda Atanlar


9 Aralık 2010 tarihinde Sitüs İnversus adını verdiğim kişisel sitemin giriş yazısındaki yazımı bazı eklemelerle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu sözcük, “Olması gereken yerde olmayan” anlamını taşır ve ilk yazıda bu öykü edilmiştir. Malatya Yorum gazetesinde yayınlanan bu yazının yanında 1999 yılında yayınlamış olduğum, “Televizyonu Nasıl Buldum?” adlı an-öykü kitabımda da aynı adı taşıyan anımda anlatılmaktadır. Burada anlatılan yalnızca kalbimin sağda oluşudur. Daha sonraki yıllarda diğer tüm iç organlarımın da yerini ters tarafta olduğunu öğrendim elbette…
Acaba dünyaya eleştirel gözle bakmam konusunda bu “ters” yanımın etkisi var mıdır acaba? Her ne olursa olsun ben bir insanım. Tüm insanların her birinin ayrı özellikleri olduğuna göre, benim de demek ki kendime göre özelliklerim var.
Situs inversus kısaca, ters konum, ters durum; Gerekli olan duruma karşıt, zıt anlamını taşır. Olması gereken yerde olmayan, ters kurulum, ters site… Doğuştan gelen ve dünyada bir iki milyonda bir rastlanan kalbin vücudun solunda değil de sağında bulunması durumudur. Bununla birlikte bütün organların sağ sol ekseninde yer değişmiş halde bulunması da olur. Bu durumun Latince adıdır Situs İnversus…
Bu derlemede situs inversus özelliği taşıyan bazı kişilerin bunu öğrenme öyküleri yer almaktadır. Her kişinin öyküsü kendine özgü ve ayrı özellik taşımakla birlikte ortak bir özellikleri var; situs inversuslar! Anatomik yapılarında, yani beden kurulumlarında var olan ters durum mutlaka okuyuculara ilginç gelecektir. Bununla birlikte öykülerin ilginçliğini de göreceksiniz.
Situs İnversuslardan korkmayın. Korkulacak bir şey yok. Ancak “Olması gereken yerde olmayan” organlar gibi, “olması gereken yerde olmayan” insanlar var. Situs İnversus, insana zarar vermezken bu tür insanlar her şeye zarar veriyor. Korkulacak olanlar onlardır.
Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Kalbi Sağda Atanlardan Bazılarının Öyküleri 

(Ters Kurulmuş Bedenlerin Öyküsü)

2013 yılından buyana bu konuda kitap çalışmasının içine girdim ve bazı arkadaşların gönüllü olarak öykülerini anlatan yazıları geldi. Bunları belirli bir sayfaya ulaşınca yayınlamayı düşündüm. Var olan öyküleri 2016 yılında bastırdım.
Yeni baskı yapılacaktır. İlgilenenlerin öğrenme öykülerini göndermelerini bekliyorum.

Süleyman ÖZEROL
Ankara, 8 Mayıs 2017

2 Mayıs 2017 Salı

Malatya İçin Yararlı Bir Böcek

Malatya İçin Yararlı Bir Böcek










Süleyman ÖZEROL

17 Ekim 2015, Cumartesi, Ballıkaya...
Sabahleyin kalktığımda hanım ile cevizleri ekmek damının üzerine kuruması için çıkarıp serdik.
Kahvaltı yaptıktan sonra bilgisayarı ve interneti açtım. İletilere, bazı dosyalara göz attım.
Tuvalete gittiğimde yerde kapıya doğru yürüyen bir böcek gördüm. Kapıya gelince tırmandı ve yukarı doğru yürümeye başladı. Gözlüğüm gözümde olmadığından net olarak göremiyordum ama hafifi kırmızı siyaha yakın bir renkte görünüyordu. "Uğur böceği olabilir" diye düşündüm. Uğur böceğinin ilerleyişi, yürüyüşü genellikle aşağıya doğru değil de yukarı doğru olurdu.
Hani birilerinin üzerine ya da eşyasına konduğunda uğur getirileceğine inanıldığından uğur böceği deniliyor halk arasında. Bununla ilgili olarak da bitkilere dadanan zararlıları bu böceklerin ortaya çıkarak yok ettikleri söylentisi vardır.
Orta Avrupa'da eline uğur böceği konan kızın evleneceğine inanılırmış. Dolayısıyla bir adı da gelin böceği.
Çocukluğumuzda uğur böceği bulduğumuzda işaret parmağımıza çıkmasını bekler, çıktığında da "uç, uç!" derdik ve sanki duymuşcasına kanatlarını açarak havalanırdı sessizce. Bundan dolayıdır ki ona "uç uç böceği" de derdik.
Uğur böceği ile ilgili tekerlemeler, şarkılar vardı. En çok anımsanan ve bilineni şöyle başlıyordu:

