30 Ağustos 2018 Perşembe

10 Ağustos 2018 Cuma

Aksaraylı Mahmut Makal’ı Tanımıyor

Aksaraylı Mahmut Makal’ı Tanımıyor

Mahmut Makal İle Eğitimciler Evinde
(Ankara, 18.04.2013)
Süleyman ÖZEROL
Mahmut Makal'ın anısına... 
(10 Ağustos 2018)

Saat 14’e yakın Bankalar caddesinde ilerlerken bir levha dikkatimi çekti: Demlik Cafe-Kültür Evi. İkinci kata çıktım, Malatya’dan geldiğimi, kahvenin her yerde bulunduğunu, levhadaki “kültür evi“ söylemi üzerine çıktığımı söyledim, işletmeci ile merhabalaştım. Çay isteyip kitaplara göz attım, daha çok klasik yapıtlar vardı. Çay geldi, bir yandan içerken bir yandan da metin Özer’i arayıp konuştum. Yemek yiyormuş, sonra Bahri Çavuşoğlu ile Güzelyurtlular derneğine gidecekmiş.
“Merhaba Gülü” yazımı okuyup okuyamadığını sorduğumda, okuyamadığını söyledi. “İnternete giremiyorum, ancak sen gelesin ki” dedi. Alışması gerektiğini söyledim. “Pazartesi kurs yerinde girerim” dedi. Bilgisayar alma konusunu gündeme getirdi yeniden. Alacak gibi…
Daha önce Hamdi ile görüştüğünü söylemişti, onun mail adresi varsa göndermesini, Suriye’den bir talibin istediğini söyledim. “Malatya’ya ne zaman geleceksin?” dedi. Bülent Yalvaç’ın programı için gelebileceğimi söyledim.
İkinci çayı küçük bardak olarak söyleyip, kitaplığa yeniden göz atarken, “Aksaraylı yazarların kitapları da var mı?” dedim. Esmer işletmeci, ”Sanmıyorum, Aksaray’da yazar var mı ki?” dedi. Neden olmasın? Mahmut Makal’ı tanımıyor musunuz?” deyince, “O da kim?” dedi. Tanınmış bir yazar olduğunu söyledim. Çayı içerken geldi karşıma, “Oturabilir miyim?” dedi, konuşmaya başladık. Buralıymış, ama Antalya’daymış, eşi Türkçe öğretmeniymiş. Gençlerin yozlaşması konusunu gündeme getirdi, derken konular birbirini kovaladı, oldukça sohbet ettik.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Mahmut Makal ve yapıtını temel alarak yazdığı “Sakal Makal Yahut Aferin Oğlum Ahmet Bu Yolda Devam Et” şiirinden ilk bölümü okudum.

“Herifçioğlu Sen Mişel’de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal’ı”

Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni karası
Cebinde dört dilberin telefon numarası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi
Uyyy!.. yesun oni nenesi
Yesun oni nenesi


“Deneme mi yazıyor?” dedi. Deneme, anı, öykü türlerinde yazdığını, çok sayıda yapıtı bulunduğunu söyledim. Çeşitli konulara girdik, konuştukça konuştuk. Bir genç daha geldi, o da katıldı konuşmamıza. Yahudi, Kürt, Ermeni ulusları ile ilgili iyimser düşünmedikleri görülüyordu. Bir grup kız öğrenci geldi oturdu, bir süre sonra üst bölüme çıktılar, sonradan gelen de çıktı. Biraz daha konuştuk, telefon geldi ve işletmeci çıktı. Ben de kalkıp hesabı vermek istedim, almamasını söylemiş… Teşekkür edip çıktım…
“Aksaraylı Mahmut Makal’ı niçin tanımıyor?”
Bu sorunun yanıtı aslında içinde…


18 Ekim 2008-Aksaray

31 Temmuz 2018 Salı

Tanrının Evini Yıkmak

Tanrının Evini Yıkmak

Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Acıyı Bal Eyledik” şiiri başta olmak üzere bazı şiirleri bazı sanatçılarca seslendirilmiştir. 1927'de Sivas'ın Gürün ilçesinde doğan Korkmazgil’in şiirdeki şu dizeleri unutamam;

