22 Ocak 2020 Çarşamba

Ahmet Hüseyin Gürbüz’ün Uhdesi; Âşıkça

Ahmet Hüseyin Gürbüz’ün Uhdesi; Âşıkça

Ahmet Hüseyin Gürbüz 1974 yılında kurulan Halk Ozanları Kültür Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Âşık Ali Gürbüz'ün oğlu, aynı zamanda Âşık Matbaasının sahibi, Matbaacılar Odası ve Matbaacılar Federasyonu başkanıdır. Birkaç yıl önce verdiği bir kararı yakın zamanda yeniden gündeme getirdi ve de gerçekleştirdi. Halk ozanları ile ilgili bir dergi çıkarmaya başladı
Ahmet Hüseyin Gürbüz, Âşıkça adıyla aylık olarak Aralık 2019’dan itibaren yayınlanmaya başlayan derginin sahibi ve yazı işleri müdürü.
‘Kültür Sanat Edebiyat’ alt başlığını taşıyan derginin kapağı Âşık Veysel'in Doğumunun 125. Yılı anısına düzenlenmiş.
Yayın Kurulu: Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Metin Turan, Songül Dündar, Süleyman Özerol, Kamber Nar ve Bahattin Turan.
Danışma Kurulu: Selahattin Dündar, Atilla Güvenç ve Halil Gürkan.
Derginin tasarımı Erol Sili tarafından yapılıyor ve Âşık Matbaasında basılıyor.
Halk ozanlarının sesi olmaya aday olan derginin yönetimi ile ilgili iletişim kurmak isteyenler için adresi:
Âşık Matbaası: İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516, 1 Sokak, No: 17, Yenimahalle-Ankara, Telefon: 0312 395 57 42
Elektronik iletişim: asikcadergi@gmail.com
Ahmet Hüseyin Gürbüz, ilk sayının önsözünde, ‘İçimdeki Uhde’ başlığını kullanmış. Gürbüz, pek çok kez bir araya geldiğimizde de dile getirmişti uhdesini.
“İçimdeki uhde; 45 yıl aklından çıkmayan, kısa süreli yaşayan ‘Halk Ozanlarının Sesi’ dergisini bir şekilde hayata geçirmekti. Âşıkça dergisini yayımlayarak içimdeki bu ukdeyi yerine getirmiş oluyorum.”
Dergi tamamen renkli olup, 40 sayfa 24 x 34 cm boyutunda.
Bakalım içeriğinde neler var?
Ali Gürbüz: Ne Güzel (Şiir)
Nail Tan; Doğumunun 125. Yılında Türk Edebiyatında Âşık Veysel
Pro. Dr. Hayrettin İvgin: Halk Şiirinde Gelenekler
Bahattin Turan: Dost Elinden
Esen Aşçı: Türküler (Şiir)
Songül Dündar: Malakanlar Kars'ın Solan Gülleri
Selahattin Dündar: Malakanlar (Şiir)
İrfan Ünver Nasrattınoğlu: Ozan ve Şair Sözcükleri Üzerine
Âşık Sefil Selimi: Diken Varken (Şiir)
Evrim Kuram: Bir Sessiz Kuşak Hikâyesi/Halk Ozanı Ali Gürbüz
Selahattin Dündar: Âşıkların ve Ozanların Toplumdaki Rolü
İbrahim Ergin: Halk Müziğinin Tarihsel Sürecinden Koparak Yozlaşması ve Aktörleri
Ahmet Mortaş: Çağdaş Ozan (Âşık)
Ozan Sırhami: Erenler (Şiir)
Mustafa Sayılır: Ozan Varmış (Şiir)
Abdurrahim Karakoç: Anadolu Sevgisi (Şiir)
Kamber Nar: Halk Ozanları Kültür Derneği (Ozan Der) Kuruluş Öyküsü
Muhlis Denizer: Sırt Sırta Vermiş Yaslanır Durur (Şiir)
Doç. Dr. Sadık Yöndem-Necdet Kurt: Halk Ozanlarının Eserlerinin Anadolu Halkının Günlük Yaşantısı Üzerine Etkileri
Paşa Susanoğlu: Dağlar (Şiir)
Kitap Dükkânı: Kitap Kapakları
Metin Turan: Gelenekten Geleceğe Anadolu Halk Şiirleri
Süleyman Özerol: Yemenli Abidin/Yaşamı ve Şiirlerinden Örnekler
Âşık Selahattin Dündar'ın 60 Sanat Yılı Kutlama Etkinliği Anlamlıydı
Halk Ozanı Kaplanı İle Ali Ekber Eren Kutsal Evcimen Konseri Sorgun ve Bolu'da Yapıldı
Hanefi Işık: Âşıkça Çıkarken
Zülfikar Yılmaz: Güvercin (Şiir)
Arka kapakta Hasan Kaplan: Yürüyorum Dikenlerin Üstünde
Dergide şiiri yer almış olan şairlerin yaşam öykülerinden de kısaca söz edilmiş…