Uç uç böceğim
Yarın düğün olacak
Annem sana bana
Telli pabuç alacak


O kadar yaz ayarlı, günleri geçti de rastlayamadığım uğur böceğine bugün tuvalette rastlamam ilginç değil mi? Uğur mu getirecek acaba?
Uğur böceğini dışarıya salıvermek için peçetenin üzerine almak istedim, birden düştü ve lavabonun deliğinden aşağı kaydı. Baktığımda boruya düşmemiş olduğunu gördüm, "mutlaka çıkar" diye düşündüm.
Bir süre sonra bakmak için gittiğimde lavabonun sol yanında durduğunu gördüm, yani delikten çıkabilmişti, ancak kımıldamıyordu.
Uğur böcekleri rahatsız edildiklerinde yere düşerek ve çok defa da karınlarını vücutlarına toplayarak ölü taklidi yaparlarmış. Bu aklıma geldi ama yine de peçetenin üzerine alarak dışarıya çıkardım. Hava o kadar güzeldi ki Ballıkaya ve Kurşaklı kayaları kuzeydeki sıra kayalar arasında sanki de öne çıkmış yontu gibi net olarak görünüyordu. Ekim ortası olmasına karşın orman hala yemyeşildi.
Uğur böceği güneşe çıkınca kımıldadı. Kapıdaki iki basamağı indim ve doğu yandaki güllere doğru gittim. Beyaz, kırmızı ve sarı güllerden ortadaki olanın dalına bıraktım. Artık özgürdü. Lavabonun tuvalete bağlanan borusuna düşseydi belki de cansız bedeni zamanla parçalara ayrılacak ve Gözenin Deredeki kanalizasyon çıkışından Mezirme Deresine, oradan Kuruçay'a ve Fırat'a, derken Basra Körfezsinde Hint Okyanusuna karışacaktı.
İçeri girerek yazma işimi sürdürürken bunları da düşündüm.
Uğur böceklerinin ülkemizde daha çok vücutları yarım küre biçimindedir. Oval biçimde olanları da vardır. Kırmızı zemin üzerinde siyah benekli olan türleri bulunur. Bitkilere zarar veren ve uğur böceklerine benzeyen telli böceklerin 12, uğur böceklerinin 7 beneği vardır.
Bitkiler için bazı zararlıları ve bunların larvalarını yerler. Daha çok da kayısı ve eriklerin dallarındaki özsuyunu emerek zamk salgılamalarını sağlayan koşnil (kabuklu bit) Adlı böceği ve yaprak bitlerini yerler. Bir uğur böceğinin 5000 yaprak biti yediği öne sürülür.
Uğur böceği, özelilikle kayısı için zararlı olan böcekleri yok etmesi nedeniyle Malatya için hayırlı ve yararlı bir böcektir diyebiliriz. Acaba uğur böceklerini nasıl çoğaltabiliriz dersiniz?

16 Nisan 2017 Pazar

Mevlüt Aslanoğlu ve Evliya Çelebi'nin Malatyalısı

Mevlüt Aslanoğlu ve Evliya Çelebi'nin Malatyalısı

Süleyman ÖZEROL

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu 16 Mayıs 2014 günü aramızdan ayrıldı. O, Malatya’da birçok hizmette adı geçen bir milletvekili idi. İnönü Üniversitesi başta olmak üzere, her basamaktaki okula ve birçok kuruma bilgisayar kazandırması, çok yönlü destekleri unutulamaz. 