Hor baktık mı karıncaya
Kırdık mı kanadını serçenin
Vurduk mu karacanın yavrulusunu
Ya nasıl kıyarız insana


Anadolu insanı, insanı en değerli yaratık (Eşrefi Mahlûkat) olarak kabul eder ve başköşeye oturtur. İnsanı, “Ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyen tanrının insanı kendi nurundan ve kendi suretinde yarattığına inanır. İnsanı “tanrının evi” olarak da kabul eder. İnsanı katletmeyi, yok etmeyi, “Tanrının evini yıkmak” olarak değerlendirir.
İnsanı bu denli yücelten, ululaştıran birilerinin katletmek, yok etmek, yakmak, zarar vermek gibi eylemlerde bulunmasını düşünebilir misiniz?
Ancak bu eylemleri din adına yaptıklarını söyleyerek insanlık suçu işleyenleri gördüğümüzde insanlığımızdan utanırız.

Gelin dinin ne olduğuna bakalım…
Din, insanları Tanrıya bağlayan kutsal bir bağdır. Akıl sahibi olan insanları kendi seçimleri ile bizzat hayırlı olan şeylere götüren kutsal bir yoldur. Bütün dinlerde var olan ortak olgu, insanı doğru yola ulaştırmaktır. Ortak olan kavramlar da yol, inanç, töre ve kulluktur. Ancak kulluk; körü körüne boyun eğme değil, kul hakkına saygı duyma temelinde olmalıdır. Kul dediğin insanı Kâbe bilmeli, her şeyden üstün tutmalıdır.
Durum böyle olmasına karşın pek çok söylem ve eylemi din adına gerçekleştirdiklerini dile getirenlerin hiç de din ile ilgileri olmadığını görürüz. Dini kendi çıkarlarına göre kullanma, alet etmeden başka bir şey değildir yaptıkları…

Hasan Hüseyin’e verelim yine sözü:

Gün gün ile barışmalı
Kardeş kardeş duruşmalı
Koklaşmalı söyleşmeli

Ve daha sonra şöyle der;

Kör olasın demiyorum
Kör olma da
Gör beni


2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta 37 insanı yakan, yakmayı seyreden, alkış tutan, sevinenler bugün de Yunanistan’daki yangında olanlara aynı davranışları göstermekle insanlık dışı yaratıklar olduklarını bir kez daha kanıtladılar. İnsanlık değerlerini hiçe saydıkları, kör oldukları bir kez daha ortaya çıktı. Doğal yapının ağaç, hayvan ve insanlar ile birlikte yanıp yok olmasını dileyenlerin her yeri beton yapanlarla aynı düşüncede oldukları da başka bir gerçek…
Gericiler, yobazlar, cahiller din ve Tanrının ardına sığınarak Tanrının evini yıkmayı seviyorlar. Çok yazık, çok yazık…

(Malatya Söz, 28 Temmuz 2018)

16 Haziran 2018 Cumartesi

Babamın Şiirleri ve İki Baba Şiiri

BABAMIN ŞİİRLERİ VE BİR BABA ŞİİRİ













Babalar Günü deyince hep aklıma babam, "Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi', babamın şiirlerini topladığım ve 2009 yılında Hollanda Twente Üniversitesi Araştırma Görevlisi kızım Gül Özerol'un katkılarıyla basılan 'Babamın Şiirleri' kitabım aklıma gelir.
Can Yücel babasına yazdığı şiirde, "Hayatta ben en çok babamı sevdim" der. Zaten şiirinin adı da böyledir. Babası Hasan Ali Yücel, 'Çağın en güzel gözlü maarif müfettişidir."Kitabımın giriş yazısından bölümleri sizinle paylaşmak istiyorum.

