31 Ocak 2024 Çarşamba

Babamın Aramızdan Ayrılışının Beşinci Yılı

Babamın Aramızdan Ayrılışının Beşinci Yılı

Süleyman ÖZEROL

Babamın aramızdan ayrılışının beşinci yılı nedeniyle bir şeyler yazmak ve anmak istedim.

Babam Hasan Özerol, 1934 yılında Hekimhan Ballıkaya, eski adıyla Mezirme köyünde doğmuş. Kırklı yılların zor koşullarında öğrenci olmuş. İlkokulu bitirdiğinde köy enstitüsüne girmek istemiş, bazı nedenlerden girememiş. Çocukluk ve okul arkadaşı eski adalet bakanı Seyfi Oktay babamın çalışkanlığını her görüştüğümüzde hala yineler durur.
Babasını küçük yaşta kaybettiği için aile reisi gibi çalışmaya başlamış. Çiftçilik ırgatlık derken duvar ustalığı öğrenmiş. 1959 yılında evimizin alt katını yenilediğinde Gürgür Dedenin babası Ali Çavuş Emmimin bize bıraktığı tek gözlü evde oturduğumuz sıralarda (1962) üst katın ustalığını da kendisi yaptı.
Derken 1953 yılında doğan benimle birlikte 6 çocukları oldu annem Zehra Özerol ile babam Hasan Özerol’un.Bir yandan çiftçilik bir yandan duvar ustalığı derken çocuklarını yetiştirdi, hepsi evli barklı oldu.
2012 yılında annem Çorlu'da aramızdan ayrıldığında babam, “Elmanın yarısı artık yok” demişti. Kendisini de yani elmanın diğer yarısını da 31 Ocak 2019 tarihinde Malatya'da kaybettik.
Babam yalnızca çiftçi ve duvar ustası değil aynı zamanda şair, yazar, ressam, yontucu, çeşitli zanaatlar elinden gelen birisiydi. 60'lı yılların başlarında eski yazıyı öğrenmiş, bağlama çalmayı beceren birisiydi. Ancak yaşam koşullarının zorlaması zamanla bunları unutturmuştu.
Babamın yazdıklarını Babamın Şiirleri (Malatya 2009) ve Babamın Yazdıkları (Ankara 2020) adları altında iki kitapta topladım. Ayrı yayınladığım Babamın Askerlik Günlükleri kitabını ikinci kitaba ekledim.Birinci kitabın basımını kızım Gül Özerol, ikinci kitabın basımının ederini büyük oğlum Ozan Özerol karşıladı. Kendilerine teşekkür ediyorum.Babamın bir şiirini sunuyor, onu saygı ve sevgi ile anıyorum.

İnsansız Köy

Bu mübarek bayram günü
İnsansız bir köye vardım
Dua edip selam verdim
Penceresi kapısı yok

Düşündüm hayal eyledim
Sordum ve sual eyledim
Kendi kendime söylendim
Hiç birinin tapusu yok

Kimisi genç kimi yaşlı
Kimileri ağırbaşlı
Kimileri sırma saçlı
Kimisinin banisi yok

Bu yerin adı mezarlık
Ölümde olmaz ayrılık
Kimi sarhoş kimi ayık
Hiç birinin sanısı yok

Özerol’um sonu ölüm
Orda yatar emmim dayım
O köy en son benim köyüm
Emir haktan çaresi yok