Bir tarihte Eymir köyünde kültür evi açılışında önlük bağlayıp bağış toplamasını unutamam. Malatya’da olsun, Ankara’da olsun karşılaşmalarımızdaki olgun tavrını da…
Hak rahmet eylesin...
Mevlüt Aslanoğlu’nun aramızdan ayrılışı üzerine İsmet Yalvaç Malatya Haber’de uzun bir yazı yazmış. Bu yazıdan bazı cümleleri alarak kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
"Adeta tek kişilik bir hükümet gibi çalıştı Malatya için.
Muhalefette de hizmet edilebileceğini gösterdi.
Bu yolda çırpındı ve sağlığını bu yolda harcadı."
İsmet'e ekleyecek bir şey bulamıyorum. Çünkü yazısında çok şeylerden söz etmiş. Teşekkürler...
Av. Selami Yücel ağabeyimiz ise daha önce bir yorumda sorduğu soruyu bir daha sormuş; "Diyorlar ki, son senelerde Malatya sevdasını içine gömdü. Neden acaba? Kime küstü, niye küstü?" Bu soru üzerine kısa bir yorum yapmak istiyorum.

Evliya Çelebi’nin Malatyalısı

Bir gün bir Malatya kanalında halka mikrofon uzatıp soru sordular;
“Malatya milletvekilleri içinde en çok çalışan hangisi?”
Eğer 10 kişiye sorulmuşsa en az 6-7'si, "Mevlüt Aslanoğlu" dedi.
Sıra başka bir soruya geldi;
“Seçim olsa oyunuzu hangi partiye verirsiniz?”
Bu kez yanıtlar ters orantılı olarak, en az 6-7 "AKP" yanıtını verdi.
F. Mevlüt Aslanoğlu, döneminin iktidar milletvekillerinin tümünden daha çok çalışan, tek kişilik bir ordu gibiydi. Ancak Malatya halkı onun düşündüğü gibi çıkmadı. Belki de daha başka, farklı nedenleri vardır, bilemiyorum...
Ancak, işte Malatyalı bu; Evliya Çelebi'nin Malatyalısı...

25 Mayıs 2014 tarihinde 
Radikal Blog'da ve Malatya Hakimiyet'te yayınlanan yazımı değerli meslektaşım Av. Selahattin Sarıoğlu'nun istifası bana anımsattı. 

28 Mart 2017 Salı

İnsanı Merkez Almak...

İnsanı Merkez Almak...

