18 Ocak 2019 Cuma

Ebem ve ‘Güllüceli Kazım’

Ebem ve ‘Güllüceli Kazım’

Ebem Satı Özerol’a, kaynanasının lakabından dolayı “Dıdının Satı” derler. Kaynanası çok konuştuğundan “Dıdı” derlermiş…
Ballıkaya ve çevrede becerileri ile tanınırdı. Yün tarar ve eğirir, çeşitli dokumalar yapar, halk hekimliği konularda becerileri olan bir yaşlı idi. Masalları, halk öykülerini, bilmece ve bulmacaları, atasözü ve manileri, ağıtları ve daha pek çok halk kültürü ürünlerini bilirdi.
Ayrıca Vayloğ Dedenin yeğeni, Divana Abidin Dedenin ablası ve Hasan Ustanın (babam) annesi olması itibariyle de tanınır. Haaa… Sonra benim de ebem olduğundan…
Yaşına göre güçlü bir belleğe sahipti. Halk kültürünün her alanında bilgi sahibi olup, köyümüz Ballıkaya’nın sözlü kültürünü yazıya geçmede onun anlatımlarından çok yararlandım. Halk kültürünün her dalında bilgi sahibiydi. 1 Temmuz 1991 tarihinde aramızdan ayrıldığında on yıldır gözleri görmüyordu ve nüfusta 1328, yani 1913 doğumlu görünüyordu. Ancak Balkan savaşından söz ediyordu, demek ki küçük yazılmıştı.
Akçadağ İlk öğretmen Okulu son sınıfa geçtiğimde sıkça, “Okulu bitirip öğretmen çıkarsan beni de yanında götürür müsün?” sorusunu sorardı. Sonra da “Niye götüresin ki benim gibi bir kocayı?” derdi. Ardından da ben daha bir yanıt vermeden kendi kendisine yanıt verirdi.
“Yok, anam yok… Her oturup kalktığımda, ‘Ya Ali!’, ‘Ya İmam Hüseyin!’ ‘Ya Hızır!’derim. Yezit’e lanet! Bazen de Yezit’e lanet okurum, seni öğrenirler, rahat komazlar, sana kötülük ederler” derdi.
‘Ya Ali!’, ‘Ya İmam Hüseyin!’ ‘Ya Hızır!’
Bu söylemler acaba kime zarar verebilirdi ki? Hazreti Ali ve Hüseyin ile Hazreti Hızır’a kim karşı olabilir, peygamberin torununa kastetmiş Yezit’i kim savunabilirdi?
Anlatırdım kendisine düşüncelerimi, ikna olmazdı. “Öyle deme, hep bize kıyım yapmışlar, kaçmışız buralara” derdi. Köyümüzde bulunan Şah İbrahim Ocağı merkezi Karadirek tekkesinin otuzlu yıllarda yıkıldığını, simge olan direğin yakıldığını, daha sonra evlerde cem yapıldığını ve jandarma gelir diye gözcü dikildiğini anlatırdı.
Ebem, davranışlarımızın Alevi oluşumuzu ortaya koyacağını, bundan da zarar göreceğimizi öne sürerken bazı örnekler de veriyordu elbette.
Demek ki birilerine göre Alevilik çok kötü bir şeydi ve ben de o kötülerden biriydim! Yoksa yaşamında okul görmemiş, o sıralarda yetmiş yaşını aşmış, yaşamı köyde geçmiş ebem böyle düşünür müydü?
Bunlar bana hep 1966 yılında Akçadağ İlköğretmen Okulunda okuduğum Güllüceli Kazım adlı romanını anımsatır. Yusuf Ziya Bahadınlı’nın Hür yayınlarında çıkan cep kitabı bence bu alanda ilk edebi yapıt sayılır.
Çevrede Güllüce’yi bilmeyen yoktur. Bu adı duyan bir kimse ‘Hımm’ demeden edemez. Kitapta bu köyden yetişen bir gencin öğrencilik ve öğretmenlik yaşamı çerçevesinde Alevi Sünni çatışmasının yaratılmasını, bu çatışmaya neden olanları, önyargıları ve diğer konuları anlatır Bahadınlı.
Yıllar sonra Ankara’da Köy Enstitüsü ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nda karşılaştığımız Yusuf Ziya Bahadınlı’ya, “Güllüceli Kazım sizdiniz değil mi?” dediğimde, “Evet” demişti ve çocukluğundan bazı kesitleri anlatmıştı.
Toplumdaki düşünce ve inanç çeşitliliğini, bir arada yaşamanın bir zenginlik olduğunu düşünmeyip, bölerek ve bundan çıkar sağlayanların günümüzde de varlığını kim yadsıyabilir ki…

