6 Ağustos 2024 Salı

Gürgür Dede Üzerine

'Gürgür Dede' Üzerine

Babam Hasan Özerol, kırklı yıllardan itibaren yaşantı örneklerini, bazı gelenekleri yazmıştı. Ben de 2020 yılında Babamın Yazdıkları adıyla kitap olarak yayınladım. Ayrıca soyumuzla ilgili bazı anlatımları da yazdırmış, böylelikle bir çizelge hazırlamıştık. Bu çizelgede Şah Veli Dede ve Şah Hüseyin dedemizden bugüne kadar soy ağacını düzenledik.

Hem 1991 yılında aramızdan ayrılan babaannem Satı Özerol hem de 2019 yılında aramızdan ayrılan babam Hasan Özerol yaşamlarının sonuna kadar belleklerinden hiçbir şey kaybetmeden öğretici aydınlatıcı bilgilerini aktardılar, ben de bunları kaydettim, yazdım ve yayınladım. Babamın dedesi Abbas, annemin dedesi Göğ Cafar, Alvar'a göçmüş olan Ali Çavuş ile kardeşmiş.
Babaannem sıkça Alvar’a göç eden Ali Çavuş Emmimden söz ederdi. Benim doğduğum evi, Ali Çavuş Emmi bize armağan etmiş, arazilerini de İmam Dede satın almış. Ali Çavuşun Damı dediğimiz ev, yolun kenarında Hasan Köse'nin eski damının yapışığında, önde küçük bir girişi olan tek bir odadan ibaretti. 1953 yılının son günlerinde burada doğmuşum.
Babam İmam Dededen ustalık öğrenmiş, ilk olarak 1959 yılında eski evimizin yerini, 1962 yılında da üst katı yapmıştır. Üst katı yaparken Mayıs ayında öğrencilerin diploma fotoğraflarını çekmeye gelen Yahya Alpay'a geleceğe bir anı olsun diye evin fotoğrafını çektirdi. Yahya Alpay, körüklü makinesini Ali Çavuş Emminin damıyla Hasan Köse'nin damının köşesine kurmuştu.
Gürgür Dede’nin doğum tarihi olarak çeşitli kaynaklarda 1907, 1908, 1909, 1911, 1912 yıllarını görüyoruz. Ebem Satı Özerol, Ali Çavuş’un büyük oğlu Yusuf Çalışkan ile emsal olduğunu söylerdi. “Gürgür benden bir iki yaş büyük” derdi. Ebem nüfusta 1328, yani 1912 doğumlu görünüyor. Ancak Balkan Savaşı’nı anımsayan birini daha büyük olması gerekmez mi? Gürgür Dede de 1327’li olduğunu söyler. 1912 yılında ebemin en azından dört beş yaşında olduğunu düşünürsek, doğum tarihini 1907-1908 tahmin ediyorum. Gürgür Dedenin mezar taşına yazılan 1322 tarihinin (1907) tarihinin de en uygun doğum tarihi olduğunu düşünüyorum.

‘Gürgür Dede’ Adı Nereden Geliyor?

Yusuf Çalışkan’a Gürgür Dede derlerdi. Kendisine neden Gürgür takma adının verildiğini, yazar adını belirleyemediğimiz gazete kesiğindeki yazıdan aktaralım.
“Dedeme Gürgür Ağa derlermiş. Bir zaman Kerbela'ya gitmiş. O ziyarette demiş ki; ‘Benim bir torunun olursa adını Gürgür koyacağım.’ İşte oradan kalmış.”
Baba Gürgür, dünyanın en önemli petrol üretim merkezlerinden birisi olup, Kerkük bölgesinde bulunur. Gürgür Dede’nin, “O ziyaret” dediği, Gürgür Baba, Bağdat bölgesinde bir Alevi ziyareti olan Gürgür Baba Tekkesidir. Tekke de Bağdat, Rusafa Bölgesi'ndeki Meydan Mahallesi Sug Harac (Bitpazarı) olarak bilinen bölgenin yakınında bulunur. Kalıntılarının 2000 yılına kadar kaldığı bilinir. Gürgür Baba adlı zatın da petrol yataklarıyla alakalı kerametleri olduğuna da inanılır.