Ballıkaya, 14 Kasım 2004

Ankara, 26 Ocak 2024

30 Ocak 2024 Salı

Taziye Yemeklerinin Kaldırılması Veya Yasaklanması (!) Üzerine

Taziye Yemeklerinin Kaldırılması Veya Yasaklanması (!) Üzerine

Süleyman ÖZEROL


Halk kültürümüzde var olan gelenekler hemen her toplumda da varlığını sürdürmektedir. Dünyanın hemen her yerinde ölenlerin ardından gerçekleştirilen törenler vardır. Bu törenlerden bazılarının binlerce yıllık geçmişi olduğunu, bazılarının değişime uğradığını, bazıların unutulduğunu ya da terk edildiğini kaynaklardan öğreniyoruz.
1989 yılı Şubat'ında Malatya İl Kültür Müdürlüğü Halk Kültürü Araştırmacısı Hüseyin Şahin ile köyümüz Ballıkaya'da Malatya Mutfak Kültürü kapsamında derlemeler yaptık. Derlemeler Malatya Mutfak Kültürü kitabında yer aldı.
Ölünün ardından yapılan törenlerde yemek ağırlık kazanır. Kazma takırtısı, can aşı, üçü, yedisi, kırkı, yılı (elli ikisi) adıyla anılan törenlere de 'yemek' damgasını vurur. Bu törenlerde ölenin anısına komşularınca ya da ölü sahiplerince yapılan yemek, ölenin anısına ve ölü sahiplerinin acılarını paylaşmak amacıyla gelenlere sunulur.
Günümüzde geleneklerin yerine göreneklerin alması her şeyi değiştiriyor, unutturuyor ya da yok ediyor. Özellikle son yıllarda toplumsal paylaşım sitelerinde bazı dernek ya da kurumların açıklamalarında ve de paylaşımlarında taziye geleneğinde yemeğin kaldırılması öneriliyor ya da kaldırıldığı belirtiliyor. Bu yapılırken de konu getirilip dine ya da ekonomik duruma bağlantı kuruluyor. Aslında bir tür dayatma yapılıyor.
Taziye geleneğinde yemeğin dinde (İslam dininde) yeri olmadığı, ikincisi ise 'çok masraflı' olduğu öne sürülüyor.
Sizi doğuran, besleyip büyüten, yaşama hazırlayan ve katan anneniz, babanız, kardeşsiniz, çocuğunuz, diğer akrabalarınız, dostlarınız aramızdan ayrıldığında onların anısına birkaç kez yemek yapıp eşe dosta sunduğunuzda dininizde olmadığı ve de israflı olduğunu öne sürmek ne kadar gerçekçi?
Yaşamınız boyunca hiç mi kimseye birkaç lira harcamadınız? Hiç mi kimseye bir armağan almadınız, yemek, çay, tatlı ya da kahve ikram etmediniz? Şimdi Aramızdan ayrılanlar anısına birkaç liralık ikramınız ' israf' mı oluyor?

Gelelim konunun diğer yanına...
Neymiş efendim?
Dinimizde yeri yokmuş...
Mademki dinimizde yeri yok, yapmazsınız o kadar. Başkalarına da yapmayın diyerek yasaklamanız dayatmayınız.
Acaba dilinize göre atalarımıza bu kadar mı saygısız davranılması gerektiği öğütleniyor?
Sanmıyorum...
Her dinde amaç mensuplarına iyi, doğru ve güzeli öğütlemektir. Dikkat ediniz 'öğütlemektir' diyorum. Ancak her şeyi din ile açıklamaya kalkışanlar, dinin sırtına binerek siyaset ve ticareti alet edenler boş durmuyorlar.
Diğer yandan ziyaret kültürüne de 'dinde yeri yok' söylemi ile karşı çıkıyorlar. Madem dinde yeri yoksa Arabistan'a gidip milyarlar harcayarak Hac ve umre ziyaretlerine neden gidiyorlar acaba?

Kimi tavaf için Kâbe’ye varır
Kâbe kapınız da bilmez misiniz?

İnsanı insan eden duygu, düşünce ve davranışlarıdır. Diğer bir deyişle psikolojisidir. Dinsel anlamda söylemek gerekirse insanın 'ruh hali'dir. Eğer insanın ruh hali yerindeyse mutludur. Yani ' iç huzuru' yerindedir.
Yaşamının olumlu, anlamlı ve güzel olduğunun da göstergesidir. Geçmişlerimiz anısına ekmeğimizi paylaşmak da bir mutluluk göstergesi sayılmaz mı? Bazı hayvanlar bile paylaşırken insanın paylaşmasının neresi kötü olabilir ki?