BABAMIN ŞİİRLERİ

Can Yücel, babası Hasan Ali Yücel için yazdığı şiirinde böyle der. Bu dize aynı zamanda şiirin de adıdır. Ben de Can Yücel’e katıldığım gibi, buna babamdan oldukça etkilendiğimi eklemeliyim. Resim yapmak, şiir yazmak, not tutmak, çeşitli el becerileri; kalıtsal özellikler hep yansımış!Çiftçiliğin yanında duvar ustalığı, marangozluk, soba boru yapımı-onarımı, kap kacak onarımı ve daha birçok alanda becerisi olan babamın bir defteri vardı. Bu defterde neler yoktu ki? Askerlik dersleri, resimler, anılar şiirler... İlkokulda var olan resim yapma ve şiir yazma hevesimi, Akçadağ İlköğretmen Okulunda okurken babama özenerek sürdürdüm. Hatta bir defter (Hayır, iki defter) de ben düzenledim. Babamın eski defterindeki birkaç şiiri kendi defterime de yazmıştım. Bugünkü yazdıklarımın temelini oluşturan yazılar o defterlerle başlamıştı.II. Dünya Savaşının ülkemizi dolaylı da olsa etkilediği yıllarda yedi-sekiz yaşlarında babasız kalıp, zor yaşam koşullarında beş nüfusun geçimini annesiyle birlikte sağlamaya çalışmış, oldukça zeki olmasına karşın kimsesizliği nedeniyle ilkokuldan sonra okula gidemediğinden bizzat yaşama atılması deneyimlerinin gelişmesinde büyük etken olmuş, zamanla duygu ve düşüncelerini yazarak dile getirmiş.1954–2002 yılları arasında yazmış olduğu şiirleri birçok kez gözden geçirerek bir defterde toplayınca 70–80 sayfayı bulan bir şiir dosyası oluştu. Kendi kaleminden yaşam öyküsünü ve şiirle ilgisini anlatan bir yazı yazmasını istedim. Yazdığı yazıyı da önsöz niyetine düzenledim (2002). Daha sonra bazı şiirlerini de ekledim. Böylelikle, şiirleriyle birleştirerek yarım yüzyıllık şiir serüveninde yazmış olduklarını bir arada sunmuş oluyor ve kendisine armağan ediyorum.Babamın şairlik savı olmamasına karşın süreçte gelişen şiirlerini halk şiiri ile ilgilenenlerin değerlendirmeleri elbette ki her zaman bizim için birer ışık olacaktır.Saygılarımla... (Malatya, Ağustos 2009)

* * *
'Babamın Şiirleri' kitabımdan söz ettim, şimdi de baba ile ilgili şiir yazan Sayın Rıza Turhan'ın şiirini paylaşmak istiyorum. 
Kalemine sağlık.
Analardır adam eder adamı ama ata hakkını da unutmamak gerek.
Tüm babalara saygıyla...

O BENİM BABAMDI

O benim babamdı
Şafakla uyandırdı
Amele elleriyle
Avuç avuç su çarpar yüzüne
Ağzına bir iki lokma ekmek neyim atıp
Tozlu şapkasını vurup vurup dizine
Orağı elliği belinde
Giderdi gör kimin isine
Gög gözlerinde
Her zaman hüzün sarılığı vardı
Sesi güzeldi ama
Nedense türkülerini
Çoğunlukla ıslıkla çalardı
Hatır gönül kırmaz
Öfkesini içinde parçalardı

O benim babamdı
Amele ırgat çoban
Başkaları takvim dallarına tütün sarardı
O okur
Şapkasının zulasında saklardı
Çocukları için düşerdi yollara
Adana elleri yağmur sel
Kan sıcak
Bayır toz diken
Yorgun argın
Ağrı sızı
Okuttu bizleri teriyle
Işığı hep severdi

Rıza TURHAN

28 Mayıs 2018 Pazartesi

‘En Üst Kimlik Malatya’

‘En Üst Kimlik Malatya’ 
Ankara Malatyalılar Derneği Başkanı Battal Yıldız'ın Ankara milletvekili adayı olmak üzere istifası sonucunda yönetim kurulu başkanlığa seçilen Süleyman Bilgili birlik beraberlik çağrısı yaptı. ‘En Üst Kimlik Malatya’ diyen Bilgili, Malatyalıların Ankara’da sesi soluğu olan Ankara Malatyalılar Derneği Ankara’da bulunan bütün derneklere birlik beraberlik içinde olacaklarını ve Malatya üst kimliğini en üst seviyeye çıkarmak için çalışacaklarını belirtti. Ankara Malatyalılar Derneği Başkanı Süleyman Bilgili, dernek müdürü Yusuf Gül ve yönetim kurulu birlik beraberliğin önemine vurgu yaparak ‘Malatya ortak sevdamız’ diyorlar. 