***

Gürgür Dede hep, “Mezirme'de de doğmuşum” der. Demek ki babası Bicir’e asker arkadaşını ziyaretine gidip gelirmiş ve de sonradan Alvar'a yerleşmiş ve bu çevrede dedelik hocalık yapmış.
2012 yılında Vayloğ Dede kitabını yayınlandığımda 36 sayfa idi. Bugün beşinci düzenleme ile hazırladım ve 150-160 sayfaya ulaştı. Şah İbrahim Veli Ocağının önemli dedelerinden olan Vayloğ Dededen sonra Gürgür Dede’nin de yaşam öyküsü ile ilgili bir kitap hazırlamayı ta o zamandan düşünüyordum.
Diyanet İşleri Başmüfettişi Abdülkadir Sezgin, 80'li yılların sonlarında Malatya’ya geldiğinde müftülükten önce Gürgür Dede’ye konuk olur ve onunla sohbet edermiş. Abdülkadir Sezgin'in elinde mutlaka notları kaynakları vardır diyerek ondan bilgi alacağımı düşünüyordum. Ankara'da Malatya Günlerinde Arguvan bölümüne bir gün uğradığımda uzunca boylu, kara kaba kaşlı, bıyıklı, hafif sivri çeneli, keskin bakışlı birinin oturduğunu gördüm. Beni gören oradaki kişiler, “Hah, işte Gürgür Dede’nin en yakın akrabası geldi” dediler. Anladım ki önce dedenin sözü geçmiş ve bu kişi de tanıyan biri olmalı diye düşündüm.
“Hoş geldiniz” diyerek kendimi tanıtıp elimi uzattığımda, “Madem Gürgür Dede’nin akrabasısın, onun niyetine eline varayım” diyerek öpmek için uzandı dedi. “Beni sizin elinize varmam gerek” dedim. Eğildim, elini çekti, “Görüşelim o zaman” dedi. Görüşüp hal hatır ettik. Gürgür Dede’yi Malatya'daki ziyaretlerinden, Samanyolu televizyonda programlara katıldığından söz ederek anlattı. Daha sonra program kayıtlarını alıp yazıya geçmek istediğimde, 15 Temmuz hareketinden dolayı ulaşmamız mümkün olmadı.
Gürgür Dede ile ilgili diğer önemli bir kişi de Ayhan Aydın. Cem dergisinin her şeyiyle ilgilenen Ayhan Aydın, Cem Vakfı Malatya Şubesinde Gürgür Dede ile söyleşi yaptığında ben de oradaydım. Bu söyleşiyi hem Cem dergisinde hem de kendi sitesinde yayınladı. Çalışma için yazısını almak için konuştuğumda her türlü yazı ve yayınını kullanabileceğimi belirtti. Ayhan Aydın’a her türlü desteğinden dolayı teşekkür ediyorum.
Hamdi Çalışkan'ın oğlu Merdan Çalışkan ile eşi Zeliha Çalışkan İngiltere'den Gürgür Dede ile ilgili pek çok bilgi ve belge gönderdiler. Diğer yandan Suriye, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri'nde bulunan taliplerden iletişim kurdum, bilgi ve fotoğraf gönderenler oldu. Böylelikle 2014 yılında Gürgür Dede kitabı temeli, 2017 yılında yeni biçim kazandı, genişledi ve çatısı kuruldu.
Almanya'nın Hamburg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Dr. Janina Karolewski, doktora tezinden Gürgür Dede ile ilgili bölümler gönderdi.
Zeliha Çalışkan yakın zamanda daha önce sözünü ettiği Gürgür Dede’nin el yazısıyla yazılmış Mamo Dede destanını gönderdi. Yine Zeliha Çalışkan; Gürgür Dede, Gülcihan Ana, Mamo Dedenin oğlu Ali Temiz ve eşi ile Suriye ziyaretine gittiklerinde Gürgür Dede’nin Momo Dede Destanını bağlama ile çalıp söylediğini belirtti. Bunu oğlu Hamdi Çalışkan da anlattı. Bazı birlikteliklerimizde ve kaset kayıtlarında Gürgür Dede’nin deyişler söylediğine tanık oldum, ancak bağlama çalıp söylediğine tanık olmamıştım.
1981 yılında Urfa’dan Malatya'ya geldiğimde merkezde oturup Eskimalatya'nın Toygar ve Boran köylerinde, daha sonra merkezde görev yaptım. Malatya'da görev yaptığım 17 yıl içinde hep çift arabayla gidiş geliş yaptım. Özellikle 80'lerin başlarında Cumartesi ya da pazar günleri Kernek semtinde bulunan akrabaları ailece ziyaret ederdik. Elif Halam, İmam Dedenin Cuma, Şahin Mehmet Çelik Dede, Abidin Çakır, Gürgür Dede, Mustafa Dede bu bölgede bir sırada oturuyorlardı.
1991 yılında Cuma Şahin'in cenazesinde Gürgür Dede’ye konuk olarak gelen Hollandalı Prof. Dr. Friedrich de Jong ile tanıştım. Friederich olan adına Ferit, İncila olan eşinin adına da İnci diyordu. Alevilik felsefesini benimseyen bir Hollandalı idi. 1992 yılında yine geldiğinde bana uğramak isteyince Hamdi arabasıyla getirmişti. Bana birkaç kitabını armağan etti. Oğlum Ozan ile Gül’ün okul durumlarıyla da ilgilenen Frederick De Jong, Utreit üniversitesi İslami Diller ve Kültürler Kürsüsü başkanı idi. Dünyada nerede Müslüman varsa o ülkeleri hep gezmişti. Bana Alevileri yaşadığı tüm ülkelerde çektiği çok sayıda fotoğraf gösterdi.
Türkçeyi iyice öğrenmek istiyordu. Gürgür Dede’yle konuşurken benden dolayı, “Keşke hep yanımda olsa, Türkçeyi daha kolay öğrenirim” demişti. Onun Gürgür Dede’ye ile ilgili mutlaka notları vardı. Bir süre yazıştık, yazık ki yazılı ya da diğer bilgileri elde edemedim. Çok geçmeden de aramızdan ayrıldı.
Bu sıralarda Malatya İl Kültür Müdürlüğünde Halk Kültürü araştırmacısı olarak görev yapan Hüseyin Şahin ile yanına gittik, Hüseyin Şahin kendisiyle söyleşi yaptı. Deprem nedeniyle bu belgeleri bulamadığını öğrendim.
1991 yılında Malatya’da dayımın oğlu Mustafa'ya Asmaca’da bulunan akrabalarımızdan İbrahim Şahin'in oğlu Tahsin'in kızı Lale’yi istemeye gittik. Gürgür Dede de ‘Allah'ın Emri’ni anacaktı. Sohbet ederken, “Yeğen ne zaman emekli olacaksın?” dedi. Daha altı yedi yıl zamanım olduğunu belirttim. “Sana her şeyi anlatayım; yaz, oku, öğren. Dedeliği ancak sen sürdürürsün” dedi. Devlet memuru olduğumu, bu konuda kendi çocuklarının daha uygun olduğunu söyledim.
‘Allah'ın Emri’ni anıldı, daha sonra masa hazırlandı, yemek ve muhabbet sırasında bağlamayı alıp çalıp söyledim. Kendisi de arada deyişlere katıldı, çalıp söylememin hoşuna gittiğini de belirtti.“Yeğen ne zaman emekli oluyorsun” dedi. Aynı soruyu bir daha sormuştu. Ben de aynı yanıtı verdim. “Bu işi sana öğreteyim, bak güzel de bağlama çalıp söylüyorsun, zakirlik de yapar, dedeliği sen sürdürürsün” dedi.
Alevilikle ilgili konularda oldukça bilgili ve duyarlı bir kişiydi. Türkiye'de pek çok yerde, Suriye, Irak, Lübnan gibi ülkelere ve dedelik yapmaya gider, cemler yürütürdü. Bana 1991 yılında Malatya’da anlatmış olduğu bir anısını aktaracağım. Okuyunca, aynı zamanda pratik zekâsını da fark edeceksiniz.