Ankara, 30 Ocak 2024

13 Eylül 2023 Çarşamba

12 Eylülün 43. Yılı

12 Eylülün 43. Yılı

12 Eylül faşist darbesi yapıldığında 27 yaşında bir gençtim. Urfa'da on beş öğretmenli bir okulda bağımsız müdür olarak görev yapıyordum. Kırk üç yıl geçti aradan ve olanlar, yaşananlar asla unutulmayacak.

Darbenin yedinci ayında (Mart 1981) faşizmin baskısından ben de nasibimi aldım. Kısa süreli de olsa gözaltı, açığa alınma ve sürgün...
Yüzlerce kitap ve kasetin boş yere yok edilmesi yaşadığımız psikolojik ve siyasi baskılar ile diğer etkileri de düşünün artık...
Darbe ve sonrasında yıllarca insanlık dışı davranışlar ve uygulamalar yaşandı. Bunları yinelemek midemi bulandırıyor. Hele de bütün bunların demokrasi adına yapılması hem de Türkiye Cumhuriyeti devletin görevlileri eliyle yapılması uluslararası bir utançtır.
Kenan Evren’in emrine uyanların, izinde gidenlerin yaptıkları gibi, bazı sözleri de unutulmayacak!

Dönemle ilgili çok kısa bir anımı anlatayım.

Urfa Kız Enstitüsü Bahçelievler'de yeni yerine taşınmıştı ve eski binası da Garnizon Komutanlığı olarak kullanılıyordu. Bodrum katta bulunan tiyatro salonu da gözaltı ve işkence haneye dönüştürülmüştü.
Burada bulunduğumuz süre içinde bir gün, rütbesiz giyimli bir asker (en az albay olsa gerek) ile aramızda şu konuşma geçti.
“TÖB-DER’e üye misin?”
“Üyeydim.”
“İstifa mı ettin?”
“Neden istifa edeyim ki? Yasal bir dernek, kapatılınca üyeliğimde düştü.”
Yüzünü buruşturdu, pis pis sırıttı. Zaten çirkin görünümlü ve kısa boyluydu.
“Yasalmış!” dedi.
O zamanlar kan davaları bile sıkıyönetim işlerine bulaştırılıyordu. Hani “At izi it izine karışmış” derler ya; çok ilginç durumlar oluyordu. Pazartesi akşam götürülüştük, cuma günü öğleyin serbest bırakıldık.
Bu tür zatlara göre ülkemizde ne kadar demokratik kitle örgüsü varsa hep terörist vatan haini gibi nitelemelerle değerlendiriliyordu. Yasa dışı yasak gibi bahanelerle de baskı uygulanıyordu. Cumhuriyet hürriyet gibi gazeteler bile yasak sayıyorlardı. Kendilerine taraf olmayanlar zaten yüzyıllar öncesinden katli vacip ilan edilmişti.
Yalnız ülkemizde değil dünyanın hemen her yerinde sağın en büyük özelliği kargadan başka kuş tanımaması idi.
Günümüzde çok mu farklı diyeceksiniz? Elbette ki değil; hala cehalete prim veriliyor, 12 Eylül felsefesi ve faşizm yeni yöntemleriyle sürüyor...

Ballıkaya, 12 Eylül 2023

25 Haziran 2023 Pazar

Ballıkaya, Malatya ve Diğer Fotoğraflar

 23. Kitabım ‘Ballıkaya, Malatya ve Diğer Fotoğraflar’

Süleyman ÖZEROL

23. Kitabım Ballıkaya Malatya ve Diğer Fotoğraflar Haziran 2023’te yayınlandı. Böylece çektiğim ve elimde bulunan siyah beyaz fotoğraflarımı üçüncü kitap ile tamamladım. 152 Sayfalık kitap, Bizim Dijital Matbaasında basıldı.
1-Akçadağ İlköğretmen Okulu (1966-1972)/Siyah Beyazlar 1, Ankara 2021
2. Urfa ve Kısas Fotoğrafları (1972-1981)/ Siyah Beyazlar 2, Ankara 2022
3. Ballıkaya Malatya ve Diğer Fotoğraflar/ Siyah Beyazlar 3, Ankara 2023
Ancak bu kitapların ikincilerini de yayınlamamı isteyenler var. Gönderilen ya da bulunan fotoğraflar Belirli bir sayfaya ulaştığında onları da yayınlamak istiyorum.
Ekim 2022’de Ballıkaya’da yazdığım önsözünü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ballıkaya Malatya ve Diğer Fotoğraflar