İşte dernek başkanı Süleyman Bilgili'nin yapmış olduğu yazılı basın açıklaması… 

Değerli Hemşerilerim, 
Ankara Malatyalılar Derneği Başkanımız Sayın Battal Yıldız beyin Ankara milletvekili adayı olmak üzere istifası sonucunda yönetim kurulu başkanlığa seçilmiş bulunmaktayım.
Ankara Malatyalılar Derneği bir üst çatı derneği olup, Ankara’da yaşayan Malatyalı hemşerilerimizin kurmuş olduğu 20’nin üzerindeki köy ve ilçe derneklerinin bir araya gelip oluşturduğu bir dernek olup, “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” düşüncesi ile hareket etmektedir.
Ankara’da bulunan yaklaşık 80.000 malatyalı hemşerilerimize ulaşmaya çalışarak aralarında köprü olmaya, iyi günde kötü günde birlikte olup Malatya Kültürünü Ankara’da yaşatmaya çalışıyoruz.
Malatya’nın sesi olup yola çıkan tüm yönetim kurulu üyelerimizle dernek başkanlarımızla, gençlik temsilcilerimizle, kadın kollarımızla aynı anlayışta yolumuza devam edeceğiz.
Ankara’da olan tüm kurumlarla hemşeri dernekleri ile diğer derneklerle iyi ilişkiler kuracağız.
Her alanda güçlü olacağız.
Bürokraside, ticarette, eğitimde, sağlıkta, sporda…
Kısaca her alanda sizlere layık olmaya çalışacağız.
Malatya'mızın bir arada yaşama kültürünün yüzü olup hoşgörü ve kardeşlik duygularımızı yaşatmaya devam edeceğiz.
Ankara Malatyalılar Derneği, ilke olarak şimdiye kadar bir birliktelik sağlamış ‘En Üst Kimlik Malatya’ sloganıyla hareket ederek bundan sonra da yeni bir rehber aramayarak siyasi ve şahsi çıkarların dışında kalmak üzere siz hemşerilerimizle beraber olmak istiyoruz.
Bir önceki dönemlerde görev yapan Sayın Yakup Demir ve ekibine, görevi teslim aldığım Sayın Battal Yıldız başkanımıza, dernek başkanlarımıza, kadın kollarına, gençlik kollarına ve dernek müdürümüze, siz değerli hemşerilerime teşekkür ederek, sizlerle yola devam etmekten onur duyacağımı bildiririm.
Başarının doyumu yoktur, başarısızlığın bahanesi olamaz…

Süleyman BİLGİLİ
Ankara Malatyalılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