“Önce Camiyi Geri Alalım!”

70'li yıllarda Gaziantep'te de dedeliğe gittim. Karşıyaka Mahallesi'nde bir eve konuk oldum. Geldiğimi duyan talipler o eve geldiler, ev kalabalıklaştı. Kendi aralarında konuşuyorlar, her kafadan bir ses çıkıyordu. Birisinin, “Cami de namaz da oruç da bizimmiş, onlar almışlar” dediğini duydum. Taliplere, "Beni dinleyin, size önerim olacak. Gelin önce camiyi geri alalım" diye seslendim. Talipler susarak merakla ne söyleyeceğimi beklediler.
“Dediklerimi yaparsanız bu iş olur, gevşek davranırsanız olmaz. Bu nedenle mutlaka dediklerime uymanız gerek” deyince merakları iyice arttı, suspus oldular.
“Sabah ezanı kaçta okunuyorsa yarım saat önce gidip camiye doluşacağız. Namaz kılmaya girenler bakacaklar ki içeri Kızılbaş dolu zaten girmezler, cami de bizim olur…”
Daha sonra şunları söyledim.
“Bu işlerle uğraşmayı bırakın, ileriye bakın! Bunlar insanın tanrı ile arasındaki işler. Siz çocuklarınızı iyi yetiştirmeye bakın. Kendilerine, ailenize, topluma ve ülkeye, insanlığa yararlı olsunlar.”
1998 yılında emekli oldum, dedelik değil ama 1988'den beri sürdürdüğüm gazete köşe yazarlığımı Malatya Yorum Gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü ile pekiştirdim. Diğer yandan yerel televizyonlarda programlara katılıyor ve programlar yapıyordum. Bir yandan da Halk Kültürü derlemelerine devam ediyordum. Türkiye Sakatlar Derneği Malatya Şubesinin yayın organı Umudun Sesi dergisini on yıl kadar çıkardım. Dergi, Karataş Gayret Matbaasında basılıyordu. Dolayısıyla sıkça uğradığım bir yerdi matbaa. Bir gün matbaaya uğradığımda Gürgür Dede birkaç kişi ile oturuyordu. Beni görünce,“Yeğen iyi ki geldin, o arkadaşını (Arguvan Türküleri kitabı ortağım Hüseyin Şahin’den söz ediyor) da al gel, yolu yolağı size anlatam, yazın kitap yapın, üstüne de fotoğrafımı koyun, fotoğrafımı gören satın alır, para bile kazanırsınız” dedi.
Artık emekli olmuştum ve bunu elbette ki yapabileceğimi, Hüseyin’in ise hala çalıştığını belirttim. Bu görüşmemizden kısa bir süre sonra 5 Ağustos 1999 günü aramızdan ayrıldı.
Ertesi gün Alvar köyüne gittik, oraya vardığımızda Suriyeli talipler geceden yola çıkıp gelmişlerdi. Gürgür Dede’yi büyük bir kalabalık ile toprağa verdik.
Hak rahmet eylesin...

Sonuç Olarak…

En küçük oğlu Hamdi, aynı zamanda zakirlik de yaparak Şah İbrahim Veli Ocağı dedeliğini ülkemizde olduğu kadar Suriye’de de görevini sürdürüyor. Diğer yandan küçük kardeşi Şah Hüseyin Çalışkan’ın oğlu Abbas Çalışkan da dedelik yapıyor. Büyük oğlu Hasan Çalışkan ile kardeşi Mustafa Çalışkan’ın oğlu Ali Çalışkan da geleneğin gereklerini yerine getirmeye çalışıyor.
Aramızdan ayrılışından beri aradan geçen çeyrek yüzyıl içinde onun hakkında yazılanları, söylenenleri, fotoğrafları ve diğer konuları bir araya getirerek sizlere ulaştırmaya çalıştım. Son zamanlarda İzmir’de yaşayan oğlu Hasan Çalışkan, oldukça açıklayıcı konulara değinen yazılar ile fotoğraflar gönderdi, Bulabildiğim kadarıyla pek çok fotoğraf topladım. Fotoğraf konusunda ailesinin yanında yazar Ayhan Aydın, Kılavuz Bakır ve bazı talipler de katkı sundular. Belge ve bilgilerin sıralaması daha çok geliş sırasına göre yapıldı. Fotoğraflardan bazılarının yer ve tarihi belirlenemedi.
Elbette ki çocukları varken bunu benim kendi başıma yapmam uygun olmazdı. Özellikle Hamdi Çalışkan ve Hasan Çalışkan ile görüştüm ve anlatımlarıyla bilgi ve belgeleri ile destek oldular. Diğer çocuklarından ve bazı tanıyanların hakkındaki duygu ve düşüncelerini yazmalarını, belgeler ve fotoğraflar varsa iletmelerini beklerim. Yeniden baskı yapıldığında ekleneceklerimizi de kalıcı kılalım.
Tüm emeği geçenlere basımında katkı sunanlara teşekkürler...

Ankara, 5 Mayıs 2024




26 Temmuz 2024 Cuma

16. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali

16. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali (27-28 Temmuz 2024)

16. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali programı belli oldu.
Arguvan Belediyesi, Arguvan Vakfı ve Arguvan Dernekleri Ortak etkinliği olarak 16. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali, Arguvan ilçesinde 27 Temmuz Cumartesi ve 28 Temmuz Pazar günü olmak üzere iki günde gerçekleştirilecek.
Şirin Üstün'ün sunuculuğu ile gerçekleştirilecek olan festivalin programını sunarak sizleri bilgilendirmek istiyorum.