Malatya SÖZ: 07 Ocak 2019 - Pazartesi 

2 Aralık 2018 Pazar

Ankara Malatyalılar Derneği Genel Kurulu



Ankara Malatyalılar Derneği Genel Kurulu 

Ankara Malatyalılar Derneği Genel Kurulu, 2 Aralık 2018 Pazar günü GMK Bulvarı No: 14 Maltepe ANKARA adresinde bulunan dernek binasında Saat: 13.00’ten itibaren gerçekleştirildi. 
Asım Aydoğdu’nun açılış konuşması ve saygı duruşundan sonra divan oluşturuldu.
Devam Başkanlığına Ali Helvacı yazmanlık Zara Nil Başak Demiralp ve Hüseyin Gazi Demir, alan, oy birliği ile seçildi.
Divan başkana Ali Helvacı, derneklerde ilgili işlemler hakkında bilgi verdikten sonra gündem maddelerini açıkladı ve devam edildi. Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Bilgili, 23 Malatyalı Derneğinin Ankara Malatyalılar Derneği çatısı altında bulunduğunu belirttikten sonra 6 Aralık 2015-2 Aralık 2018 tarihleri arasındaki dönemin etkinlik raporunu okudu. Denetleme kurulu raporu ise Ali Özdemir tarafından sunuldu. Raporda, dernek, borçlarının büyük bölümünün, Battal Yıldız ve Süleyman Bilgili tarafından karşılandığı dile yatırıldı.
DERBİS Sistemi gereği, kayıt bilgilerinin tamamlanması ve yerine getirilmesi istendi.
Yönetim kurulu ve denetim kurulu raporları oylamaya sunuldu. Oy birliğiyle kabul etti. Başkan, belgeli teşekkür etti.
Genel kurulun üç yılda bir yapılmasına ve aidat miktarının 10 TL olmasına devam edilecek.
Tahmini bütçe açıklandı. Bütçede ayrıntılara yer verilmesinin uygun olacağı görüşü benimsendi ve onaylandı.
Yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin seçimi yapıldı.
Yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelikleri için aday olanlar oy birliğiyle seçildiler.

Yönetim Kurulu Asıl Üyeler

Süleyman BİLGİLİ
Yakup DEMİR
Battan YILDIZ
Şevket SOYLU
Asım AYDOĞDU
Hüseyin ÖZDEMİR
Bahadır ŞAHİN
Fuat KUTSAL
Hasan ALICI
Seydihan ÇAMUR
Nadide MECİT

Yönetim Kurulu Yedek Üyeler

Celal KARADAĞ
Mahmut ASLAN
Mehmet AKKAYA
Hüseyin Gazi DEMİRHAN
Kenan BUDAK
Zeynep KOÇ
Abdurrahman YILDIZ
Yusuf MECİT
Mehmet İMREK
Bayram EMİCİ
Kemal AYAZ

Denetim Kurulu Asıl Üyeler


Medeni AYAZ
Serdar ŞAHİN
Nil Başak DEMİRALP

Denetim Kurulu Yedek Üyeler

Yusuf GÜL
Derviş KIHTIR
Neriman TOPER

Darende ilçemizden Arif Uğur Adlı hemşerimiz yaptırmış olduğu M. Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Turgut Özal fotoğrafı bulunan duvar saatini derneğe armağan etti.
Önceki başkan Battal Yıldız, 23 derneği arkasına almış olan Ankara Malatyalılar Derneğinin birlik ve beraberlikte Malatya’nın Ankara’da örnek bir gücü olduğunu vurguladı.
Malatya Eğitim Vakfı Ankara Başkanı Ekrem Dernek bir konuşma yaptı. 

Başkan Bilgili, "Ankara'da her Malatyalının Malatya'ya gönül verenlerin bir evi olan Ankara Malatyalılar Derneği'ne gelmenizi ve gelirken bir Misafirinizi de beraber getirmenizi unutmayınız Malatyalıların Ankara'daki açık kapısı sıcak yuvası ve sahiplenmesi gereken sivil toplum örgütüdür bekliyoruz" dedi.
Çeşitli dilek ve temennilerden sonra genel kurul sona erdi.
Yeni yönetim kurulu Süleyman Bilgili'nin bakanlığında göreve devam edecek.