14 Ekim 2019 Pazartesi

‘Malatya Dernekleri Birliği’ Oluşumu Gündemde

‘Malatya Dernekleri Birliği’ Oluşumu Gündemde

Mersin Malatyalılar Derneği Ankara Malatyalılar Derneğini ziyaret etti. Ziyarette, ‘Malatya Dernekleri Birliği’ oluşumu gündeme geldi.
Mersin Malatyalılar Derneği (MEMADER), 12 Ekim 2019 Cumartesi günü Başkan Yardımcısı Ramazan Gedik, Yönetim Kurulu ve Mersin Haçovalılar Kültür Derneği Başkanı Aziz Durdu’nun katılımı ile toplantı yapıldı. Toplantıda yeni toplantılar yapılması, ‘Malatyalı Dernekler Birliği’ oluşturulması düşünceleri dile getirildi. Diğer yandan Mersin Malatyalılar Derneği Futbol Takımı ile Ankara Malatyalılar Derneği Futbol Takımı dostluk maçı yaptı. Başkan bilgili, birlik ve beraberliğe vurgu yaptı.
Ankara Malatyalılar Derneği binasında yapılan toplantıda yönetim Kurulu Üyeleri, Ankara’da bulunan 23 Malatyalı Derneğin başkanları bulundular.
Ankara Malatyalılar Derneği Başkanı Süleyman Bilgili, “Türkiye’deki Malatyalı dernekler ile birlikte Malatya’ya daha iyi nasıl hizmet edebileceğimizi gündeme getirelim” dedi.
Derneklerin birlikte hareket etmesi konusunda ikinci bir toplantının Mersin’de yapılması, Mersin Dernek Başkan Vekili Ramazan Gedik’in orada bulunan Malatyalı derneklerin yöneticileriyle görüşmeler yapması ve ‘Malatya Dernekleri Birliği’ oluşması konusunun gündeme getirilmesi fikri benimsendi.
Mersin Haçovalılar Kültür Derneği Başkanı Aziz Durdu, derneklerin sportif etkinlikler yapması amacıyla çalışmalar yapması ve bunun bir an önce gerçekleştirilmesini önerdi.
Başkan bilgili kapanış konuşmasında birlik ve beraberlikten yana olduklarını, sivil toplum örgütlerinin siyasi oluşumların içinde yer alamayacağını ve birlikte hareket edemeyeceğini belirterek, Ankara Malatyalılar Derneğinin ‘Üst kimlik Malatya’ olmak şartı ile her oluşumun yanında olacağını söyledi. Mersin Malatyalılar Derneğinin nazik ziyareti için memnunluk duyduklarını belirterek şükranlarını sundu.
Mersin Malatyalılar Derneğine ve centilmenlik spor karşılaşmasından sonra futbol takımına Ankara Malatyalılar Derneği adına birer onurluk (plaket) sunuldu.