Türkiye'de siyah beyaz fotoğrafçılık yerini renkli fotoğrafçılığa bıraktı. Bununla birlikte renkli televizyon yayıncılığı ve de özel televizyonlar yayına başladı. 1986 yılı yazında var olan fotoğraf makineme renkli film takarak köyüm Ballıkaya'ya gittim. Köyümüzün kuzeyini baştanbaşa kaplayan kaya kuşağının batısında bulunan Dalkayalar’dan başlayarak İki Ağızlı Mağarası, Geyik Mağarası, Kurşaklı ve Ballıkaya kayaları, Büyük Mağara, Kuşboku Kayası, Sayağlı Kayaları, Alaçayır Yaylası, Sayağlı ve Mastik peribacalarının fotoğrafını çektim.
1988 ve 1989 yıllarında yeniden Kayabaşı’ndan ve mağaralardan (Kuzey) Köroğlu Tepesinden (Güney) ve Ecedemı yöresinden (Güneybatı) bahçeleri eski ve yeni yerleşim yerini, kayaları kapsayan fotoğraflar çektim. Darıderesi’nde Filonun Dağı-Kale, Yığma Tepeleri yeni görüntülerimi oluşturdu.
Doksanlı yılların başlarında Almanya'dan Zenit 12, uzun objektifli bir makine getirttim. Bununla da çektiğim fotoğraflar oldu. Ancak özel radyo ve televizyonların açılması nedeni ile programlara ve de 1998 baharında emeklik ile etkin gazeteciliğe başlamamla bu çalışmalarım yavaşladı.
1989 yılının Mart ayında, çektiğim köy fotoğraflarından bazılarını alarak Malatya İl Kültür Müdürlüğü’ne gittim. Kültür Müdürü Sami Çulcu’ya çektiğim fotoğrafları gösterdim. Köyümüzün tarihsel ve doğal yapısının tanıtılmasında katkılarını sunmalarını istedim.
Sami Çulcu, birkaç fotoğrafı eline alarak kaldırdı, “Gerçekten mi güzel, yoksa fotoğrafta mı böyle çıkmış?” diye sordu. Ben de “Gelin, görün daha iyi anlarsınız, daha da güzel” dedim. Bir yere telefon etti, konuştu, konunun müze ile ilgili olduğunu söyledi. “Baki Bey sizi bekliyor” dedi. Müzeye gittim, Malatya Müze Müdürü Baki Yiğit Hekimhanlı hemşerimiz, konuyu olumlu buldu ve oldukça ilgilendi. “Uygun bir zamanda gidelim” dedi.
Ne yazık ki Baki Yiğit aramızdan ayrıldı. Daha sonra müdür olan Adnan Erkuş ile görüştüm, fotoğrafları ona da gösterdim, Sami Çulcu ve Baki Yiğit'in sözlerini anımsattım. Bir arabaları olduğunu, her yere gidemediklerini söyleyince, “Ben araba bulurum, özel araba tutarım” dedim. Gönülsüz gibi “olur” dedi ama daha sonra konuyla ilgilenilmedi. Ancak köyümü tanıtma amacımı sürdürdüm.
Derken geldik bugüne…
2000'li yıllarda cep telefonları ile de fotoğraf çekilmeye başlandı. 2013 yılında yeni bir fotoğraf makinesi aldım, fotoğraf çekmeyi de sürdürdüm. 2019 yılında aldığım Huawei marka telefonla da makinem kadar kaliteli fotoğraflar çekmeye başladım. Neredeyse günlük fotoğraf çekiyorum, ancak kaliteli görüntüye sahip fotoğraflar çekmeye de gayret ediyorum.
Akçadağ İlköğretmen Okulunu 1972 yılında bitirip Urfa’ya öğretmen olarak atandıktan sonra fotoğraf çekmeye başladım diyebilirim. Türkiye'de siyah beyaz fotoğrafçılığın yerini renkli fotoğrafçılığa bırakana kadar amatör olarak Urfa ve Malatya’da fotoğraflar çektim.
Amatör fotoğrafçılığa başladığımın yarım yüzyılı sonunda iki fotoğraf kitabı yayınladım; Akçadağ İlköğretmen Okulu (1966-1972) Siyah Beyazlar-1 (Ankara 2020), Urfa ve Kısas Fotoğrafları (1972-1981) Siyah Beyazlar-2 (Ankara 2021). Elimde bulunan siyah beyazlar ile bazı kişilerin gönderdiklerini bir araya getirerek Ballıkaya ve Malatya ile genel fotoğrafları kapsayan Ballıkaya, Malatya ve Diğer Fotoğraflar/Siyah Beyazlar-3 ile siyah beyazları böylece kalıcı kılmış oldum.
Tüm katkı sunanlara teşekkür ederim.
Saygılarımla…