1. Gün, 27 Temmuz Cumartesi, Sabahat Akkiraz…

Süleyman Kılıç’ın yönlendirmesi ile ‘Madencilik ve İklim Krizlerinin Bölgemize Etkileri’ konulu panelin konuşmacıları Prof. Dr. Cemalettin Küçük ve Prof. Dr. Hasan Tatlı olacak.
Arguvan Halk Eğitim Merkezi Korosunun programından sonra festival ile ilgili konuşmalar yapılacak.
Sanatçılar sahneye çıkacak.

Şükrü Çıplakkılıç, Serkan Kara, Yiğitcan Orhan
Turan Yalçınkaya
Göksel Çelik
Kutsal Evcimen
Müslüm-Mustafa Eke
Çiğdem Elmas
Nevid Müsmin

2. Gün, 28 Temmuz Pazar, Tolga Sağ

Panel: Yılların belgesel yapımcısı Nebil Özgentürk’ün, ‘Nazım Hikmet Belgeseli Gösterimi’ gerçekleştirilecek.
Sanatçılar sahneye çıkacak.

Ahmet Turan Fırat
Alican Yaylagül
Sinan Güngör
Grup Arguvan (Abdullah-Fadime Çıplak)
Eymen Kulcu
Yılmaz Çelik
Cafe Aman İstanbul Trio (Stelyo Berber)

Festival öncesi, 26 Temmuz 2024 Cuma günü Aşık Ekberi'nin anıt mezarı açılışı ve akşam Arguvan türkülerinin kaynağı Dolaylı (Halpuz) köyünde yalnızca yerel sanatçıların katıldığı program gerçekleştirilecek.

24 Haziran 2024 Pazartesi

Elektrik, Su, Yol Sorunları ve Ballıkaya’da Bayramlaşma

ELEKTRİK, SU, YOL SORUNLARI ve BALLIKAYA’DA BAYRAMLAŞMA

Süleyman ÖZEROL

Eşim ile yaz dönemi köyümüz Ballıkaya'da kalmak üzere 11 Haziran 2024 Salı akşamına doğru Ankara Telekom önünde İstanbul Kemaliye arasında sefer yapan Elazığ Murat otobüsünü beklemeye başladık. Bir süre sonra Prof. Dr. Yaman eşi ve oğlu ile geldi. Eşi Ali Bey ve oğlunu bırakarak ayrıldı. Ali Bey ile Ballıkaya ve Şah İbrahim Veli Ocağından, Ocak Köyü ve Hıdır Abdal Ocağından, Hekimhan dergisi ve kitaplardan çeşitli ülke sorunlarından söz ettik. Babasıyla ilgili olarak hazırladığı kitabı armağan etti. ‘Türk Moderninde Bir Alevi Din Bilimcisinin Seyir Defteri Mehmet Yaman Dede’, Ankara 2018.
Saat 18.00-18.30 arası otobüs geldi ve hareket ettik, sabah saat 05.00 sıralarında Arguvan’da indik. Ali Bey ve oğlu Kemaliye Ocak köyüne gitmek üzere devam ettiler. Köyden gelen araç ile hanımla köye döndük.

Elektrik ve Su Kesintisi

Köyde bizi ilk karşılayan, elektrik ve su kesintisi oldu.
Ballıkaya'da geçmiş yıllarda yaşanan elektrik kesintisi pek çok elektrikli ev eşyasının bozulmasına, yangınlar çıkmasına neden olmuştu. 2015 ve 2023 yıllarında yaşanan büyük yangınların da kopan ve birbirine sürtünen elektrik tellerinden çıktığı öne sürüldü. 2015 yangını ile ilgili elimde çok sayıda fotoğraf var. 1987 yılında kurulan trafo ve hatlar yenilenmezse daha çok yangınlar çıkacağı, daha çok alet araç gere bozulacağa benziyor...
İçme suyu boruları geçen yıl yenilendi, teşekkür ediyoruz. Dileriz daha pek çok yangına neden olmadan, elektrikli ev araç gereçleri arızaları yaşanmadan yetkililer elektrik konusuna da eğilir.

Diğer Bir Sorunumuz Yol İle İlgili...

Diğer bir sorunumuz yol ile ilgili…
Hekimhan Arguvan ilçeler arasında orta noktada bulunuyoruz. Otobüs neden bu güzergâhtan değil de 23 kilometre daha fazla yol kat ederek Yazıhan üzerinden Arguvan’a gidiyor dersiniz?
Hekimhan'dan Ortabağ düzine geldiğinizde biraz ileride de bağırsak deresinde yolun tepe üzerinden götürüldüğünü, üstelik inişli ve çıkışların olduğunu, yılan gibi kıvrıldığını görürsünüz. Yine İğdir köyüne ulaştığınızda hemen köyün altında büyük araçların kaldığı yolun yine inişli çıkışlı ve yılan gibi kıvrımlı olduğunu görebilirsiniz.
Bağırsak deresinden geçen yolun eğiminin ve dönemeçlerinin azaltılması ve yolun genişletilmesi ile İğdir girişindeki yolun Salıcık köyü doğrultusunda götürülerek eğiminin azaltılması yol hizmetini daha olumlu duruma getirecektir.