Haber-Foto: Süleyman ÖZEROL


EK:

5 Aralık 2018 tarihinde toplanan Ankara Malatyalılar Derneği yönetim kurulu görev bölümü yaptı.


Süleyman Bilgili: Yönetim Kurulu Başkanı
Şevket Soylu: Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Asim Aydoğdu: Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Nadide Mecit: 
Genel Sekreter
Seydihan Çamur: 
Sayman
Üyeler: Yakup Demir, Hasan Alıcı, Fuat Kutsal, Hüseyin Özdemir, Battal Yıldız, Bahadır Şahin


Üye Edindirme Komisyonu için Fuat Kutsal, Gençlik Kolu Komisyonu için Hüseyin Özdemir'e yetki verildi. 


Dernek Müdürü Yusuf Gül de görevine devam edecek.



Kaynak: Süleyman Bilgili6 Aralık 2018

15 Kasım 2018 Perşembe

Arguvan Havalarının Halk Müziğimiz İçindeki Yeri


ARGUVAN HAVALARININ HALK MÜZİĞİMİZ İÇİNDEKİ YERİ














Süleyman ÖZEROL/ Araştırmacı-Gazeteci
Hüseyin ŞAHİN/Antropolog-Araştırmacı

Birlikte hazırladığımız “Arguvan Türküleri/Halkbilimsel Bir Araştırma Denemesi” adlı 700 sayfayı bulan çalışma (AKEV Yayınları, İstanbul 2004), bu alanda yayınlanmış en kapsamlı araştırma olup, yazımız, çalışmamız temel alınarak hazırlanmıştır.