21 Haziran 2022 Salı

'Ballıkayalı Öğretmenler' Üzerine

'Ballıkayalı Öğretmenler' Üzerine

Bir ülkenin yurttaşları sağlıklı olmalı, iyi bir eğitim almalı ve kültürel bilgilerle donanmalıdır. Yani eğitim, sağlık ve kültür toplumun yaşamsal sacayağıdır.

Akçadağ İlköğretmen Okulunu bitirip Urfa’ya atandığımda oldukça şiir merakım vardı ve mesleğim ile ilgili bir şiir yazmıştım (1972). Bunu 7 Eylül 1981 tarihinde Siverek’te yeniden düzenledim. ‘Ben bir Öğretmenim’ başlığı altında ‘Gözlerime Bakma Ne Olur’ (Ankara 2020) adlı şiir kitabımda yayınladım.

Ben bir öğretmenim
Önemsenmeyen hor görülen
Oysa kutsal olan meslektenim

Ben ki okumayı öğretirim
Yazmayı öğretirim çocuklarımıza
İnsanlığı sevgiyi barışı öğretirim
Bir yapı hazırlarım yarınlarımıza

Dün benden sorulur
Yarınlar benden sorulacak
Çünkü ilk basamak benim


1988 yılından buyana sürdürdüğüm gazete, radyo ve televizyon gibi basın yayın ve diğer etkinliklerimde en çok sözünü ettiğim konulardan biri eğitim oldu. Çocuklarımızı aileden sonra toplum yaşamına hazırlayan ilk basamak olan mesleğimi de çok önemsedim. Öğretmen okulunu bitirmemin yanında yetiştirme yurdu ve özel eğitim öğretmenliklerim, benim için önemli deneyimler oldu.
1926 yılında köyümüzde ilkokul açılmış olup, çevre köyler içinde merkezilik bir özellik taşımıştır Ballıkaya. Dolayısıyla burada yetişen öğretmenlerin yaşamöykülerini ve anılarını bir araya toplamak güzel bir şey olacaktı. Bunlardan bazıları Ballıkaya Köyü İlkokulunda benim de öğretmenliğimi yapmıştı. Eğitmen Abidin Öztürk birinci, İpşir Güner ikinci, İsmail Yıldırım üçüncü, Zeynep Oktay dördüncü ve beşinci sınıfta öğretmenimdi.
21 Haziran 2010 günü köyümüzün emekli öğretmenlerinden İsmail Koç ile köyümüzün eğitim ve öğretim konularını konuşurken, Akçadağ Köy Enstitüsünde ve Akçadağ Öğretmen Okulunda okuyan köylülerimizin adlarını yazdık. Bu, ‘Ballıkayalı Öğretmenler’ dosyasının başlangıcı oldu. Daha sonra eksikleri tamamladım, dolayısıyla köy enstitüsü ve öğretmen okulu çıkışlı öğretmenlerimiz belirlenmiş oldu. Diğer yandan daha önce eğitim ordusuna katılmış olan eğitmenlerimizi de belirledim.
Eğitmen ve öğretmenlerimizin belirlenmesinden sonra yaşayanların kendilerinden, yaşamayanların ise aile bireyleri, yakınları, arkadaşları ve tanıyanları tarafından anlatılan bilgilerden yararlandım.
Köy enstitülü ve öğretmen okullu öğretmenlerimizi kapsayan bu çalışmayı ‘Köy Enstitülerinin 80. Kuruluş Yılı’na (1940-2020) yetiştirmeyi amaçlasam da araya virüs salgını girdi. Birkaç tamamlanmamış olan yaşamöyküsünü de bu arada derledim. Dolayısıyla Ballıkayalı Öğretmenler, iki yıl geriye atma ile 2022 yılında yayınlanmış oldu.
Kitap ‘Ballıkaya Köyünde Okul ve Eğitim’, Ballıkayalı Eğitmenler’ ve ‘Köy Enstitüsü ve İlköğretmen Okulunu Bitiren Ballıkayalı Öğretmenler’ olmak üzere üç bölümden oluştu.
Kitabın yayınlanmasında her türlü katkıyı sunanlara ve emeği geçenlere teşekkür eder, konuyla ilgili çeşitli yayınların yapılmasını dilerim.
Saygılarımla…