Ballıkaya'da Karadirek'te Bayramlaşma

Kış dönemi 15 16 ev kalırken yazın bu sayının yüzlere vurduğu Ballıkaya da bayramlarda da yoğunluk yaşanır. Kurban bayramının ilk günü 16 Haziran 12-24 Pazar Ankara Çankaya Belediye Başkanı mıyız olan köylümüz Hüseyin Can Güneri’n katılımı ile bayramlaşma yapıldı.
Kurban Bayramının birinci günü (16 Haziran 2024 Pazar) saat 13.00’te Ballıkaya Cem Kültür Evi (Karadirek) Yazlık Yemekhanesinde Ballıkayalılar bayramlaşma töreninde bir araya geldiler.
Bayramlaşmada Ballıkaya Muhtarı Merdan Çelik, Ballıkaya Dernek Başkanı Mehmet Ali Güner, Ballıkayalı olan Ankara Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Arguvan Belediye Başkanı Ersoy Eren, Hekimhan CHP İlçe Başkanı Sedat Öztürk, İlçe Yönetimden Ercan Ercan, Ankara Etimesgut CHP'den Hüseyin Güner, Ballıkaya köylüleri ve çevre köylerden bulunanlar oldu.
Ballıkaya Derneği adına Yusuf Öztürk, konuklara hoş geldiniz konuşması yaparak, bulunanların bayramlarını kutladı. Konukların Ballıkaya’nın sorunlarında yardımcı olmaları konusunda istemlerini de dile getirdi.
Baba ocağı Ballıkaya'da köylüleriyle birlikte olmaktan mutluluk duyduğunu belirten Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, "Tüm hemşerilerimizin bayramını kutluyorum" dedi.

Ballıkaya'da Hüseyin Can Güner'in Kurbanı

Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, 16 Haziran Kurban Bayramının ilk gününde Ballıkaya'da bayramlaşmaya katıldı. Daha sonra Malatya'da çeşitli ziyaretlerde bulundu.
23 Haziran 2024 Pazar günü Malatya’da Malatyalı eczacı Bahar Karakaş ile aileleri arasında sade bir törenle nişanlandı.
Başkan Hüseyin Can Güner, 25 Haziran 2024 Salı günü de köyü Ballıkaya'da Ballıkaya Cem Kültür Evinde (Karadirek) kurban verdi. Kurbana Hekimhan Belediye Başkanı Mehmet Şerif Yıldırım Arguvan Belediye Başkanı Ersoy Eren Yazıhan Belediye Başkanı Abdulvahap Göçer, Güngör tarım Ltd. Şti. Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Güngör, sanatçı Muharrem Temiz, grafikçi Seyran Uğurlu, Başkan Hüseyin Can Güner'in ailesi akrabaları, eczacı nişanlısı Bahar Karakaş ve ailesinin Keller köyünden aile bireyleri, Ballıkaya köylüleri ve çevre köylerden gelen konuklar katıldılar.
Artık her cuma günü Hekimhan'da olacağım Hekimhan'da alışveriş ve orada ki Hekimhan dergisi aboneleri ve okurlar ile sohbetler derken Her Cuma saat 8.13.00 arası Hekimhan'da olacağız. Zaman zaman da derleme ve araştırmalar sürdürülecek Ekim sonuna kadar da boş durmayıp hem dergi hazırlıkları Hem kitap çalışmaları hem diğer işleri yapacağım 2025 yılına da hazırlıklarım sürecek...

24 Haziran 2024

7 Haziran 2024 Cuma

Ankara'daki Malatyalıların Bir Şemsiye Altında Toplanmasını İstiyoruz

"Ankara'daki Malatyalıların Bir Şemsiye Altında Toplanmasını İstiyoruz"

Süleyman ÖZEROL

Ankara'da bulunan Malatyalı derneklerin temsilcileri Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner'i ziyaret ettiler.
6 Haziran 2024 Perşembe akşamı Malatyalı Dernek temsilcileri Ankara'da bulunan Malatyalılar ve sorunları konusunda Malatyalı hemşerileri Hüseyin Can Güner ile görüşme yaparak bilgilendirdiler ve destek beklediklerini bildirdiler.
Ankara Malatyalı Dernekler Birliği Başkanı Battal Yıldız ile Ankara Malatya Dernekler Federasyonu Başkanı Kamil Göksu ve bazı temsilciler görüş ve düşüncelerini dile getirdiler.

Çankaya Belediye Meclis Üyesi Hekimhanlı Hasan Alıcı’nın, hoş geldiniz konuşmasının ardından Başkan Hüseyin Can Güner bulunanlara ziyaretleri için teşekkür ettiğini belirtti.
Ankara'da 40'a yakın Malatyalı Dernek olduğunu belirten Battal Yıldız, “Başkanlığınızdan mutlu olduk ve yanınızda olacağız” derken, Kamil Göksu da Hüseyin Can Güner'in belediye başkanlığını ‘Cumhuriyet tarihinde Malatya için bir ilk’ olarak nitelemesiyle, “Atatürk'ün evinde ilk defa bir Malatyalı” diyerek memnun olduklarını belirtti.
Atilla Özdemir'in Ankara'da bulunan depremzedelerin sorularını dile getirmesi ve ‘Malatyalıların bir şemsiye altında toplanmasını istiyoruz’ diyerek birlik çağrısı yapması da dikkat çekti. 
Yirmi üç yıldır Ankara'da yaşayan bir Malatyalı olarak, Malatyalıların tek şemsiye ya da çatı altında toplanmasının çok da zor olmadığını biliyorum. Ancak küçük siyasi hesaplar sanırım bu tür birleşmelerin önünde her zaman engel olarak yer alıyor. Dileriz hemşerilerimiz tek birlik altında toplanarak daha güçlü olurlar. 
Hemşerimiz, köylümüz Çankaya Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Can Güner'e de yeniden başarılar diliyorum.

27 Mayıs 2024 Pazartesi

Bir Zamanlar 27 Mayıs Bayramdı

Bir Zamanlar 27 Mayıs Bayramdı

Bir zamanlar 27 Mayıs bayramdı; Hürriyet ve Anayasa Bayramı...
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 1961 yılında yeni anayasa hazırlanmış, Milli Birlik Komitesince 27 Mayıs 1963 tarihinden itibaren de Hürriyet ve Anayasa Bayramı kabul edilmiştir. 9 Kasım 1982 tarihli 12 Eylül Anayasası ile kaldırılan bu bayramda, devlet erkanı Anayasa Mahkemesi başkanını kutluyordu.