6 Eylül 2019 Cuma

Hekimhan’ın ilk yazılı müzik kaynağı






Hekimhan’ın ilk yazılı müzik kaynağı

Kadir İNCESU

Emekli bir öğretmen olan Süleyman Özerol yayına hazırladığı kitaplar ve incelemeleriyle Malatya’nın değerli isimlerinden birisi... Özerol, kültürümüzü yaşatmak için tam anlamıyla dur durak demeden çalışıyor.
Bu çalışmalarında destek buluyor mu derseniz, işte o tartışılır.
‘Tek Kişilik Ordu’ gibi çalışan Süleyman Özerol ile müzik öğretmeni Levent Çoban “Hekimhan Müzik Kültürü” adlı önemli bir çalışmaya imza attı. Özerol ve Çoban, Hekimhan yöresi halk müziği kültürünü çeşitli açılardan besleyen, yöredeki yaşanmışlıklar, gelenek haline gelen müzikli eğlentiler ile farklı yörelerle olan etkileşimlerini araştırdı. İkili, yazılı kaynakların yanı sıra bire bir yaptıkları görüşmelerle de çalışmayı zenginleştirdi.
Kitapta, Hekimhan’ın Müzikal Kimliği, Müziğin Hekimhanlılar İçin Önemi, Usta-Çırak Geleneği, Yörede Kullanılan Çalgılar, Yörenin İş ve Oyun Türküleri, Türkü Öyküleri Müzikle İlgili Kişiler, Derleme ve Notaya Alma Çalışmaları, Çeşitli Kaynaklarda Yer Alan Yöre Türküleri başlığı altında bölümler bulunuyor.

KENDİLERİ YAYIMLADILAR

Okurlarımızın, “Kitabı hangi yayınevi yayınladı?” dediğini duyar gibiyim. Farkındayım henüz yazmadım. Çünkü bir yayınevi tarafından yayımlanmadı bu kitap. Çok önemli bir çalışmaya imza atan Özerol ve Çoban bu kitabı kendi imkânlarıyla yayımladı. Amaçları kitabı satarak, para kazanmak değil... Süleyman Özerol ve Levent Çoban, yalnızca kültürlerine sahip çıkmak isteyen iki Hekimhanlı aydın...

HEKİMHAN'IN İLK YAZILI KAYNAĞI

Daha küçük yaşlarda Hekimhan’daki düğünlerde yaptığı video çekimlerinin yörenin farklı farklı kültür değerlerini keşfetmesini sağladığını belirtiyor genç müzik öğretmeni Levent Çoban… Üniversite öğrencisiyken Hekimhan Müzik Kültürü üzerine bir araştırma ödevi de hazırlayan Çoban, yörede söylenen türkülerin hepsine Arguvan Havası denmesi nedeniyle “Acaba Hekimhan’a özgü bir söyleyiş şekli yok mudur?” düşüncesinin peşinden gitmiş. Bu konuda en büyük destekçisi de Özerol olan Çoban konunun daha sonra genişlediğini ve böylece müzik konusunda Hekimhan’ın ilk yazılı kaynağını oluşturduklarını anlatıyor.

AYNI AİLEDEN 3 OZAN

Kitapta, 100 yıllık bir süreçte Hekimhan, Arguvan ve Sivas yöresi deyişlerinin yaşatılmasında büyük emekleri olan Ballıkayalı 3 ozanı da anlatıyor. Yusuf Başaran ve oğlu Mustafa Başaran, saz aşığı olarak işlevlerini yerine getirirken Mustafa Başaran’ın oğlu Hüseyin Başaran bu özelliklerle birlikte şairlik, yazarlık yönü ile de tanınıyor.

224 sayfalık kitabın 100 sayfasında müzikle ilgilenen kişilerin yer aldığını belirten Özerol, “Eğer sanatçılar ve zanaatçılar olmasa kültür ve sanatı geleceğe aktarmak kolay olmayacaktır. İcra ve aktarıcılık görevini yapan sanatçıları oldukça önemsiyorum,” diyor minnetle…
Sonuç ve öneriler bölümünde bir madde dikkat çekiyor: “Hekimhan yöresi türkülerini seslendiren sanatçıların söyleyiş biçimi ve özelliklerinin kayıt altına alınarak aslına uygun bir şekilde THM dağarcığına kazandırılmasının gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.”
Yalnızca bu tespit bile 224 sayfalık çalışma kadar önemli. Pek çok sanatçı repertuvarlarına aldıkları türküleri yakıldıkları yörenin söyleyiş biçimlerini dikkate almadan söylüyor. Hatta sözlerinde fütursuzca değişiklikler bile yapıyor. Aslını koruyarak yaşatmak, gelecek nesillere olan bir borcumuzdur...
Bazı sanatçıların üçüncü dizeyi, ‘Sordum sual ettim kimin yârisin’ ya da ‘Sordum soruşturdum kimin yârisin’ biçiminde değiştirerek okumasından çok, ezginin değiştirilmesi ve ağız yapısının bozulması üzerinde durmak istiyorum.
Okuyuşlarda bir koşutluk var ve dize sonlarındaki sahiplik (iyelik) eklerinin değiştirildiğini görüyoruz.

sarısın > sarısan
karısın > karısan
yarısın > yarısan
döküyü >dökiyi

Günlük yaşamda Arguvan’da ya da Hekimhan’da bu ağza rastlayamazsınız. Türkülerde Azeri-Türkmence lehçesinin etkili olduğu bazı bölgelerimizin söyleyiş özelliğini getirip yöremize yamarsanız olacağı bu!”
‘Hekimhan Müzik Kültürü’nü okuyacak olanlara Özerol’un Hüseyin Şahin ile birlikte hazırladıkları ‘Arguvan Türküleri/Halkbilimsel Bir Araştırma Denemesi’ adlı kitabı da öneriyorum.