17 Mayıs 2018 Perşembe

Malatya ve Malatyalılık

Malatya ve Malatyalılık











1999 yılında Kızım Gül Endüstri Mühendisliğini, 2000 yılında büyük oğlum Ozan Makine Mühendisliğini bitirdiğinde ODTÜ'de iki bitirme törenine katılmıştım. Uzun zamandır da gitmemiştim. 9 Mayıs 2018 günü ODÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Aysıt Tansel Av. Ömer Erdoğan ile beni öğle yemeğine davet etmişti. Kızılay’da Güven Park’ta buluştuk ve minibüs ile yola koyulduk. Konu Malatya’dan açılınca Ömer Erdoğan, Malatyalının her devirde güçlüden yana olduğunu, bilim, eğitim, liyakat gibi değerlerin göz ardı edildiğini söyledi.
Belki bu değerlendirme çok basit gibi görülebilir. Ancak gerçeklik payını çok yüksek oluşunu unutmamak gerek…
Malatya bir zamanlar ülkemizde pek çok konuda önde gelen bir il idi. bugün bunu göremiyoruz…
2017 yılına ait bazı verilere göz attığımızda şunlar çıkıyor karşımıza.
Gelişmişlik yönünde 81 il içinde 53. sırada…
Eğitimde 34. sırada…
Yaşanabilir kentler sıralamasında ön sıralarda yok…
Ekonomide sıralamasında ön sıralarda yok…
Kültür sanat alanında sıralamasında ön sıralarda yok…
Sağlık ağırlığında sıralamasında (TÖTM’ne karşın) ön sıralarda yok…
Ve daha başka birçok toplumsal konuda ön sıralarda yok…
Bir şey var; kayısı üretiminde ilk sırada…
Ülke pazarında 20-60 TL arasında fiyat bulan kayısı üreticiden beş on liraya alınırken de ilk sırada…
Malatya’da Malatyalılar Derneği neden kurulmuştu? Raşit Kısacık ve Erdal Karabağ başta olmak üzere diğer arkadaşlara da sormak gerek…
Yetmişlerin ikinci yarısında, 12 Eylül döneminde ve sonrasında ülkede yaşanan olaylar Malatya’da da yaşandı. Özellikle devlet destekli bazı siyasi grupların baskıları sonucu Malatya, Malatya olmaktan çıktı. Binlerce yıldır Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’yu Orta ve kuzey Anadolu’ya bağlayan geçit noktasında bulunan Malatya hem olaylardan hem de göçlerden nasibini aldı. Özellikle kent merkezi göçlerle gerici, tutucu bir yapı kazandı.
Turgut Özal’ın zamanında T.Ceza Yasasının 141-142 ve 163. maddeleri kaldırıldığında var olan gerici yapılanma palazlanırken 141 ve 142. Maddeler başka maddeler ya da yasalarla etkisini sürdürdü. Yetmedi OHAL ya da başka yollar denendi.
Abdi İpekçi ve Ümit Kaftancığoğlu’ndan Necip Hablemitoğlu’na, Eşref Bitlis ve Uğur Mumcu’dan Ali Gaffar Okkan ve Behçet Oktay’a kadar pek çok beyin takımı katliamlarla yok edildi. Hala failleri bulunamayan katliamların üstü topraklandı. Yetmedi toplu katliamlar gerçekleştirildi. Daha da yetmedi ülkenin Para her şeyden üstün tutularak din siyaset ve ticarete alet edilerek ve siyasi erk kullanılarak kilit noktaları ele geçirildi ve istedikleri oldu. Demokratik uygulamaların, bilim, eğitim, kültür, sanatın yerine dinsel uygulamaların önü açıldı. Bununla birlikte ayrıştırma hızla yayıldı…
Başka siyasi görüşten olanlar zürriyetsiz, cibilliyetsiz, çöplük gibi görülerek; halka çeşitli söylemlerle hakaret edilerek kin, nefret ve ayrıştırma politikaları geliştirildi. Bir zamanlar “Tükürük Edebiyatı” yapılan Malatya da bütün bunlara ayak uydurmakta geç kalmadı. Gerçi Malatya’da Malatyalılık da kalmadı ya…
Demek ki Ömer Erdoğan’ın değerlendirmesindeki gerçekçilik payı oldukça yüksekmiş…
Belki de Malatyalı bu; Evliya Çelebi'nin Malatyalısı...
Ne demişti Evliya Çelebi?
‘Hasudu Malatya…’
Dileriz bunlar yeniden olmaz…


(Malatya Söz Gazetesi, 11 Mayıs 2018)