Köyümüzün üzerinden geçen hava hattında arkasında beyaz çizgili izler bırakan uçakların çokluğu o çocuk yaşımda dikkatimi çekmişti. Meğer o gün darbe günüymüş...
1940'lı yıllarda yapılan köyümüzdeki okul binası yeniden yapılıncaya kadar köydeki birkaç evde eğitim öğretim yapıldı. Bunlardan biri de Polis İsmail’in (Uçar) eviydi. O zaman okul müdürü İpşir Güner, 27 Mayıs darbesinden sonra muhtar olarak görevlendirilmişti.
1961 yılında hazırlanan yeni anayasayla daha demokratik haklar ve özgürlükler getirilmişti. Dernekler, sendikalar, odalar demokratik toplum kuruluşları olarak ülke yaşamında daha da etkin kılınmıştı.
1969 yılında eğitim öğretim çalışanları bilimsel eğitim, özlük ve demokratik haklar verilmesi için büyük öğretmen boykotunda okulumuzda öğrenciler olarak derse girmeyip Adana asfaltına gitmiştik. Ertesi gün ana binanın ikinci katında karşılaştığım Müdür Başyardımcısı Nevzat Kaktay gülerek gelip karşıma durmuş, “Aferin be Özerol! Öğretmenleriniz olarak haklarımız için boykota katılamadık ama siz öğrenciler katıldınız. Aferin, aferin!” demişti.

Aslına bakarsanız 1961 anayasası birilerine göre bize yaramazdı. Çünkü bizim halkımıza bu kadar hak ve özgürlükler tanımak bol gelirdi. Evet evet! En iyisi cuntaydı, öyle de oldu. Ve 12 Mart 1971 yine bir darbe...
11 yıl aradan sonra ‘iktidarı ülkeyi iyi yönetemediğinden’ ordu yönetime el koydu. Ne de sağ göstererek sol vurdu.
Halka o kadar hak ve özgürlükleri tanırsanız sizi tanımaz. ‘Sürü’ saydığınız halkın sırtından sopayı eksik etmeyeceksiniz! Gözlerinin yaşına bakmayacaksınız birer ikişer sallandıracaksınız. Yaşı küçükse bile bir gecede büyütüp asacaksınız. Besleyecek haliniz yok ya!
Halka öyle davranmalısınız ki sizin devranınız dönsün tekerinize taş değmesin…
Dernek sendika oda onlar da ne hepsinin kapısına kilit vuracaksınız!

Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Anayasası

Konunun mizahı bir yana, size çok kısa olarak 1961 Anayasası ile ilgili bir kitaptan kısaca söz etmek istiyorum.
Bülent Tanör, 1969 yılında Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Anayasası adlı tez çalışmasını gerçekleştirir ve de aynı adla, aynı yıl kitap olarak yayınlar.
1972 yılında Urfa'da öğretmenliğe başladığım zamanlarda on dokuz yaşında bir gençtim ve iyi bir okurdum. Okuma alışkanlığını Akçadağ İlköğretmen Okulunda kazanmıştım ve burada öğretmenlikte de devam ettim. Orhan Hançerlioğlu'nun Düşünce Tarihi, Cemil Sena'nın Hz. Muhammed'in Felsefesi, Hilmi Yücebaş’ın Neyzen Tevfik, Kemallerin (Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir), Fakir Baykurt’un ve pek çok yazarın romanları, dünya klasikleri bu sıralarda okuduğum kitaplardı. Kendimce şiirler de yazıyordum.
Öncü Yayınlardan da birkaç kitap istemiştim. Bunlar arasında “Sanat yaşantının izdüşümüdür” diyen ressam yazar İbrahim Balaban'ın İzdüşümü kitabı, Bülent Tanör'in sözünü ettiğim kitabı veya birkaç kitap daha vardı.
Anımsadığım kadarıyla Tanör, birilerinin bu anayasanın halka bol geldiğini belirtmesine karşın hak ve özgürlüklerin aslında yetersiz kaldığını belirtmişti. Onun önerilerinden bazıları onlarca yıl sonra ancak gerçekleştirebildi.
T. C. Anayasası 1924 yılından günümüze pek çok kez düzenleme çalışmalarıyla biçimlendi. Eğer bugün 1961 Anayasasının gerisinde kalıyorsak toplumsal yaşamımızda bir sorun var demektir. Sorun olmasa 1982 Anayasasının baskıcı ve dayatmacılığını %92 halkoyla kabul eder miydik? % 8'in içinde yer almış bir yurttaş olarak anti demokratik uygulamaların hala varlığından rahatsızlık duyuyor, karşı çıkıyor ve düzeltilmesini istiyorsam duyarlığımdandır.
Özal dönemede kılık değiştiren, daha sonra özellikle hukuk alanındaki değişimlerle yeniden biçimlendirilen anayasa günümüzde varlığını sürdürüyor.
Uluslararası hukuk kuralları ve anayasaya göre suç oluşturan bazı konular özellikle dinsel ve ırksal yaklaşımlarla çözüm amacı gibi öne sürülerek gericiliğin dayatılmasından başka bir şey olmadığı görülmektedir.
Sorunları hukuksal yönden değil de din, ırk, dil, cinsiyet konularına bağlı feodal çözümlerle düzene koymaya çalışan tutucu yönetimin bir türlü anayasayı sağlıklı bir yapıya kavuşturamayacağı ortada. Her ne kadar yasalarda yer almasa da mahalle baskısı diye tanımlanan geleneksel gerici dayatmaların bir ülkeyi yönetmek mantıklı değil…
Yurttaşlık bilincinin gelişmediği ülkemizde sorunlu yöneticilerin ortaya çıkması elbette ki olacaktır. 60 yıl sonra da olsa hak ve özgürlüklerin bir kenara bırakıp özürlü demokrasi ile yetinmek zorunda değiliz…


Ankara, 27 Mayıs 2024

28 Nisan 2024 Pazar

Eşanlamlı Sözcüklere Değinmeler ve Bercilik

Eşanlamlı Sözcüklere Değinmeler ve Bercilik

Süleyman ÖZEROL

Yetmişli yılların ortalarıydı. Babam Hasan Özerol ile dayım İbrahim Erol ot ve ekin biçimi, harman kaldırma, yaprak kırma gibi köy işlerini genellikle ortaklaşa yaparlardı.