Kaynak: https://www.birgun.net/haber/hekimhan-in-ilk-yazili-muzik-kaynagi-267457 (BirGÜN Gazetesi, 6 Eylül 2019)

17 Haziran 2019 Pazartesi

Yarbay'ın Feryadı, Yalaka Basın ve Sonuç

Yarbay'ın Feryadı, Yalaka Basın ve Sonuç

PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen hemşerimiz Yüzbaşı Ali Alkan’ın ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan, PKK’lı ve Fetöcü ilan edildi.
Kardeşinin cenaze töreninde üzerinde üniforması olduğu halde isyan eden hükümeti eleştiren sert sözler söyleyen Mehmet Alkan CHP’ye katılınca PKK’lı ve Fetöcü ilan edildi.
İktidar yanlısı bir gazetenin başlığı şöyle: “FETÖ ve PKK yanlısı eski Yarbay, CHP’ye geçti.”
PKK’lı teröristlerin katlettiği kardeşini toprağa verirken acısını dile getiren Alkan’a “PKK yanlısı” diyecek kadar onursuzluk gösterenlere gazeteci diyemiyorum.
Bakınız Mehmet Alkan ne diyor? “Merak ettiğim şu; Nasıl bu kadar gözleri dönebiliyor? Nasıl bu kadar vicdansızlaşabiliyorlar?”
Basında yer alan haberlere göre; Mehmet Alkan, ifadesinden gizli tanık Abdullah'ın gerçek kimliğini ortaya çıkardı.
TSK'da albay rütbesiyle görev yapan bu kişinin 2014 yılında idari görevde iken darbe girişiminden sonra aktif helikopter pilotu olarak görev almasının şaşırtıcı olduğunu belirten Alkan, şunları belirtti.
“Cemaatin içinde yetişen, büyüyen, Amerika'ya gidip Gülen'in elini öpen, sızdırılan akademi (kurmaylık sınavı) sorularını alan, katalog evliliği yapan ve himmet veren bu kişi hem görevde, hem soruşturulmuyor. Ben terör örgütü üyesi olarak soruşturuluyorum. Bu durum akla izana sığmaz.” (Basından)
Mart ayında (2017) karşılaştığımız Mehmet Alkan ile tanışma olanağım oldu. Yüzündeki acıyı unutamam...
Kardeşine Hak rahmet eylesin...
İkiyüzlülere de yazıklar olsun!
Kendini kul eden basına yazıklar olsun!
Yazıklar olsun insanlıktan çıkanlara!
Sonuç; Mehmet Alkan Aklandı...
Ve İşte Mehmet Alkan Aklandı...
Bazı çocuklarda ‘suçu üstünden atma’ ya da ‘suçu başkasına atma’ alışkanlığı vardır. Ülkemizde 2015 yıldan beri aynen bu uygulanıyor.
Fetullahçılar ödüllendiriliyor, kilit noktalara getiriyor, ilgisi olmayanları cezalandırıyor.
Kendilerini iktidara taşıyan ve sonra da ‘düşman’ ilan ettikleri Fethullah Gülen ile ilgili olmayan pek çok kişiyi onunla bağlantılı göstererek sicillerini bozan, bunların yaşamını zindan edenler olayların vebalinden kurtulamayacaklardır.
Konuda bir örnek de hemşehrimiz Mehmet Alkan...
Şehit kardeşinin acısını dile getirince Fethullahçı ilan edilmiş, hakkında bir sürü iddia ortaya atılan yarbay aklandı...
Ergenekon iflas etti, Balyoz iflas etti, Fetullah iflas etti...
Pek çok insanın canı yandı, yok oldu. Geriye kumpaslarda mağdur olanlar kaldı...
Yalancının mumu da yatsıya kadar yanacak...