Ankara, Haziran 2022

6 Mayıs 2022 Cuma

Demokrasilerde Darbe Olmaz

Demokrasilerde Darbe Olmaz

Son yarım yüzyıl içinde yaşadığımız iki darbe olayının birinden, 12 Mart’tan söz etmek istiyorum.
12 Mart 1971 tarihinde, ‘12 Darbesi’ ya da ’12 Mart Muhtırası’ adıyla anılan darbe, ülkeyi iyi yönetemeyenlere karşı yapıldığı belirtilmesine karşın ‘sağ gösterip sol vuran’ bir darbe olarak tarihe geçti.
Bu darbede ülkemizdeki demokrat kesim hedef alındı ve pek çok yurttaşa yapmadıkları insanlık dışı davranış kalmadı.
İşte bu sıralarda gençlik hareketleri liderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan da askeri mahkemede yargılandılar ve idama mahkûm edildiler.
‘Tam bağımsız Türkiye’ ideali ile hareket eden gençler, 6 Mayıs 1972 tarihinde aramızdan alındılar.
Hukukçuların ve darbenin muhatap olan Adalet Partisinin bazı milletvekilleri bile bu idamın yanlışlığını dile getirse de vatan millet Sakaryacılar çok memnundu.
12 Mart darbesi sırasında Akçadağ İlköğretmen Okulunda okuyan 18 yaşında bir gençtim. Yazın türlerinin hemen hepsi ilgi alanıma girmesine karşın şiir merakım ağır basıyordu. Kendi yaptığım deftere 1971 yılı kışından itibaren şiirlerimi, öykülerimi, anılarımı yazıyor, desenler resimler çiziyor, alıntılar kaydediyordum.
12 Martla ilgili olarak da beyitler (ikilikler) başlığı altında şunları yazmıştım.

Geldik On İki Mart muhtırasına
Türk demokrasisinin yüz karasına


1972 yılında okulu bitirdim ve Urfa'da Yetiştirme Yurdu öğretmenliğini atandım. Burada da yazdıklarımı defterle kaydetmeyi sürdürdüm. Bu ilgimi gören birlikte görev yaptığımız öğretmenlerden Mehmet Emin Kara, bir gün yazdıklarıma göz atmak istediğini söyledi. Göz attıktan sonra, yazdıklarımın bazılarını beğendiğini belirtti. 12 Martla ilgili yazdığım ikiliği okuyunca, “Olmadı, Türk ordusuna karşı yazılmış bu” dedi. Ben de, “Demokrasilerde darbe olmaz” düşüncemi dile getirdim. Bu nedenle de kim yaparsa yapsın darbenin yüz karası olduğunu belirttim.
Hala bugün demokrasiyi algılamamış ve özümsememiş olanlar varken açıklamamın, Urfa Ülkücü Öğretmenler Derneği ikinci başkanı olan meslektaşımın aklına yattığını sanmıyorum.
O zaman her ne kadar yirmi yaşında olsam da tıpkı bugünkü gibi düşünüyordum.
Demokrasi varsa darbe, darbe varsa demokrasi olmaz…