Bir gün köyümüz Ballıkaya’nın en eski bahçelerinin bulunduğu Değirmenönü dediğimiz yerdeki bağ damımızda iş dönüşü yemek yedik. Yemekten sonra dayımın beş oğlundan ikincisi olan Mustafa, “Ben gideceğim” dedi. Dayım, “Nereye?” diye sorunca eve gideceğini belirtti. “Evde ne yapacaksın?” dedi. O da yıkanacağını söyledi. Dayım şunları söyledi.
“Git banyo yap, yarın yıkan, öbür gün yun, daha sonraki gün su dökün, sonra da çim” dedi. Evde var olan kalabalık hep birden gülüştük.
Banyo yapmak, yıkanmak, yunmak, daha sonraki su dökünmek, çimmek; dayım aynı anlamı taşıyan eş anlamlı beş sözcüğü bilinçli olarak artı arda sıralamıştı. Kısacası beşinin de aynı anlamda kullanıldığını biliyordu ve bunu böyle gülmeceli bir biçimde belirtmek istemişti.

1990 yılında Rize'de katıldığım bir hizmet içi eğitim kursunda en yaşlı (64) katılımcı olan Mihriban Hanım, “Mesela, örneğin, farzımahal, diyelim ki sözcüklerini bir cümlede kullanırken bir alışkanlığı sergilemişti. "Mesela örneğin" diye başlarlar ya onun gibi...
Diğer yandan 90'lı yılların sonlarında Malatya'da yayın yapan bir yerel televizyon da kanalında haber sunucusu şöyle demişti.
“Belediye Başkanı Münir Erkal, katıldıkları toplantıya iştirak etti.”
Sunucu, ‘katılmak’ ve ‘iştirak etmek’ eşanlamlı sözcükleri aynı cümlede kullanarak elbette ki bir hata yapmıştı. Çünkü günlük yaşamda kullanım ile haber sunumu çok farklı şeyler…
Günümüzde dilimizde başka dillerden girmiş, bayatlamış, söyleyişi sorun doğuran eşanlamlı sözcüklerden bazılarını birilerinin özellikle ve de yanlış kullandığını görüyoruz.
İstişare: ‘Danışma’ anlamını taşımasına karşın ‘görüşme’ anlamında…
Feraset: ‘anlayış’, ‘seziş’, ‘sezgi’ gibi sözcükler yerine ‘güzellik’, ‘güzel görünme’ anlamında…
Konuyla ilgili pek çok örnek verilebilir. Bunların temeli okuma, yazma ve konuşma alışkanlığına bağlıdır. Okuma alışkanlığı özellikle algılama ve anlamayı geliştirir, sözcük dağarcığını zenginleştirir, dilbilgisi ve yazım kurallarını pekiştirir. Önemlidir ve unutmamak gerekir.

Ankara, 20 Nisan 2024

Berci ne demek, kime deniyor?

Facebook'ta dünya kültürleri ile ilgili bir grupta 1965-1966 yıllarına ait 
köyümüz Ballıkaya'dan bir fotoğraf paylaştım. Fotoğrafta Alaçayır yaylasında davar sağan köylümüz berciler vardı.
Grup üyelerinden Cihat Avcı, “Berci ne demek, kime denir?” diyerek yorum yazmıştı. Yorumuna açıklayıcı bir yanıt yazdım.
Küçükbaş hayvanların (keçi, koyun) sütünün sağılması için çoban, kuşluk zamanı davarları suladıktan sonra uygun bir yere getirir. Çobanlar davarın sulanmadan sağılmasını uygun bulmazlar. Sulama işine bazen sağıcılar da yardım ederler.
Bu eyleme yani davarı savma eylemine ber, sağım yerine ber yeri, sağım yapanlara, yani süt sağanlara da berci denir.
Bercilik işini daha çok kadınlar yapar. Erkek berci yok denecek kadar azdır.
Arguvan ve Hekimhan yöreleri müzik kültürü ile ilgili çalışmalarımdan dolayı bu yörelerin müzik kültürü ile ilgili kitaplarımızdan hareketle bercilik ile ilgili örnekler vermek istiyorum.
Hüseyin Şahin ile birlikte yayınladığımız Arguvan türküleri kitabımızdan örnekler sunalım.
‘Arguvan Türkülerinde Bağlantılar ve Katmalar’ bölümünden örnekler...

Dıloğ hancığım dıloğ
Dıloğ yolcum diloğ
Dıloğ bercim dıloğ (s. 36)

Yolcum oy oy oy oooy
Bercim oy oy oy oooy (s. 51)

Aman gelin el eyleme
Dağı taşı yol eyleme
Aman gelin yolcu musun
Gelin sen de berci misin (s. 56)

‘Arguvan Türkülerinde Geçen Deyimler, Kalıp Sözler ve Söz Grupları’ bölümünden örnekler.