Süleyman ÖZEROL

Haberlerimizde olsun, yorumlarımızda olsun, köşe yazılarımızda olsun, kentimizin sorunlarına, değerlerine, güzelliklerine ne ölçüde yaklaştığımız kamuoyunun gözleri önünde. Malatya Yorum’un Haziran 1998-Mayıs 1999 döneminde kentimizin sorunlarına ilişkin bazı başlıklardan oluşan ve Temmuz ayı boyunca dört hafta bu köşede yer alan “Malatya Yorum’un İçinden” tarama çalışmamızı bunun en belirgin örneği olarak sizlere sunduk.
“Yöneticiler Duyarsız”, “Toplum Kuruluşları Duyarsız” “Kamuoyu da Duyarsız” gibi yorum-haberlerimiz duyarsızlığı etkiler gibi olduysa da valiliğimizin dışında pek de duyarlılık gösteren olmadı diyebilirim.
Halkımızın sorunlarından oluşan, özellikle de eski belediye yönetimine yöneltilen sorulardan oluşan “Vatandaş Soruyor” başlıklı yazımın 4 ağustos 1999 tarihli 131. sayımızda yayınlanması üzerine Malatya Belediyesi Basın Yayın Müdürlüğünden “Belediyeye Yönelik Sorular” konulu yazılı bir açıklama geldi. Kamuoyunu bilgilendirmek ve okurlarımızın görüşlerine açmak amacıyla açıklamayı geçen hafta bu köşede olduğu gibi taktirlerinize sunduk.
Belediyemizin bu ciddi ve olumlu duyarlılığını memnuniyetle karşıladığımızı önemle belirtmek istiyorum. Çünkü özellikle daha önceki belediye yönetiminin kentimizin sorunlarıyla ilgili yayınlarımız karşısındaki vurdumduymazlığı unutulmayacak derecede belleklerimizde. Ne Kuzey Çevre Yolunu gösterebildiler, ne Arıtma Tesisi konusuna yaklaştılar. Bunlar birer örnek. Ha bire yapay güzellikler üzerine ağırlık vererek “görünen bir hizmet” sergilemeye çalıştılar. Yeni belediye yönetiminin de ileride aynı tutumu sergilediğinde aynı tavır içinde hareket edeceğimiz kuşkusuz...
Geçen haftaki yazımızdan (Baca ve Hoşafın Suyu) bir cümleyi aktarmak istiyorum:
“İnsanı merkez almayan hiçbir düşünce, hiçbir yönetim, hiç bir devlet halkın gözünde kabul görmez.”
Bunu bir kez daha yinelerken “İnanı merkez almak” deyimi üzerinde de durmak istiyorum. Belki de birçok okurumuz “Baca” ve “Hoşaf”a dikkatlerini yoğunlaştırmışlardır. Oysa insanı merkez almak deyimi ile anlatmak istediğim şuydu: İnsanı, çevresiyle birlikte, çağdaş-evrensel-demokratik değerlerle birlikte merkez almak...
İnsanı merkez aldığınızda, yaşadığımız dünyanın daha iyi yaşanır bir duruma geleceğine, bir iç rahatlığı duyacağımıza inancımı belirtmek istiyorum. Her ne kadar “Çağdaş insan, öğüt dinlemeyen insan” olsa da bilinen ve yadsınamayacak bir gerçeği den ayrıca vurgulamak istiyorum. Birey olmanın ve yurttaşlık bilincinin yanı sıra, yerel yönetimlerin taşıdıkları sorumluluğun bilincinde olması, yaşadığımız yerin daha iyi yaşanır bir duruma getirilmesi en önemli etkendir. Merkezi yönetimin katkılarıyla, vatandaşların da bilinçliliğiyle bu etken güç kazanacaktır.
Belediyemiz yetkililerine duyarlılıklarından dolayı teşekkür eder, duyarlılıklarının sürekli olmasını dilerim. Daha başka yönetimlerin ve toplum kuruluşlarının, bireylerin de duyarlılıklarını göstermelerini... “Malatya’yı birlikte kucaklayalım, Malatya’yı birlikte yorumlayalım” ilkemize katılmalarını bekleriz. *


* Malatya Yorum Gazetesinde  ( 25 Mayıs 1999) yayınlandı. Ancak yirmi yıla yakın zaman geçse de güncellik devam ettiğinden paylaşmak istedim.

26 Mart 2017 Pazar

Siyasi Partilerin Önüne Geçmek...

Siyasi Partilerin Önüne Geçmek...