Halk müziğimizin en önemli özelliklerinden biri yaşadığımız toplumun geçmişi, geçmişteki yaşantısı, zevki, eğlencesi, geleneği, göreneği ve başından geçen olayları belirtmesidir. Bu açıdan türküler, toplumsal ve tarihsel önem de taşımaktadır. Yaşantılar sonucu yakılan bir türkü dilden dile, telden tele, ustadan çırağa, babadan oğla aktarılarak; toplumun zevk, düşünce, anlayış, algılayış ve duygu süzgecinden geçmiş ve geçmişin kültürünü geleceğe aktarmada önemli bir araç olmuştur. Bu bağlamda Arguvan havalarını kısaca değerlendirmek gerekirse; halk müziğimiz içersinde “Arguvan Havası”, “Arguvan Makamı”, ”Arguvan Ağzı” adlarıyla bilinen, tanınan ve önce Arguvan yöresinden hareketle, çevre-bölgede; okuma-aktarma yoluyla da ülke genelinde yaygınlık kazanmış olması Arguvan ezgilerinin toplumsal ve kültürel görünümünü ortaya koymaktadır.
Bir kaynakta; “Malatya iline bağlı Arguvan ilçesi ve bu ilçeye bağlı bazı köylerde icra edilen yöresel bir ağızdır” belirtmesiyle, Arguvan havalarının icra edildiği yöre tanımlanmıştır. Ancak, bu tanımlama çıkış yeri-çevresini anlatır. Şöyle ki; Arguvan-Hekimhan ve Divriği’yi içine alan alanda daha belirgin olmak üzere, Malatya’nın Yazıhan, Akçadağ ve Doğanşehir ilçesi ve bazı köyleriyle, Malatya merkezde ve Sivas, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa gibi illerde de beğeni ile icra edilen-dinlenen yöresel bir ağız olarak Arguvan havalarını tanımlamanın daha doğru olacağı kanısındayız.
Hem yörede doğup-büyümüş olması hem de halk müziği alanında uzman olması bakımından Öğretim Görevlisi Gani Pekşen’in Arguvan ezgilerini daha yakından tanıyan, bilen ve icra eden birisi olarak yaptığı değerlendirmeyi de aktarmak istiyoruz:
“Resitatif şekilde (konuşurcasına) icra edilir. Bir insanın rahatlıkla söyleyebileceği ses sahasına sahiptir (Genellikle bir oktav ses sahası içinde). Yöresel sanatçılar uzun havayı seslendirirken; ezginin karar sesini, hem hafızaya yerleştirmek, hem ezgiyi insanlara duyurma amacıyla genizden n-ah ünlemiyle seslendirirler. Ezginin güçlü sesi 3,4. ve 5. derecelerdir. Karar sesine gelindiğinde ise gırtlakta çarpma şeklinde glisan da yaparak yeden sesini çarpma olarak belirtir ve karar sesine gelir (Aynı durum güçlü sesinde de görülür). Ezgiye 3.4.5. sesle başlayıp 6. sesi kuvvetli kullanarak ve bu sesin yarım ses daha tizini vibrato yaptırarak beşlisini belirtir. Söylenilen ezginin yapısına göre de diğer sesleri kullanır... Karar sesine giderken güçlüsünde sesi aynı perdede telleri aşağı yukarı hareket ettirerek sesin dalgalanmasını sağlar. Bu ezgiye ayrı bir tat verir. Çoğunlukla Hüseyni dizisi kullanılır. Ezgi içersinde; of, aman, derdi güzel, gurban olam, kölen olam, suna boylum, ben ölürüm, dağlar duman gibi katma sözcükler kullanılır. Yörede en yaygın olan bağlama sazı kullanılır ve bağlama düzeninde tezenesiz çalım şekli olan pençe ya da şelpe adı verilen teknikle icra edilir. Konular çoğunlukla; sevda, gurbet, ölüm, ayrılık, hasret, yoksulluktur.”
Arguvan ağzı uzun havalar; Çamşıhı ağzı ile çok yakın bir benzeşim gösterir. Yine Barak ağzı ile de benzeşim ve etkileşim görülür. Bu etkileşimlere ilgili bölümlerde değinilmiştir. Ancak, Arguvan yöresi ezgilerini sadece uzun hava olarak algılamak eksik bir açıklamadır. Çünkü Arguvan ezgileri hem uzun hava hem de kırık hava olarak karşımıza çıkar. Deyişler, semahlar, duvazimamlar; deme-çevirme türküler de Arguvan ezgileri içerisinde önemli bir yer tutmaktadır.
2002 yılı itibariyle, Arguvan yöresine ait 91 türkü TRT Repertuarında yer almıştır. Aynı zamanda birçok türkü de başka yöreler adına kayda geçirilmiştir. Dr. H. Basri Kılıç’ın belirttiği gibi, tespit edilenler Arguvan türkülerinin daha yüzde biri bile değildir. Yine de azımsanmayacak bir rakamdır.
Özetle, Anadolu halk türküleri içerisinde, Arguvan ezgilerinin önemli bir yeri ve katkısı vardır. Bu da hayatın bir parçası olarak türküleri yaşayan ve algılayan Arguvanlı için doğaldır. Arguvan ezgileri büyük ozanlardan da beslenmiştir. Pir Sultan Abdal, Karacoğlan, Dadaloğlu, Kul Himmet, Emrah, Hatayi, Âşık Veli, Aşıki, Esiri, Derviş Muhammet, Âşık Hasan Hüseyin Orhan, Âşık Seyit Meftuni, Âşık Bektaş Kaymaz, Âşık Yoksuli ve daha birçok ozan Arguvan’da deyişleriyle, türküleriyle özümsenmiş, onların şiirlerinin dizelerinden etkileşimler doğmuş, bu da türkülerin gelenekselliği içerisinde zenginleşerek kuşaklara aktarılmıştır. Diğer yandan Kuyudere (Minayik), Ermişli (Germişi) köyleri bu konudaki geleneği yaşatmada önemli olmuştur.
Türkülerini yaşamının içersinden çıkarmış olan Arguvan ağzı türküler birçok motifle bezenmiştir. Bu ezgilerde herkes kendinden mutlaka bir şeyler bulur. Arguvan türküleri bazen sevda, hasret, ayrılık yüklüdür. Bazen de acıların dertlerin dile getirildiği motiflerle haykırır bizlere... Bir bakarsınız tarlada ekin biçerken “Hon türküsü” olmuş, bir bakarsınız ot biçmede, harmanda, el taşında bulgur çekerken ezgiler akıvermiş Arguvan insanının gönlünden... Yaylaya doğru yollandığınızda sürüsünü otlatan çobanla karşılaşırsınız. O zaman da çobanın kavalından süzülen dertli, içli mi içli bir ezgi olmuştur... Delikanlıları askere uğurlama törenlerinde bağlamanın telinde, “Otuz üç gün oldu asker olalı/Ana ben ölürüm sen geleneçe” diye dile gelmiş; sevip de kavuşamayan delikanlının gönlünde; “Yârin mendilinin ucunu yaktım/Tükettim ömrümü yoluna baktım” diye kara sevda olmuş çağıldıyor; gurbete çalışmaya giden Arguvanlının geride kalanlara yaktığı bir gurbet türküsü olmuş; “Köyüm sana gurbet bana/Ara ki bulasın beni/Ben ağlarım yana yana/Ara ki bulasın beni” diyerek...
Arguvan ezgileri form olarak ağıt şeklinde de ortaya çıkar ve der ki; “Sen de dut ki salacamın ucundan/Düğün bayram gibi savalar beni...”
Arguvan ağzı ezgiler, bir bakıma yaşamın kendisidir aslında... *