18 Nisan 2019 Perşembe

“Dünya Sarı Öküzün Boynuzu Üzerinde Duruyor”

“Dünya Sarı Öküzün Boynuzu Üzerinde Duruyor” 



Bir siyasi Gaziantep'te bir açılışta halk için, “Öküzün trene baktığı gibi bakıyorlar” demiş, oldukça da tepki çekmiş. Gaziantep halkı ise bu sözü elbette ki sineye çekmiş
Öküz nedir çift sürmek döven sürmek Kaan çekmekte kullanılan etinden derisinden yararlanılan iğdiş edilmiş erkek sığırdır.
Argoda, ‘kaba dikkat etmeden davranan’ demektir.
Öküz sözcüğü ile birlikte kullanılan ve bu sözcükten türetilen sözcükler vardır. Öküz arabası, öküz damı, Tibet öküzü, öküzgözü, öküz balığı, öküz götü, öküzburnu, öküzdili, öküz soğuğu gibi…
Öküzle ilgili, ‘öküz gibi’, öküz gibi bakmak, ‘öküz altında buzağı aramak’, ‘öküzün trene baktığı gibi bakmak’ gibi deyimler vardır.
Öküz ile ilgili birkaç da atasözü örnek verelim. ‘İnek gibi süt vermeyen öküz, gibi kutan sürer.’
‘Öküz öküzün boynuzunda çamur görmezse korkmaz.’
‘Öküz öldü ortaklık bozuldu.’
Öküzgözü, papatya türünden olup ‘sığırgözü’ ya da ‘sarıpapatya’ denilen bir bitkidir.
Öküzgözü, tamamen sarı renkte (kaygana sarısı) çiçek açan, kuşburnuna benzeyen ağacın da adıdır.
Malatya Elazığ Adıyaman bölgelerinde yaygın olarak yetiştirilen çevremizde Arapgir üzümü adıyla bilinen öküzgözü, siyah iri taneli en iyi sofralık ve şaraplık üzüm türüdür. Elazığ ve Arapgir’de bulunan şarap fabrikalarında işlenir. Pek çok ünlü şarap markaları da ‘öküzgözü’ etiketini kullanırlar.
Akçadağ İlköğretmen Okulunda okurken hafta sonları Malatya’ya geldiğimizde Söğütlü caminin önünde el arabasında satılan öküzgözü üzümden 25 kuruşluk aldık mı yarım ekmek ile bize bir öğün yemek gibi olurdu. Ne zaman mı? Altmışlı yılların ortalarında…
Üemizde ‘Öküz’ adıyla gülmece dergisi çıkarılmakta olup aynı adda yeme ve eğlence yerleri vardır.
Öküz, edebiyat dünyasında da yer alır. Aziz Nesin'in Öküz Başkan masalında tilki ile sırtlanın öküzü kaplan ve aslanın karşısına rakip olarak çıkarmaları ve başkan seçilmesi anlatılır.
Samim Kocagöz, ‘Koca Öküzün Ölümü’ öyküsünde başkalarına çift sürmek ile geçimini sağlayan Yusuf'un öküzünün ölümü üzerine üzüntülerini anlatır.
Nazım Hikmet, ‘Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen’ olarak niteler kadınlarımızı…
Ayla Algan 1973 yılında ‘Koca Öküz’ şarkısını okur.

Koca öküz dizindedir dermanı dermanı
Ölme de koca öküz bu yıl da kaldır harmanı


Yeniden ‘öküzün trene bakması’ deyimine dönelim.
Bu çok basit görülebilir, bazı kişiler öküzü küçümseye bilir. Hor Görme aracı olarak kullanabilir. Bakalım Pir Sultan Abdal ne diyor?

Dağdan kütür kütür hezen indirir
İndirir de ateşlerde yandırır
Her evin devleğin öküz döndürür
İrençberler hoşça tutun öküzü

Öküzün damını alçacık yapın
Yaş koman altına kuruluk sepin
Koşumdan koşuma gözlerin öpün
İrençberler hoşça tutun öküzü

Abdal Pir Sultan'ım kaynar coşunca
Tekne hamur kalmaz ekmek pişince
Âdem at öküzün çifte koşunca
İrençberler hoşça tutun öküzü