Süleyman ÖZEROL

Ülkemizde demokratikleşmenin önde gelen toplumsal gruplarından sivil toplum örgütleri olduğu gerçeğinden hareketle bazı konulara değinmek istiyorum.
Siyasi partiler tüzük ve programlarıyla, iktidar olduklarında da kurum ve kuruluşları işletmeleriyle ülkenin yönetiminde söz sahibi olan örgütlerdir.
Ülkemizde 2016 itibariyle 90’ın üzerinde siyasi parti olduğu bilinir. Bu ne demektir? Ülkemizin yönetiminden memnun olmayanların çok olması demektir. Çünkü var olan partiler sorunları çözemediğinden yeni partilere gereksinim duyulmuştur. Acaba öyle midir? Gerçek anlamda durum bundan kaynaklanır. Ancak başka bir durum, benliğin (ego) ortaya konulmasının göstergesidir.
Siyasi partilerin gerçek anlamda ülkedeki ulusları, ülkenin her yöresini kucaklayan bir yapıda olması, yani her kesime hitap etmesi o partinin demokratiklik göstergesidir. Ancak ülkemizdeki partilerin konumuna baktığımızda ülke sorunlarını çözmekten çok; büyük bölümünün dinsel, ırksal, bölgesel ve yöresel söylem ve tutumlar ile hareket ettiğini, dolayısıyla işlevlerini yerine getiremediğini görüyoruz. Üstelik kullandıkları tutum ve söylemlerde toplumu kucaklama yerine kin ve nefret duyguları uyandırma, ayrıştırma ve ötekileştirmeyi de görüyoruz.
Her ne kadar ülkenin yönetiminde siyasi partiler yetkili olsa da sivil toplum örgütleri demokrasilerde önemli öğelerdir. “Devletin gücünün yetmediği konularda araştırma, tesis ve hizmet sağlayarak devlet işlerindeki açığı kapatmakla görevli kuruluşlar” olarak tanımlanan sivil toplum örgütleri: gönüllü kuruluşlar olarak, bağışlar veya üyelik ödemeleriyle varlığını sürdüren, kar amacı gütmeyen, amaçları doğrultusunda üyelerini ikna etmeye çalışan, yön veren, devletin boşluklarını doldurmaya çalışan örgütlerdir. Oda, sendika, vakıf ve dernekler sivil toplum örgütleri olarak kabul edilir.
Yöre, meslek, yardımlaşma, dayanışama, eğitim, sağlık ve benzeri konularda ortak düşüncede olan gönüllü yurttaşlar sivil toplum örgütlerinde bir araya gelirler. Sivil toplum örgütlerinin siyasi partilerin yetersizliği karşısında onların önüne geçerek işlevlerini üstlenmeye çalışması ülkemizin belirgin bir gerçeğidir. Özellikle emek, yurttaşlık bilinci, insan hayvan ve doğa hakları, eşitlik, adalet ve benzeri kavramlar doğrultusunda kurulmuş olan sol siyasi düşünceyi taşıyan dernekler; okuyan, araştıran, eleştiren, aydınlanma ve bilimselliğe inanan, evrenselliğe değer veren yapılarından dolayı öne çıkmaktadırlar. Ülkemizin gidişatına ışık tutmak, hukukun üstünlüğüne, laik düşüncenin önemine, uluslar arası hak ve özgürlüklerin evrenselliğine inanarak hareket etme özelliklerinden dolayı sağ tutucu iktidarlar ve yurttaşlar tarafından hep potansiyel suçlu addedilmişlerdir.
Sağ tutucu kesim özellikle din, dil, ırk gibi konuları söylem ve tutumlarında kullanarak uluslararası sermayenin çıkarına hareket etmek konumuna düşmüşlerdir. Ülkemizde yaşayanları insan ve yurttaş olarak değil de; “benim dinimden”, “benim ulusumdan”, “benim dilimden” gibi yaklaşımları ister istemez tutucu ve gerici yapılarını ortaya koymaktadır. Bilim ve teknolojiden çok soyut kavramların üzerine bina yapmaya çalıştıkları için de okumayan, araştırmayan, eleştirmeyen, özgür iradesi ile hareket etmeyen yığınlar tarafından kabul görürler.
Akıl ve bilim yerine dogmatik düşünce ile hareket eden insanlar her zaman saldırganlık, küfür etme, linç girişimi, katliam ve benzeri olumsuz davranışlar sergilerler. Bu davranışlar kendilerine göre ise “en olumlu” davranışlardır.
Siyasilerin üst üste hatalarının, çıkmazlarının arttığı dönemlerde sivil toplum örgütlerinin eleştiri ve çözüm önerileri ile öne çıktığı gerçeği ülkemizin gerçeğidir. Bunlara tahammül edememek de bir başka gerçeğimiz.


Ankara, 25 Mart 2017

9 Mart 2017 Perşembe

Dünya Emekçi Kadınlar Gününde İki Etkinlik

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNDE İKİ ETKİNLİK

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde iki etkinliğe katıldım. Bu etkinlikle ilgili izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Dünya Emekçi Kadınlar Gününde MASTÖB’te Toplantı ve Anma