* Evrensel Kent (Evrensel Gazetesinin Malatya Kent Eki), Malatya, 2 Haziran 2007 

28 Ekim 2018 Pazar

Atatürk Devrimi ve Çağdaş Demokrasi









ATATÜRK DEVRİMİ VE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİ

atatürk resmi ile ilgili görsel sonucuÇağdaş demokrasi deyince aklımıza, halk iradesinin egemen olduğu, insan haklarına, toplum hukukuna uygun, çağdaş ilerlemeden yana bir yönetim akla gelmeli. Atatürk ilke ve devrimlerini incelediğimizde Türk Ulusunu Orta Çağ karanlığından, tembellikten, ezilmişlikten, yoksulluktan kurtarmak ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak amaçlarını görebiliriz. Daha önce de değinildiği gibi halkın irade ve etkinliğine dayalı, fikir ve düşünce hürriyeti, çağdaş uygarlık, uluslar arası barış ve iyi ilişkiler, başka ülkelerin içişlerine karışmamak, yasalar karşısında dil, dini, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin eşitlik, düşünceye saygı esasları çağdaş demokrasinin gerekleridir.
Atatürk devrimlerini ayrı ayrı ele alırsak;
1. Çağımıza en uygun idare şekli Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet, demokrasiden ayrı düşünülemez.
2. Demokrasiyi gerçekleştirmek ve kökleştirmek için köklü, çağın gereklerine uygun değişiklikler yapmak gerekir (Devrimcilik).
3. Halk çoğunluğunun yararına, halkın da katılmasıyla devlet eliyle çalışmalar yapılmasıdır (Devletçilik).
4. Her şey halka rağmen, halk için yapılmalıdır (Halkçılık).
5. Ulus; kendi benliğini tanıyan, diğer uluslar içinde yer almak ve kendi benliğini korumak için ulusal bilince sahip bir düzeye gelmelidir (Ulusalcılık).
6. Demokrasi, fikir ve vicdan hürriyetine dayanır. En büyük özelliği de budur. Kul ile tanrı arasına kimse girmemelidir. Kişi kendi vicdanına göre hareket etmeli, din ile devlet işleri birbirine karıştırılmamalıdır (Laiklik).
Görüyoruz ki Atatürk ilkeleri çağdaş demokrasiyi gerçekleştirmek için halka inanan, halka dayanan, çağın gereklerini hedef alan düşüncelerden oluşmaktadır. Zaten Atatürk, başından beri Kurtuluş savaşında ve daha sonra halka danışarak, inanarak, güvenerek ve dayanarak hareket etmiştir. Halkın değerlerine, istemlerine cevap verecek çalışmalar yapmış, düşüncelerini halka mal etmiştir.
“Egemenlik milletindir.”
“Ben halka giderim.”
“Her şey halka rağmen halk içindir.”
“Türk ulusu en iyi şekilde yaşamaya layıktır.”
“Hedefimi çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaktır.”
Sözleriyle çağdaş uygarlık düzeyini hedef almış, halk iradesi ile hareket ederek bilimi yol gösterici kabul etmiştir.
Atatürk tüm düşüncelerini gerçekleştirmiş midir?
Elbette ki hayır... Çünkü içte ve dışta çeşitli engeller çıkmıştır. Ancak yine de yaşamı süresince birçok hedeflere ulaşılmıştır. Yapamadıklarını ve tamamlanmasını istediklerini de gelecek kuşaklara bırakmıştır.
“Gelecek kuşak, cumhuriyeti biz kurduk, onu koruyacak ve yaşatacak olan sizlersiniz” diyerek cumhuriyet ve devrimleri genç kuşaklara emanet etmiştir.
Onun en yakın arkadaşı olan İsmet İnönü şöyle diyor;
“Atatürk ömrünün sonuna kadar demokratik rejimi kurmak için uğraşmış ve birçok güçlükleri yenmiş, tamamlanması gerekenleri ve diğer bazı ihtiyaçların giderilmesi çalışmalarını yeni kuşaklara bırakmıştır.”
Atatürk, ulusu için yaşamıştır. Ondan sonra gelecek kuşaklar da onun emanetlerini korurlarsa çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak anlam kazanacaktır. 