***
Yıllar sonra bunu dörtlük biçimine getirdim ve 7 Mayıs 2019 tarihinde toplumsal paylaşım sitelerinde paylaştım.

Geldik On İki Mart Muhtırasına
Türk demokrasisinin yüz karasına
Yeni bir döneme girdi ülkemiz
Sanki muhtaçmış gibi darağacına

Ankara, 6 Mayıs 2022


24 Aralık 2021 Cuma

Tek Kişilik Ordu Süleyman Özerol

'TEK KİŞİLİK ORDU SÜLEYMAN ÖZEROL'

Cihat KÜRKÇÜOĞLU

Süleyman Özerol kendisini kültür ve sanata adamış 68 yıllık bir ömrün adı.
1953 yılında Hekimhan’ın Ballıkaya köyünde doğmuş.1972 yılında başladığı öğretmenlik mesleğini Urfa ve Malatya’da sürdürmüş. 1998’de emekli olmuş.
Edebiyat, şiir, resim ve müzik onun vaz geçilmezleri. Tabii ki en başta memleket aşkı...
Yıllardır Halk Kültürü ve edebiyatı üzerine derleme ve araştırmalar yapıyor.
Bu konulardaki birikimini panel, konferans gibi toplantılarda, Radyo ve televizyon programlarında, gazete, dergi, kitap ve internet sayfalarında paylaşıyor.
Malatya’da çeşitli dergi ve gazetelerde yazı işleri müdürlüğü yapmış.. Malatya kültürüne yaptığı katkılarından dolayı Malatya Gazeteciler Derneği tarafından ödüllendirilmiş.
20’den fazla yayınlanmış kitabının yanında yayınlanmaya hazır çok sayıda eseri bulunan Süleyman Özerol için Gazeteci-yazar Sultan Kılıç çok haklı olarak “TEK KİŞİLİK ORDU” tanımlamasını yapıyor.
Doğup büyüdüğü Hekimhan ve Malatya’nın kültür, sanat ve folklor değerlerini, bilim ve sanat alanında yetiştirdiği mümtaz şahsiyetleri tanıtan “HEKİMHAN KÜLTÜR-SANAT-EDEBİYAT” Dergisini “TEK KİŞİLİK ORDU” tanımlamasına yakışır şekilde yıllardır başarıyla yayınlıyor.
Hem de ticari amaç gütmeden, üstelik cebinden harcayarak.
Derginin dizilmesinden, sayfa düzenine kadar tüm teknik işleriyle de bizzat uğraşıyor.
Zaman zaman telefonda görüşüp, sohbet ettiğim bu değerli insan yayınlarını biz dostlarına göndermeyi de ihmal etmiyor.
Süleyman Özerol son kez, siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan “URFA -KISAS (1972-1981)” adlı kitabını bana gönderme zahmetinde bulunmuş.
Keyifle incelediğim kitapta; 1972-1975 yılları arasında Urfa’da görev yaptığı “Merkez Yetiştirme Yurdu” öğretmen ve öğrencilerine ait, 1975-1981 yılları arasında görev yaptığı Kısas Köyü İlkokulu öğretmen ve öğrencilerine ait, Kısas halkına ait, Şehitlik mahallesinde oturduğu ev komşularına ait, Urfa’nın çeşitli görünümlerine ait yüzlerce fotoğraf bulunuyor.
Kitap sizi 40 yıl önceki Urfa ve Kısas’ta nostaljik bir gezintiye çıkarıyor.
Ülkemizin kültürü Süleyman Özerol gibi memleket sevgisi ile dolup taşan, fedakâr, kültür-sanat aşığı insanların omuzlarında yükseliyor. 
Onlar iyi ki var...
Ankara, 24 Aralık 2021