Malatya Sivil toplum Örgütleri Birliğinde kadın kolu ve gençlik kolu, 8 Mart 2017 günü saat 13.00’de Dünya Emekçi Kadınlar Günü anması ile birlikte toplantısını Sağlık Mah. Süleyman Sırrı Cad. 17/12, Kızılay, Ankara adresindeki dernek binasında yaptı.
Genel Sekreter Mustafa Namık Güzeler, etkinliklerin artırılması, yeni çalışma ortamları yaratılması, kolların ortak çalışmalar yapması konusunu dile getirdi.
Başkan Kamil Göksu da açıklamalarda bulundu ve Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutladı.
“MASTÖB olarak bir ili temsil ediyoruz. Malatyaspor’un yönetimi önemli bir konu. Arsamızı aldık ve yapılandırmaya çalışıyoruz. Avrupa birliği projelerimiz var. Kamuoyunda yer almak için sosyal medyayı kullanarak basın duyuruları yapalım. Kadın kolu ve gençlik kolu olarak birlikte hareket edelim, işbirliği yapalım.
Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlarım…"
Araştırmacı-Yazar Süleyman Özerol, 1999 yılında yayınladığı ilk kitabım “Televizyonu Nasıl Buldum” adlı anı-öykü kitabını bulunanlara armağan etti.
Sivas Divriği Ödek köyünden Çankaya Belediyesi THM sanatçısı İlayda Aydoğdu, Süleyman Özerol’un bağlaması eşliğinde türküler söyledi, bulunanlar da eşlik ettiler.

Galeri Kara’da “Kırık Siyah”

Sanatçı Kadınlar Derneği Kırık siyah adıyla bir resim sergisi düzenledi. 8 Mart 2017 günü Çankaya Belediyesi Galeri Kara’da saat 18.30’da açılış kokteyli yapılan sergide Arzu Kızıltuğ, Asuman İnceyan, Aydan Özbalkan, Aysel Demli, Ayşe Kürklü, Ayşe Öztürk, Başak Acar, Canan Töreli, Hale Metin, Leyla Coşkun, Mine Koç, Nejla Tuğcu, Oya Başay, Sabriye Biler, Selin Cakova, Sinem Öney, Sultan Kelecioğlu, Şebnem Müderrisoğlu, Şengül Bekmez, Şükran Ersoy, Yaprak Kurtoğlu, Yasemin Coşkun’un siyah beyaz resimleri yer aldı.
Açış konuşmasından önce görüştüğüm Başkan Şükran Ersoy, “Neden tüm resimler siyah-beyaz?” sorumu şöyle açıkladı. “Az çok açıklık getirdik gazetede. ‘Kırık Siyah’ adıyla da kırıklığı, ezikliği, burukluğu dile getirmeye çalıştık.
Kaza geçirmiş ve bacağı kırılmış olan Şükran Ersoy, “Kaza nedeniyle gelemeyeceğimi düşündüm ama yine de geldim” dedi, katılanlara teşekkür etti.
“Sanatçı Kadınlar Derneği olarak 8 Mart Dünya Kadınlar günü kapsamında hem sergi açtık, hem Nevide Gökaydın ve Zafer Gençaydın’ı onurlandırdık, hem de gazetemizin ilk sayısını sunduk”
Konuşmanın ardından Türk sanatına ve sanat eğitimine katkılarından dolayı Nevide Gökaydın (1923-17 Şubat 2017) ve Prof. Dr. Zafer Gençaydın’a onurlukları sunuldu. Yakın zamanda aramızdan ayrılan Nevide Gökaydın’ın onurluğu kızı Ayşe Önder’e sunuldu.
Prof. Dr. Zafer Gençaydın onurluğunu alınca kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasında şunları dile getirdi.
"Nevide Gökaydın’a ‘Atmaca’ derdik. Onun bizde damgası var. Başsağlığı diliyor, saygıyla anıyorum.
Sanatçı kadınlara onurluklarından dolayı teşekkür ediyorum.
Ülkemizi ve dünyamızı kurtarırlarsa kadınlar kurtaracaklardır.
Kadın eve hapsedildi.
Kadınlar ile sanatçıların kaderi ortak…
Sanatçını pabucu dama atıldı.
Özellikle belirtmek istiyorum; kadının erkekle eşitliğine inanmayan bir yönetim var."
Sergide ressamlardan Zafer Gençaydın ile birlikte Cebrail Ötgün ve Cezmi Orhan da bulundular.

Sergi 8-18 Mart tarihleri arasında görülebilir.