Süleyman ÖZEROL, Malatya Söz Gazetesi, 17 Temmuz 2018 

17 Ekim 2018 Çarşamba

“BALLIKAYA (Mezirme)” ya da “Yenilenen Köy BALLIKAYA”

“BALLIKAYA (Mezirme)” ya da 
“Yenilenen Köy BALLIKAYA”
Ballıkaya ile ilgili çalışmam otuz beş yıldır sürüyor. Bazı eksikleri olmakla birlikte yakın zamanda Ankara’ya dönüşte kitap olarak bastırmak istiyorum. Diğer yandan “Babamın Yazdıkları” ve Levent Çoban ile birlikte hazırladığımız "Hekimhan Müzik Kültürü" de basıma hazır. Ayrıca 2018 yılbaşından beri sahibi ve yazı işleri müdürü olarak üç ayda bir yayınladığım ve her sayısı bir kitap kapasitesinde olan HEKİMHAN dergisinin hazırlık ve tasarımı ile de uğraşıyorum. Güz 2018 (4.) sayımızı da matbaaya gönderdim.
Köyümüzde ve yakın çevremizde var olan yöresel ağırlıklı konuları, kültür sanat ve edebiyat konularını Malatya Söz gazetesinde yayınlıyorum. Tez, ödev, araştırma yapan öğrencilere ve diğer kişilere yardımcı olmaya çalışıyorum. Yirmi beşe yakın blog sitenin yazı ve takip işleri ile ilgileniyorum. Bütün bunların yanında günlük yaşamım da var elbette. Daha çok sayacağım ama yeterli görüyorum.

Facebook’ta, “Yenilenen Köy BALLIKAYA” adıyla bir köy grubu kurdum. Bazı köylülerimiz birkaç grup yerine bir grup olmasını istediklerini belirttiklerinde bu grubu arşivledim. Var olan grupta bazı gönderilerimin bir hafta sonra görülmesi üzerine yeniden açtım ve yakın zamanda adını BALLIKAYA (Mezirme) olarak değiştirdim. Ballıkaya, köyümüzün resmi adı, Mezirme ise eski adıydı. Var olan MEZİRME/Ballıkaya grubunun da üyesiyim.
Bu andan itibaren BALLIKAYA (Mezirme) grubunun üyelerini üyelikten çıkardım ve dolayısıyla grubu Facebook’tan sildim. Bundan sonra MEZİRME/Ballıkaya grubuna üye olanlar zaten devam edecekler, üye olmayanlar bu gruba üye olacaklar. Ben de artık var olan sayfa ve gruplarım ve sitelerim ile ilgileneceğim. Ballıkaya köyü ile ilgili olarak var olan grubu izleyeceğim. Bu grupta kişi fotoğraflarından çok köyü tanıtan yayınları yayınlamaya çaba göstereceğim.
Tüm köylülerime ve arkadaşlarıma, beni takip edenlere, okurlarıma duyurur saygı ve sevgilerimi sunarım.

17 Ekim 2018

SİTELERİM: https://adimsoz.blogspot.com/p/blogspot.html

8 Eylül 2018 Cumartesi

Dünya Bizi Kıskanıyor?

Dünya Bizi Kıskanıyor?
    