1966-1967 yıllarında Saatli Maarif Kitaphanesi yayınları arasında bulunan Pir Sultan Abdal kitabını Malatya'da satın aldığımda, en çok hoşuma giden de iş bu şiir olmuştu. Tarımın direği öküzü, Pir Sultan 500 yıl önce böyle güzel anlatmış işte…
Şiirde geçen hezen, devlek, irençber, kuruluk, koşum gibi sözcükler pek çok kişi için anlam taşımayabilir. Ancak Anadolu yaşantısında bunlar önemli yer tutar. Tarım toplumunun olmazsa olmazlarındandır. Özellikle de büyüklerimizin ‘devlüp’ ya da ‘değlüp’ dediği insanların karınlarını doyurmak için gerekli olan ekmeğin hammaddesi olan buğdayın öğütüldüğü yerdir. Yani değirmendir. Bu da yaşamak, geçim sağlamak için yani ekmek kazanmak için yapılan eylemleri de kapsar. Geçimi sağlamayı, yaşamı sürdürmeyi simgeler değirmen. Değirmen dönmezse, yaşam sürmez…
Aslına bakarsanız eskilerin, “Dünya sarı öküzün boynuzu üzerinde duruyor” sözüyle anlatılmak istenen de budur. Bu da tarım olmadan dünyanın değirmeninin dönmeyeceği anlamına gelir…

(Malatya Söz Gazetesi, 18 Nisan 2019)

9 Nisan 2019 Salı

Halka Hakaret İstemiyoruz

Halka Hakaret İstemiyoruz


2 Nisan 2019 Salı…
Yılardır, aylardır halka hakaret edenlere 29 Mart 2019 tarihinde bir şiir yazmıştım. Bugün yeniden düzenledim, ‘Şiir Bir Soluklanmadır’ adlı şiir sitemde yayınladım.

Aylardır hakaret ediyorsunuz
Biz halkız hakaret istemiyoruz
Siz bizi insandan saymıyor musunuz
Biz halkız hakaret istemiyoruz

Şeytan gibi ara yerde kalmayın
Küfretmeyi özgürlükten sanmayın
Aklınızı başınıza toplayın
Biz halkız hakaret istemiyoruz

Kimisi çöp ile eşdeğerliyor
Kimisi halkı öküz ediyor
Kimisi ise adiler diyor
Biz halkız hakaret istemiyoruz

Zehrinizi salıp salıp durmayın
Hakaret ederek kalpler kırmayın
Kendi kendinizi bir şey sanmayın
Biz halkız hakaret istemiyoruz

Aklınız fikriniz paradan yana
Yaptığınız yakışmıyor insana
Süleyman söylüyor söz anlayana
Biz halkız hakaret istemiyoruz