Mor koyunun bercisi olmak: Mor koyunun bercisiyim
Seçkin bir yerden sevgilisi olmak (s. 262)

Yarın bercisi olmak: Ben o yarın bercisiyim (s. 269)

‘Arguvan Türkülerinde Simgesellik’ bölümünden örnekler

Nergiz (bitki Simgesi): Yaylaların nergisiyim/Ben o yarın bercisiyim (s. 346 iş)

Mor koyun (hayvan): Mor koyunun bercisiyim (338)

Bercim (yar-sevgili): Dilog bercim diloğ (s. 343)

Berci (iş-meslek): Ben o yarın bercisiyim (s. 346)

Renk, Mor koyun: Mor koyunun bercisiyim (s. 351)

Yaylaların nergiziyim
Mor koyunun bericisiyim
Emzirmem Nazlı kuzumu
Ben o yarın bercisiyim 
(S. 558, TM: 381)

Levent Çoban ile birlikte hazırladığımız Hekimhan Müzik Kültürü kitabında da Güşü’nün Ağıtı'nda berci geçer.

Koyun geldi ber yerine dayandı
Benim anam alkanlara boyandı (s.61)

Ankara, 26 Nisan 2024

5 Nisan 2024 Cuma

Yerel Seçimler, CHP ve Uzak Durulması Gereken İnsanlar

Yerel Seçimler, CHP ve Uzak Durulması Gereken İnsanlar
Süleyman ÖZEROL

Bugün 31 Mart 2024...
Ülkemizde herkes yerel seçimlere odaklandı. Belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve muhtarlar önümüzdeki beş yıl görev yapmak üzere yeniden seçilecek.
Siyasi partiler güçleri oranında seçim çalışmalarını yürüttüler. Ancak görüldüğü kadarıyla iktidar partisi ve yandaşlarının devletin olanaklarını kullandığı gözden kaçmadı. İstanbul almak için on yedi bakanlığın seferber edildiğini basından öğrendik.
Seçimde ekonomi, sağlık, eğitim ve kültür başta olmak üzere temel konular başa güreşmesi gerekirken; dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet gibi konuların seçim malzemesi olması gerçekten çok acı bir durum...
Mahkeme kararı olmadan birilerini suçlu, hain, terörist, terörist destekçisi ve benzeri sıfatlarla nitelendirmek, ilan etmek ülkemizdeki bazı partilerin neredeyse seksen yıllık seçim malzemesi olarak ayrı bir durum…
Dört liralık akaryakıtın 45 lira, beş liralık Euro’nun 35 lira, ev kiralarının emekli maaşının üzerine çıkması; yolsuzluk, fuhuş, adaletsizlik, düzeysizlik ve daha pek çok olumsuz konu ve davranışların tavan yaptığı dönemde hala ‘vatan millet Sakarya’ edebiyatı yapılıyor; kadınların modasını ülke sorunu yapan partiler ülkeyi yönetiyorsa vay halimize...
Sıraladığım bütün bu olumsuz davranışları araştırmayan, çözüm önerilerini hiçe sayan, çözüm getirmeyen iktidar ve yandaşlarının, bunları iktidar edenlerin kötüyü yeğlediklerini söylenebilir. Kısacası halkımızın büyük bir bölümü olumsuzluklardan ve kötüden yana!
Bakalım bugünkü seçimde halkımız nasıl bir davranışta bulunacak?

Türkiye'nin Birinci Partisi CHP

Ve basın, ‘Türkiye'nin birinci partisi artık CHP’ diye manşet attı.
CHP zaten 100 yıldır ülkemizin birinci partisidir.
Demokrasi havarisi kesilen Demokrat Parti, CHP'nin içinden çıkmıştı. 27 Mayıs’tan sonra kurulan MHP, CHP'nin Altı Okunu ve Atatürk'ün tamamlayıcı ilkelerinden bazılarını bir araya getirerek dokuza çıkarmış ve Hitler’e özenerek ırkçılığı öne çıkarmakla siyasette yer almıştı. Adalet Partisi, Güven Partisi ve daha pek çok parti CHP'nin içindeki ılımlılardan kurulan partiler oldu. 12 Eylül'den sonra kurulan partiler de temel olarak CHP'nin siyaset ilkelerine benzer bir şekilde kuruldular.
1946'dan sonra CHP tek başına iktidar olmadı. Bu nedenle CHP'yi değerlendirirken, 46 öncesi ortam ve koşullarına göre değerlendirmeniz gerekir. En azından 5 yıllık bir dönemde tek başına iktidar olduğu zaman da karne verebilirsiniz.

Uzak Durulması Gereken İnsanlar

Yaşadığımız ve gördüğümüz kadarıyla ülkemizde toplumsal yapının yozlaşmış, kokuşmuş, gericileşmiş bir yapının olduğu gerçeğine bağlı olarak -her ne kadar kalıplaşmış söylemler olsa da- toplumsal paylaşım sitesi Facebook'taki bir paylaşıma değinmek istiyorum.
Dört insandan uzak durulmalıdır.
1. İyiliği inkâr edecek kadar nankör olan insandan.
2. Doğruyu göremeyecek kadar kör olan insandan
3. Yalnız şu savunacak kadar cahil olan insandan.
4. İnsanların acısından ve çaresizliğinden zevk duyan insandan.
Aslında bu modeller oldukça çoğaltılabilir. Çünkü dünyada ne kadar insan varsa o kadar da bakış açısı ve davranışlar vardır.
Bu yazıya doğaçlama olarak üç dörtlük yorum yazdım.

Kul olan bunlara âşık olmuştur
Ne kadar söylesen yine vazgeçmez
Anasını babasını bellesen
Kellesini kessen 
yine vazgeçmez

Cahiller deveden inatçı olur
Nerede b*k varsa gider oturur
Hem de durmaz din imandan dem vurur
Kıblesini tutsan yine vazgeçmez

Kaval dinlemeyen sürü güdülmez
Kalbi kara kullar ıslah edilmez
Süleyman da bu kullara güvenmez
Cenneti versen de 
yine vazgeçmez

Bunu yeniden gözden geçirerek düzenlemeliyim, hatta ‘biraz daha geliştirmeliyim’ diye düşündüm. Ancak özü verdiğimi düşününce -şimdilik- yeterli gördüm.

Ankara, 31 Mart 2024