1 Mayıs 2018 Salı

Bin Dokuz Yüz Yetmiş Yedi/Unutulmaz Yılın Adı

Bin Dokuz Yüz Yetmiş Yedi/Unutulmaz Yılın Adı

1977 yılında yaşamımda önemli dönüm noktalarını oluşturan bazı olayları yaşadım. Ortaokulun ilkokulumuza taşınması, kızım Gül’ün doğumu, 1 Mayıs kutlamaları, 5 Haziran seçimleri, Malatya’da saldırıya uğramam bunlardan bazılarıdır.
1976-1977 öğretim yılının ikinci yarısında ortaokulun öğrenim gördüğü eski ilkokul binasına çürük raporu verilince ortaokul bizim binaya taşındı. Ortaokul öğrencilerinin bizim binada derse başlaması ile ikili öğretime geçtik. Araç gereç odamız ortaokulun müdür odası oldu. Araş gereçler de beslenme odasına taşındı. Kıbrıs Çıkartmasından itibaren süttozu ve diğer yiyecek yardımları kesildiğinden beslenme odası kullanılmıyordu. Öğretmen odamız yoktu. İki müdür odasını da ortaklaşa öğretmen odası olarak kullanıyorduk. Ortaokulda, ilkin fen bilgisi olmak üzere birçok derse ücretli olarak girdim.
Kardeşim Yusuf yanımızda kalıyor, ortaokulda okuyordu. Ahmet Özbay’ın oğlu Özgür, Halil Özbay’ın kızı Dilek ve bizim Ozan bazen bir araya gelip oynuyorlardı. Çoğunlukla Yusuf onlara göz kulak oluyordu. Bahar mevsimiyle birlikte kır gezilerine gitmeye başladık. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını hazırlıkları da sürüyordu. 22 Nisan 1977 günü bir kızımız dünyaya geldi. Bu zamanlar Urfa’nın gül mevsimi olduğundan adını Gül koyduk.
Âşık Emekçi’nin bir kaseti çıkmıştı. Kasette ‘Ali Haydar’, ‘Maden Ocağı’, ‘Ali Emmi’, ‘On Sekiz Mayısı Unutmam’ gibi türküler vardı. Âşık Emekçi’nin sesi de çok güzeldi. Bu kasetten yirmi yıl sonra yine kaset yaptığında hala da güzel olduğu görülüyordu. Hele de, “Çiçekleri sevdirmezler-Ağla Kızılırmak ağla” türküsündeki cura sesi, içimden çıngıların çıkmasına neden olan bir sestir. Aynı yıllarda Şivan ve Şiyar da Kürtçe kasetler yapmışlar ve bunlar gizli gizli yayılmaktaydı. Kürtçeden hiç anlamama karşın, müzikleri beni çok etkiliyordu. Uzun havalardaki keman ve kaval sesleri daha başka bir etkiliyordu.
Zaman zaman arkadaşlarla bir araya gelip çalıp çağırmalarımız olmuyor değildi. Ancak dinlemek ayrı bir olaydı. Bir yandan Bağdat Radyosunun Türkmence Kısmını dinlerken bir yandan da Malatya’da yayın yapan Şehit Kemal Özalper Endüstri Meslek Lisesi Eğitim Radyosunu dinliyordum. Bu radyolardan bazı türküleri de kasete alıyordum. 1974 ya da 1975 yılında kaydettiğim Kerkük türküleri kaseti var hala…
Derken 1 Mayıs işçilerin, emekçilerin bayramı geldi. İstanbul Taksim Meydanında kırktan fazla insan can verdi, yüzlerce hatta binlerce insan yaralandı. Halen o olayın psikolojik etkisini taşıyanların ifadelerine tanık oluyoruz. Ne olmuştu da işçi bayramı kan gölüne çevrilmişti? Ne olacaktı ki? Birileri ortalığı bulandırıp balık avlamak istiyorlardı! Zaten bu balık avı uzun süreden beri sürüyordu ya…
Ruhi Su, “Sabahın bir sahibi var” adlı kasetinde sözü ve müziği kendisine ait olan “Şişli Meydanında Üç Kız” türküsü ile 1977 yılının 1 Mayısını anlatır.

Şişli Meydanı'nda üç kız
Biri Çiğdem, biri Nergis
Vuruldular güpegündüz
Sorarlar bir gün, sorarlar
Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar
Biter bu dertler, acılar
Sararlar bir gün, sararlar


Bin dokuz yüz yetmiş yedi
Unutulmaz yılın adı
Bir Mayıs bayramı idi
Sorarlar bir gün, sorarlar 

Bağlantı

Beş yüz bin emekçi vardık
Taksim Meydanı'na girdik
Öyle bir İstanbul gördük
Sorarlar bir gün, sorarlar
Bağlantı 

Al gözlerim seyir eyle
Birin bırak, birin söyle
Bu yeryüzü ilk kez böyle
Bir İstanbul görüyordu
Kucaklayıp sarıyordu
Bağlantı 

Süleyman ÖZEROL:
Anıya Benzer, s.147 (Basılmamış kitaplarımdan)