Hekimhan dergisi 6. Sayı, Ozan Der Başvuru Formu ve Anıya Benzer (1998-2007) günlük dosyamın çıktısını almak için diske kaydettim. Dikmen Caddesi'nde Bankalar Durağında belediye otobüsüne binip Kızılay'a gittim. Kızılay birinci durağında yürüyen merdivenden inip normal merdivene geldiğimde bir kadının çantasına yardım etmek istedim.
“Çok ağır, genç birisini çağıralım” dedi.
Çantayı tuttum inmeye başlarken, “Ben 66 yaşında genç değil miyim?” diye espri yaptım.
Güleç yüzü daha da güleçleşti kadının. “Ne bileyim? ‘Yaş 35 yolun yarısı’ derlerdi” dedi.
“İsterseniz Güven Park çıkışında da yardım edeyim” dedim.
“Yok, çok teşekkür ederim” dedi ve sağdaki iniş merdivenine yöneldi. Ben de batı çıkışta yarıya kadar yürüyen merdivenden, diğer yarısı birkaç gündür bozuk olduğu için normal merdiveni kullanarak Güven Parka çıktım.
Seçim gününden beri Güven Parkın orta yolunun parke taşlarının onarımı yapılıyordu. Onarılan bölümün çevresini ip gerilmiş, minibüs durağına çıkan merdivenin önünde de üç kişi çalışıyordu.
Çiçek satan adama, “On sekiz yıldır Ankara'dayım, bu taşlar hep lakkır lukkur ediyor. Hele de Kumrular Caddesi'nde hemen her gün yedi yıl gidip geldim, aynı durumdaydı. Nasıl akıllarına gelmişse seçim günü onarmaya başlamışlar, fotoğrafını çekeceğim” dedim.
Adam, “Hele de yağmur yağdığı günlerde çok kötü oluyor” dedi. İple çevrili yerin fotoğrafını çektim, Kumrular Caddesi'nin başında ikinci binada bulunan Hekimhanlılar Derneği’ne gittim. Hekimhanlılar Derneği 30 yıla yakın bir zamandır Kumrular Caddesi'nde. Yani Ankara'da en merkezi bir yerde…
2001 yılında Ankara'ya geldik, bir yıl Eryaman'da oturduk, Maltepe Savaş sokağa geldik, burada yedi yıl oturduk ve hemen her gün Kumrular Caddesini adımladım Kızılay'a gelirken. On yıldır da Dikmen'de oturuyoruz ama yine de her gün Kumrular Caddesi'nde bulunan Hekimhanlılar Derneğine uğruyorum.
Savaş Sokakta otururken caddenin oynamış, bazı yerlerde kırılmış beton kaldırım taşlarına bakıp, “Çankaya Belediyesi bu caddeye neden bakmıyor?” diye düşünürdüm hep. Kaç kez takılarak düşme tehlikesi atlattım, kaç kez düşenlere tanık oldum.
Ankara Malatyalılar Derneği o zaman İzmir Caddesi'nde idi. Bir gün dernekte bu kaldırımla ilgili düşüncelerimi anlattım. Çankaya Belediyesi'nin bu caddeyi neden ihmal ettiğini sordum. Hemşerimiz Fevzi Özmen, “Bakmaz” dedi. Hayret etmiştim, “Neden bakmaz?” dedim. “Caddelerin bakımı Büyükşehir Belediyesi'ne ait” dedi. Sonra, “Zaten herkes öyle sanıyor” diye ekledi.
Malatya'dan yeni gelmiştim ve Büyükşehir Yasasını da bilmiyordum. Ancak konuyu çok ilginç buldum.
Büyükşehir Belediye Yasası ile iş alanı açılmış olmanın ötesinde büyükşehir olmanın çok da önemli bir konu olmadığını düşündüm. Bazılarının deyimi ile istihdam yaratmak gerçekleştirilmiş, üretim ekonomisi yerine getiririm ekonomisi düşünülmüş...

(Malatya Söz, 9 Nisan 2019)

20 Mart 2019 Çarşamba

“Boya mı, Peruk mu?”


“Boya mı, Peruk mu?”