Süleyman Özerol

Okulların açılma zamanı yaklaştı, biraz da eğitimden söz edeyim dedim.
Bir zamanlar birileri hep “12 Eylül öncesi” der dururdu. Nedense o dönemde eğitim düzeyimizin oldukça ileri düzeyde olduğundan, toplumsal çözülme ve konuşmanın olmadığından söz etmezler. Daha sonra gelen iktidarların Milli Eğitim Bakanlarının 12 Eylül paşası bakanın gerisinde kaldığını da… 12 Eylül sıcağında bile yaşamadığımız antidemokratik uygulamaları da yaşamadık mı?
Bu süreçte pek çok bilim adamı, gazeteci, aydın din adamı, eğitimci katledilmedi mi? İktidarlar değişse de hedef bunlardı. Başta eğitim kurumları olmak üzere; sağlık, emniyet, askeri kurumlar sanki kabul değiştirdi. Barış ve diyalog göstermelikleri sanki tüm siyasi partileri büyülemişti. Kitlesel cahilleştirme sürüyor…
Tüm okulları imam hatip adı vermeyi eğitime çözüm sanan düşünce, eğitimi yazboz tahtası durumuna getirdi. Bunlar yapılırken halkın dinsel duygularını okşamak ve sömürmenin ötesine ne kadar geçildiği incelenebilir. Bunun ötesinde Batının bizi “kıskandığı” öne sürülür. Batının bizi neden kıskandığı da doğru dürüst kimse anlatamadı.
Aslında yalnızca Batı değil tüm dünya bizi kıskanıyor…
Neden mi kıskanıyor? Birkaç neden sıralayalım…
- Üç kıtanın ortasında merkezi bir konumdayız, bir köprüyüz…
- Dört mevsimi aynı anda yaşayabilen bir ülkeyiz…
- Bitki örtüsü bakımından Avrupa’nın kat be kat üstündeyiz…
- Yeraltı kaynaklarımız oldukça zengin…
- Her türlü sebze ve meyve yetişiyor…
Daha da sıralayacağımız nedenler var…
İki ay kadar önce Avrupa’ya gittiğimde gözlemlerimi yazmıştım. Avrupa’nın yurttaşlarına tanıdığı toplumsal hak ve özgürlüklerini bile dincilik ve ırkçılık temelinde eleştirmemiz bile hala feodal yapının etkisi olarak sırıtıyor. O da yetmiyor, dinin siyasete ve ticarete alet edilmesi sürdürülüyor…
Var olan zenginliklerinin baltalanması, kişi hak ve özgürlüklerinin, kültür ve sanatın yok sayıldığı, turizmin dibe vurduğu bir zamanda batı bizi neden kıskansın ki?
Yeni Milli Eğitim Bakanının “olumlu” adımlar atacağından söz ediliyor.
İlgili kaynaklarda eğitimin ne olduğu, “Belli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve geliştirme işi”, “Yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme” gibi tanımlamalarla açıklanır.
Daha açık bir biçimde açıklamak gerekirse; “Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantıları yoluyla, kasıtlı olarak istendik yönde davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Yani eğitim kısaca bireyi kültürleme sürecidir. Eğitim birey doğduğu andan itibaren başlar, aile, okul ve çevre etkileşimiyle yaşam boyu devam eder. Eğitim bir yandan bireyi yaşama hazırlarken bir yandan da bireyin gelişmesini sağlar. Bu gelişim içsel ya da dışsal yaşantılar sonucu oluşur. Eğitim sonucunda belli bir davranış değişikliği olmalıdır. Davranış değişikliği istendik yönde amaca uygun olmalıdır.
Eğitim ile öğretim bazen birbirine karıştırılmaktadır. Öğretim, “Eğitimin okullarda planlı programlı yapılan kısmıdır. Öğretim, belirlenmiş olan müfredatı öğrenmek ve bu aşamadan sonra da uzmanlık kazanmak anlamında kullanılır. Anaokulu ya da ilkokuldan başlayan öğretim süresi üniversiteye kadar devam eder ve bu aşamadan sonra da kişiler istedikleri öğretimi alarak hayata atılıp öğrendikleri bu öğretimleri işlerinde kullanırlar.”
Eğer gerçekten amaca uygun; çağdaş, laik, bilimsel, demokratik, özgürlükçü, akılcı ve bilimsel eğitimi kabul ediyorlarsa bunu gerçekleştirebilirler. Yoksa okulların adını imam hatip yapmakla, eğitimi dinsel bilgi ve giysi sanmakla çözüm olamaz.
İki arada bir derede kalmak yerine her kesime hitap etmek, ışık olmak, eğitimi evrensel değerler ile donatmak ve değerlendirmek gerekir.

Malatya SÖZ, 6 Eylül 2018

30 Ağustos 2018 Perşembe