Bir seçim öncesi anısı…

Halk Ozanları Kültür Derneğinde Yaşayan Ozanlar Belgeseli çekimlerimi sürdürüyorum...
10 Şubat 2015, Başkan Kenan Şahbudak çekim için gelenleri bildirdi. Kızılay’a giderken İbrahim Yedibela aradı, Zülfukar Bey kendisi ile ilgili kitap çalışmam için fotoğrafları getirmiş. Ali Tura geldi, birlikte derneğe gittik. Kanber Çeliker, Abidin Karabudak ve Nevzat Bayramoğlu ile çekim yaptım. Çekimden sonra Ali Tura ile Cezmi Orhan’a uğradık, yaşamöyküsünü aldık, Nejmi’ye uğradık, bilgisayar çıktısı alıp çıktık ve Hekimhanlılar derneğine gittik. Zülfukar beyin fotoğraflarını aldım. Düzeltmeye başladık, sonra çay ocağında ve Kanara’da devam ettik. İnternet kahvede diske baktık, Ali Bey gitti, ben de otobüs beklemeye başladım…
Kar yapmış ve her yer bembeyaz idi. Akşam olduğu için biraz da olsa ayaz vardı. Birçok otobüs gelip geçti Dikmen Caddesine giden belediye otobüsü bir türlü gelmedi. Sıkıntıyla beklerken biraz oturayım dedim ve durağın oturağına oturdum. Sağ yanıma birisi geldi dikeldi, hafifi kokusundan ve davranışlarından içmiş olduğu belli oluyordu. Biz içtiğimiz zamanlarda gece bir ikide eve giderken adam dokuz buçukta evine dönüyordu.
Kendince bir şeyler söyledi. Ayakkabı kutusu, AKP sözcükleri dikkat çekiyordu.
“Maliye Bakanı Mehmet Şimşek benim yakınım olur” dedikten sonra bir süre bekledi, Sorular sormaya başladı, ben de yanıt verdim hiç üşenmeden…
“Emekli misin, çalışıyor musun?”
“On yedi yıldır emekliyim” dedim.
Beni yan gözle süzüyor, inceliyordu.
“Kaç doğumlusun?” dedi.
“1953” dedim.
“Saçın boya mı peruk mu?” dedi.
“Beyaza boyamayı düşündüm bir zamanlar” dedim.
"Ne zaman emekli oldun?” dedi.
“On yedi yıl oldu” dedim.
Adımı sordu, söyledim. Nereli olduğumu sorup hemen ardından, “Pötürgeli misin?” dedi ben yanıt vermeden.
“Tövbe de” dedim.
“Niye ki?” dedi.
“Evliya Çelebi 'Hasudu Malatya' demiş, ben demiyorum” dedim.
“Ya neresindensin?” dedi.
“Hekimhanlıyım… Hekimhan, Arguvan aydın bölgesi” dedim.
“Benim ayakkabı kutum yok”, “Damadım AKP’li ama AKP’ye oy yok”, “Sen AKP’liye benziyorsun diye cümleleri sıraladı cümleleri. Elini bozkurt işareti yaptı, “Buna oy ver CHP’ye ver ama AKP’ye verme” dedi. Durdu, yine elini bozkurt işareti yaptı ve “Ben buna oy verdim. Mansur Yavaş’a, Alper Taşdelen’e oy verdim ama AKP’ye oy yok!” dedi.
“Kaç dakika oldu bekliyoruz, bu otobüs de nerede kaldı?” diye söylendim.
“Ben şimdi Tayyip’e telefon ederim otobüs gönderir bizi alırlar dedi ve cep telefonunu çıkarıp, “Alo Tayip, biz Süleyman ile güven Parkta durakta bekliyoruz, bir otobüs gönder, bizi alsınlar “ dedi.  Sonra, “Sigaran var mı?” dedi. Sigarayı altı yıl önce bıraktığımı söyledim. İçki de içmezsin öyleyse dedi. İçkiyi de yirmi yıldan fazla süre önce bıraktığımı söyledim.
Yavaşça, “Nerede içtin? Tek başına değilsindir herhalde?” dedim.
“Yok, dört arkadaş emekli Öğretmenler Lokalinde içtik, hesap da ortak” dedi. Oranın müdürünün köylümüz olduğunu söyledim. Kendisi ise şeften, garsonlardan söz etti. Ben de, “onları tanımam, derneğin müdürü bizim köylü” dedim.
Camiden, duadan söz etti, bir sure okudu.
“Sen AKP’lisin mutlaka, rakı da içmezsin” dedi.
“Camiye de gitmem, rakı da içmem” dedim.
Kaç doğumlusun?” dedi.
“1 Kasım 1953" dedim.
Kasım ayı doğumlu olduğumu anlayınca. "Benden küçükmüşsün, ben Mart doğumluyum” dedi. Yine saçıma bakıp söylendi.
“Boyuyorsun mutlaka” dedi.
Biraz dolaşıp yine yanıma geldi.
“Çalışıyor musun, emekli misin?” dedi.
“On yedi yıl oldu emekli olalı” dedim.
“Ben kimim biliyor musun?” dedi. Yanıt beklemeden,  “İkizlerin dedesiyim” dedi. Maliye bakanının damadı ve Batmanlı olduğunu söyledi.
“Şimdi ben Tayyip’e telefon ederim otobüs gönderir bizi alırlar” dedi ve cep telefonunu çıkarıp, “Alo Tayip, beni dinle, biz Süleyman ile güven Parkta durakta bekliyoruz, bir otobüs gönder, bizi alsınlar “ dedi, bana döndü, “Tamam, bizi alacaklar” dedi.
“Kaç doğumlusun?” dedi, ardından, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben ikizlerin dedesiyim” dedikten sonra, “Sen AKP’liye benziyorsun ama sakın oy verme. Vereceksen ya buna ver” elini bozkurt işareti yaptı, “Ya da CHP’ye ver, sakın AKP’ye oy verme dedi.
Yine saçıma bakıp, “Boya mı, peruk mu?” dedi.
“Kendi saçım dedim.
“Yok, yok sen AKP’lisin” dedi
Aradan kırk dakika geçti ve hala belediye otobüsü yok…
Kalkıp minibüs durağına gittim, minibüse bindim. Yolda biraz önceki yaşadıklarımı not ederken üç durak geçtiğimi sonradan fark ettim. İnip karda zorla yürüyerek Veda sokağından inip eve geldim.